Hani Çözüm Süreci Bitsin Diyordunuz? “Kime Bu Hizmet”?

Yain Aktay, bir yandan çözüm sürecinin bitmesi için elinden geleni yapanların diğer yandan PKK saldırılarında yaşamını kaybedenlerin cenazelerini kullanmasını eleştiren bir yazı kaleme almış.

Hani çözüm süreci bitsin diyordunuz? “Kime bu hizmet”?

Yasin Aktay / Yeni Şafak

Şimdiye kadar çözüm sürecini neredeyse bir ihanet olarak gören, başımıza gelen her şeyi çözüm sürecine bağlayan, sürecin bitmesi için akla hayale gelmeyecek fırıldaklar çevirenler, çözüm sürecinin buzdolabına kaldırılması karşısında tam da istedikleri oldu diye sevinç ifadelerinde bulunmalarını elbette beklemezdik.
Aksini bekliyorduk öyle de oldu, çözüm sürecinin buzdolabına kaldırılmış olması karşısında bu sefer çözüm sürecinin bitirilmiş olması dolayısıyla hükümete veryansınlara başladılar. Ardarda gelen şehit cenazeleri başkalarının acılarına, gözyaşlarına, feryatlarına bu saldırılarını yüklemek için en elverişli atmosferi oluşturuyor.


Bir cenazede kendini şehit yakını diye tanıtıp protesto fitilini yakanın şehitle hiç bir alakası olmayan bir DHKP-C militanı, başka bir cenazede aynı işi deruhte edenin bir PKK'lı bir terörist olduğu anlaşılıyor. Başka bir cenazede ise MHP'li gençler aynı işi yapıyor.


Çözüm süreci başlamadan önce de şehit cenazeleri genellikle MHP'nin malzeme olarak kullandığı ve hiç bir şey olmasa bile oylarını artıran bir faktör olarak işliyordu. O yüzden MHP hiç bir şey yapmasa bile bir oy spekülasyonu yapmak isteyen mihrakların savaş çığırtkanlığının en önemli enstrümanı bu cenazeler oluyordu.


Düşünsenize, bir siyasi parti olarak ülkenin yaşamakta olduğu sorunlara dair hiç bir çözüm, hiç bir proje ve program geliştirmenize gerek yok. Başlamış bir savaş ve bu savaş sonucu olabilecek bütün şehit cenazeleri kendiliğinden bu partiye çalışacak.


Aslında tam da bu şehit cenazelerinin birilerinin siyasetine ucuz bir malzeme olmasını engelleme düşüncesi de çözüm sürecinin gereğine ikna eden faktörlerden biriydi. Daha doğrusu, çözüm süreci 30 yıl süren ve ülkenin maddi ve manevi kaynaklarını heder eden kronikleşmiş bir sorunun çözümü için farklı bir yolun denenmesi gerektiğine dair giderek netleşen bir aklın sonucuydu.


Otuz yıl süren savaş sonucunda 50 bine yakın insan kaybedilmiş ancak neticede ne devlet sorunu çözebilmiş ne de örgüt bir mesafe kaydedebilmişti. Bu kısır döngü ülkenin bütünlüğünü, dirliğini, toplumsal barışını sürekli olarak tehdit ediyordu ve ufukta bunun kesin çözümüne dair hiç bir işaret de bulunmadığı gibi sürekli aynı olaylar, aynı sonuçlar toplumda bir bıkkınlık ve farklı bir çözüm yolu beklentisi oluşturuyordu. Farklı bir yol denenmeliydi. Bu, ilanihaye böyle devam edemezdi.
Çözüm süreci toplumda bu alanın siyasete açılması beklentisine ve kanın artık durması talebine verilmiş bir cevaptı. Misyonunu öldürmek değil, yaşatmak olarak kuran bir siyasi anlayışın, akan kanı durdurma yönünde attığı büyük ve cesur bir adımdı.


Ancak bu büyük adımın temel varsayımı, eline silah almış olanların kendilerini özgürce ifade edebilecekleri tam demokratik bir ortam buldukları taktirde silaha gerek duymayacaklarıydı. Tam demokratikleşme zaten AK Parti'nin kimsenin talebine ihtiyaç duymadan gerçekleştirmeyi üstlendiği bir misyondu. O yüzden geriye sadece örgütün silahlarını bırakıp çekilmesi ve devletin bu esnada operasyon yapmaması kalıyordu. Ne yazık ki, devlet bu esnada üzerine düşeni fazlasıyla yaptığı halde örgüt silahları bırakmadı. Aksine silahlı varlığını ve alan üzerindeki hakimiyetini, çözüm sürecini görünürde ihmal etmiyor gibi yapmayı başararak her geçen gün daha fazla artırdı. Güvenlik güçlerine doğrudan saldırmadı ama halk üzerindeki baskılarını artırdı, silahlı unsurlarını artırdı. Bu durum aslında baştan beri çözüm sürecine sadık kalmayacağı, baştan itibaren ihanet niyeti taşıdığını gösteriyor. Ceylanpınar'da evlerinde uyumakta olan iki polisi hunharca katletmeyi çözüm sürecini bitirmenin tek nedeni gibi göstermenin anlamı yok. Aslında o olay bardağı taşıran son damladır. O olaya kadar örgütün bölge üzerinde oynadığı “öz-savunma”, “özerklik”, “kantonlar” gibi sözcüklerle ifade edilen oyunu, bölge halkı için artık katlanılması mümkün olmayan bir emrivakiye dönüşmüştü.


Çözüm süreci bu haliyle devletin iyiniyetli sabrıyla devam ettiği takdirde örgütün bölge üzerinde kurduğu alan despotluğunun ülke güvenliğine dair bambaşka bir sonuca götürmesi tehlikesi ortaya çıkmıştır.


“KARDEŞ KAVGASI” MI DEDİNİZ?


Ekrem Dumanlı son zamanlardaki terör olaylarının gerçekleşmesini önleyemediklerini ima ederek “nerde bu ülkenin istihbaratı?” diyor. Aklı sıra tasfiye edilen paralelci emniyetçilerin yokluğunun nelere mal olduğu mesajı veriyor. Oysa o bağırışları bizzat bu gerçekleşen PKK terörünün içindeki paralelci payını ifşa ediyor da haberi yok.


Ardından Zaman Gazetesi her gün PKK'lılar kalleşçe saldırılar yapıp askerlerimizi şehit ederken yaşananlara “kardeş kavgası” diyerek kendi ihanetinin üstüne tüy dikiyor.


Oysa ortada kardeş kavgası falan yok. Türkiye halkı , Türk, Kürt, Arap, Çerkes, Alevi-Sünni, bütün unsurlarıyla birlikte kardeştir ve kavga bu kardeşler arasında cereyan ediyor değildir. Olayın özü hain, taşeron örgütlerin elbirliğiyle Türkiye'ye alçakça saldırısı ve Türkiye'nin bu saldırılara karşı kendini savunmasıdır.
İhanet diyerek milletin ensesinde boza pişirdiğiniz çözüm süreci başlamadan önce de bu saldırılar vardı ve çözüm süreci bu kanın akışını durdurmuştu. Çözüm sürecinin suiistimal edilmesinin sonucunda ortaya çıkan kaçınılmaz bir milli müdafaa durumu vardır ve bu müdafaada kimin nerede durduğu hiç de şaşırtmıyor. Milletin düşmanları, işbölümünde her biri kendine düşen görevi yerine getiriyor. Aziz milletimizden toplanan “himmet” paralarıyla şimdi paralel yapı PKK ile aynı safta “hizmetini” deruhte ediyor. Bu hizmet kime acep? Veya kim kime hizmet ediyor? Sahi siz her bölümünde onlarcasını öldürdüğünüz PKK'larla ne zaman kardeş oldunuz da, şimdi onları canlarına kast ettikleri bu milletin evlatlarıyla da kardeş yapmaya çalışıyorsunuz?

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!