Kürt sorununda çözüm istemekle, çözüme direnmek arasındaki fark bir başka olayla, bir başka görüş farklılığıyla kıyaslanamaz. Elbette her konuda olduğu gibi bu meselede de farklı yaklaşımlar, farklı öneriler olacak, olmalı. Ama eğer söze, “Ne çözümü? Ortada sorun mu var da çözüm olacak” diye başlamak başka bir şey.
Hiçbir kayıt ve şartta demagoji, laf salatası, gündemlik siyasi münakaşa malzemesi yapılamayacak tek konumuz, Kürt meselesidir.
Evet, ortada sorun var. Kanlı bir sorun. Çok gecikmiş, çok ertelenmiş, can yakıcı bir sorun var.
Bu meseleyi, yok saymak soruna ortak olmaktır, inkar etmek sorunu daha da büyütmektir. Kürt sorununu yaratan sebeplerden birisi de unutmayalım ki yıllardır inatla sürdürülen inkarcı politikaydı.
Bu öylesine kör bir inkardı ki Süleyman Demirel 90’yıl yılların başında “Kürt realitesini tanıyoruz” dediğinde herkes tarifsiz bir sevince boğuldu. Oysa Yavuz Sultan Selim bu realiteyi. Demirel’den 400 yüz küsur evvel, İdris-İ Bitlisi’yi siyasi ve askeri müttefik kabul ederek tanımıştı. Tarih ise Yavuz’dan yüzyıllar önce...
Tarihin derinliklerinden gelen bir halkı tanımazlıktan gelmekten daha büyük bir eziyet olabilir mi, söyleyin!
Şimdi, sözde çözüm ekseninde yürütülen ama kazınınca altından ayrımcılık hatta ırkçılığın çıktığı tartışmalar, tarihi gerçek karşısında bir anlam ifade etmiyor. Yıllardır yok sayılan, itilen, kakılan insanlara bunun bir sosyal veri olduğunu, iyi bir hal olduğunu ve de bu halin sürdürülmesi gerektiğini söyleyemezsiniz.
O insanlara, kendi kültürlerini yaşamaları durumunda ülkenin bölüneceğini de söyleyemezsiniz. Partinizin adı “Milliyetçi” Hareket Partisi de olsa söyleyemezsiniz, “Cumhuriyet” Halk Partisi de.
Gelin birlikte cevaplayalım. Kürt sorununu çözmek mi milliyetçilik veya cumhuriyetçilik, çözümsüzlüğe mahkum etmek mi?
“Milli tavır” adına çözüme karşı çıkanlar, vatana ihanet naraları atanlar vicdanlarına dönüp bu sorunun cevabını arasınlar. Kürt meselesinde milli tavır “çözüm” istemektir. Yürek yangına körükle gitmek için değil çözüm için lazım.
Eğer çözemezsek asıl o zaman bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kalacağımız için çözüm milli tavrın ta kendisidir. Eğer çözemezsek Cumhuriyetimiz değer kaybedeceği için çözüm cumhuriyetçi tavrın ta kendisidir.
Bu kaygıları önce MHP ve CHP akleylemek zorundadır. Çünkü her iki partinin de Güneydoğu’daki oyları parmakla sayılacak kadar azalmıştır. Çünkü her iki parti de bu bölgede yoktur, her iki parti de oralarda miting dahi yapamamaktadır. Hiç, bu sonuçta yıllardır izledikleri dışlayıcı, inkarcı ve reddiyeci politikanın payı olduğunu düşünmüyorlar mı acaba? Yoksa, zaten kaybettikleri bölge, başkasına da yar olmasın mı demektedirler.
Türkiye çözüme koşuyor. Bunu Başbakan’ın neredeyse çözüm şiddetindeki son konuşmasından da, sokaktaki insanın zannedilenin aksine MHP-CHP koalisyonuna iştirak etmemesinden ve de zaten demokrasinin, insan olmanın, bir arada birlikte huzur içinde yaşayan bir toplum olmanın asgari gereklerinden anlıyoruz.
Açılım dediğiniz şey bir simgedir, bir semboller zinciridir. Ülkenin başbakanı halkından Kürt olanlara “Siz benim birinci sınıfı vatandaşlarımızsınız” derken gözlerinin içi gülebiliyorsa bu açılımdır.
Milli olmak da budur, Cumhuriyet’i güçlü kılmak da.
STAR