Mustafa Karaalioğlu’nun Karar’da yayınlanan yazısı (12 Ekim 2020) şöyle:
Çin soruları
Yeryüzünün onyıllardır çözülemeyen, çözülemedikçe derinleşen meseleleri vardır. Büyük kısmını da İslam coğrafyası ve Müslüman halkların oluşturması bir başka can yakıcı konudur. Tekrara gerek yok, İslam ülkeleri ne doğrudan bu meselelerin üstesinden gelmeyi becerebiliyor ne de meselelerin çözümü için dünyanın geri kalanıyla işbirliği yapabiliyor. Yine tekrara gerek, esasen bütün bu can yakıcı problemlerin çözümsüz kalması İslam dünyasının görünürde öncelikli ama gerçekte umursamaz tavrının eseridir.
Listenin ilk sıralarında Çin hükümetinin Doğu Türkistan (Uygur) Türk/Müslümanları’na karşı sistematik zulüm ve baskısı vardır. Giderek de artmaktadır. Uygur’un birçok talihsizliğinin yanı sıra kapalı ve baskıcı Çin rejiminin bölgede yaşananları dünyadan gizlemesi; bilgi aktaran, konuşan veya şikayet edenlere ağır baskı uygulaması ve Müslümanların yaşadığı şehirlerin dünyadan izole edilmesi trajediyi derinleştirmektedir. Buna rağmen uluslararası insan hakları örgütleri ile İslam ülkelerinin medyası olmasa da Batı medyasının kapalı kapıları aralama çabası sayesinde artık resmi adıyla Sincan Uygur Bölgesi’ndeki baskı, asimilasyon ve toplama kamplarının ayrıntılarını biliyoruz. Sadece kamplara taşınan insanları değil, evlerinde, işlerinde yaşamaya çalışanların da nasıl bir takip ve baskıya mecbur bırakıldığını da…
Uygur meselesi o kadar acı ki bu insanlar sadece giderek artan ölümcül baskı altında yaşamanın ötesinde, İslam ülkelerinin göstermelik tepkilerinden bile mahrumdur. Bu konuda Birleşmiş Milletler’de Avrupa ülkeleri öncülüğünde hazırlanan Çin’i kınama tasarılarına İslam ülkelerinden bir tanesi bile bazen imza atmıyor, atamıyor. Bazen de ancak sadece bir ya da iki imza… Türkiye de bu imzayı atmayan, atamayan ülkelerden birisidir. İmzayı geçelim, Türkiye baskılar ne kadar artsa da Çin’e açıktan veya dolaylı veyahut da diplomatik dille bir eleştiri yapamıyor. Her konuda açıklama yapılırken bu bir türlü olmuyor. Hatta, seslerini duyurmak isteyen bir avuç Uygur Türkü’nün gösteri yapmasına da izin verilmiyor.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, bizim kamuoyunda da nedense pek ilgi görmeyen bu büyük probleme dikkat çekerek şunu söyledi:
“Doğu Türkistan’da yaşananlar konusunda BM’de 39 ülke tarafından imzalanan Çin’e uyarı mektubunda Türkiye’nin imzasının bulunmaması sizin en büyük ayıplarınızdan biri olarak tarihe yazılmıştır.”
Davutoğlu devam ediyor ki şu sözlerle aslında söylenmedik bir şey de kalmıyor:
“Hangi ekonomik çıkar için Çin’e sessiz kalıyorsunuz? Kaç kuruşa “Çin aleyhine yayınlara bile müsaade etmiyoruz” açıklaması yaptınız? Kaç kuruşa üç beş tane mazlum Doğu Türkistanlı kardeşlerimizi şehir girişlerinde polislerle engelliyorsunuz? Hepsinden önemlisi kaç kuruşa BM’de İtalya’nın, Hollanda’nın, ABD’nin hatta Bulgaristan’ın, Bosna Hersek’in, Hırvatistan’ın bile imza koyduğu Çin’in Uygurlara yaptığı zulmü telin eden mektuba imza koymadınız? Hani dünya beşten büyüktü? Çin’in o beşin içinde olduğunu unuttunuz galiba!”
Ağır mı, evet ağır sözler. Ne var ki kulaklar o kadar sağır ki daha kısık sesle bu meseleyi duyurmak asla mümkün değildir. Davutoğlu ile birlikte bütün muhalefet şimdi yavaş yavaş bu trajediyi gündeme getirirken daha fazla sessizlik mümkün olmayacaktır.
Uygur Türkleri’ne Çin zulmünün, Türkiye için sessiz kalınmaması gereken en önemli konu olduğuna da şüphe yoktur.