Muhterem Aydın Doğan... Saygıdeğer basın patronu... Kıymetli büyüğüm... En zor zamanınızdasınız. Kafanız karışık, acınız büyük.
Bu tür çıkıntılıkları tolere edecek hoşgörüye sahip olmayabilirsiniz.
Hiçbir zaman bu hoşgörüye sahip olmadınız ama, siz hoş görmeyeceksiniz, sıkıntılarınıza bir de “moral bozukluğu” eklenecek diye söyleyeceklerimden imtina edecek değilim herhalde.
Diyor ki mutemet adamınız (kendisi bir ekonomisttir), “Bu büyüklükte vergi cezası olmaz. İnsaf...”
Müdürünüz de “insaf” çekiyor.
Polemikçi kadrosundan köşe tahsis ettiğiniz yazarlarınız da “insaf” çekiyor.
Bence de insaf.
Bu büyüklükte vergi cezası olmaz.
Peki beyefendi, başkalarından beklediğiniz insafı siz niçin göstermediniz?
Medya organlarınızı “şantaj aracı” olarak kullandığınızı yazdığım gerekçesiyle hakkımda dava açtınız.
İstediğiniz meblağ 300 bin TL.
Eski hesapla, 300 milyar lira.
Üstelik, bu cürmünüz Yargıtay’ca onaylandı. Elimde kapı gibi mahkeme kararı var.
Bari 10 bin liralık açsaydınız. 20 bin liralık açsaydınız.
Hadi 50 bin liralık açsaydınız.
Hayatımda birarada görmediğim, bundan sonra da göremeyeceğim bir miktarla karşıma çıktınız... “Bu parayı istiyorum” dediniz.
Hani insaf?
Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, tazminat davalarında ölçü “zenginlik sınırı”nın altıdır. Sınır mınır tanımadınız. “Bu adamın eti ne, budu ne?” demediniz. Bu paranın insafla bağdaşır bir miktar olmadığını aklınıza getirmediniz.
Şimdi kalkmış, “Bu büyüklükte vergi cezası olmaz. İnsaf!” diyorsunuz.
Peki, bu büyüklükte tazminat davası olur mu beyefendi?
Hani insaf?
Dilerim kazanırsınız da, 30 yılda biriktirdiklerimi satsam bile
ödeyemeyeceğim bu meblağla azıcık da olsa teselli bulursunuz...
Herşeye rağmen, başınızdaki “vergi cezası” gailesine üzüldüm.
Bir insan olarak üzüldüm.
Bir medya mensubu olarak üzüldüm.
Bazı maaşlı memurlarınız, mecburiyetten, “susturamazsınız”, “bir ölür bin diriliriz”, “kimse bizi bitiremez”, “bu özgürlük bayrağını ilelebet taşıyacağız”, “sansür bize vız gelir tırıs gider” gibilerden güya isyan yazıları yazıp, kendilerini bedavadan “özgürlükçü” makamına oturtuyorlar ama, siz de biliyorsunuz ki, onların özgürlükçülüğü “asker postalı” görünce biter...
Denenmiş sınanmıştır...
Bunlar “andıç ayıbı”nı ilelebet alınlarında taşıyacak adamlar.
Bunlar “411 el kaosa kalktı” diye manşet atan adamlar.
Bunlar, zaten vatan hasreti çeken bir garibanın arkasından “Vay Şerefsiz” diye ünleyen adamlar.
Bunlar, Paşa’nın Başkan’ı hizaya sokmuş olmasından vahşi zevkler devşiren adamlar.
Bunlar Türkiye’de desteklemedik “darbe” ve “muhtıra” bırakmayan adamlar.
Bunlar her türlü karargâh çıktısını, andıçı, lahikayı, psikolojik savaş belgesini öpüp alınlarına koyan adamlar.
Bunlar, iki yıldır Ergenekon’a mazeret üreten adamlar.
Bunlar Hrant Dink’in öldürülmesini “üç beş serserinin duygusal kalkışması” diye pazarlayan adamlar.
Bunlar rakip gazeteye el konulmasını “şampanya patlatarak” kutlayan adamlar.
Bunlar sağa sola küfrederek prim yapmaya çalışan adamlar.
Sizin adamlarınız.
İnşaallah bu belayı hayırlısıyla başınızdan defedip muhasebe yapacak geniş zamanlara erişirsiniz ve yol arkadaşlarınızı gözden geçirirsiniz...
Size “sabır”, “güç” ve hayırlı kazançlar diliyorum.
Şimdilik elimden gelen bu...
STAR