Enab Baladi'den Murad Abdul Jalil, Dia Odeh ve Mohamed Homs'un kaleme aldığı analiz, Mepa News tarafından Türkçeleştirildi:
Hamas ve Suriye rejimi: Kararsız ilişki ve çelişen pozisyonlar
Hamas ile Suriye rejimi arasındaki siyasi ilişkiler hareketin kuruluşundan itibaren her zaman istikrarsız bir hal üzere oldu. 1990'lı yıllarda eski Cumhurbaşkanı Hafız Esed’in Şam kapılarını harekete açma hususunda yaşadığı tereddüt ile başlayan gel gitler, sonrasında yavaş da olsa gelişme göstermişti, ancak söz konusu istikrarsızlık Beşar Esed yönetiminde sona erdi.
Suriye rejimi, Hamas’ın siyasi istikrarını ve askeri gelişimini güvence altına alacak şekilde, harekete çeşitli alanlarda destek vermişti. 2011'de Suriye devriminin patlamasıyla birlikte, hareketin rejimle dengeli bir ilişki kurmaya çalıştığı gözlemlense de bunda başarılı olunamadı ve hareketin yöneticisi konumundaki kimselerin kimi zaman sarf ettikleri ifadeler hareketin halk devrimine rağmen Esed yönetimi ile bariz birlikteliği sonucunu ortaya koydu.
Babadan izin oğuldan yasak: Baba Esed ile Oğul Esed arasında kalan Hamas
Hamas ve Şam arasındaki ilişkiler, hareketin kuruluşundan sonraki dönemde hareketi temsilen Şam’da bulunan Mustafa el Laddavi’nin resmi bir ofis açma talebine Hafız Esed tarafından verilen olumsuz cevap nedeni ile soğuk bir dönem yaşadı. Suriye rejimi o zamanlar bu talebi kabul etmedi ve görevlilerden çalışmalarını medyadan uzak bir şekilde yapmasını istedi.
Hamas 1987'de, hareketin manevi babası olan ve 2004'te İsrail tarafından bir suikast ile öldürülen Şeyh Ahmed Yasin’in başını çektiği bir grup yerel lider tarafından kuruldu. Hareketin kuruluşunu takip eden dönemde Arap ülkelerinde kendilerine bir merkez aradıkları gözlendi. Bu hedef doğrultusunda Ürdün 1990'larda Hamas liderlerini topraklarına kabul etti ve Ürdün ile aralarındaki ilişki 1999'da bozuluncaya kadar bu ülkede kalmaya devam ettiler.
Hamas hareketi doksanlı yıllarda pek çok kez Suriye’yi ziyaret etmişti. İlk resmi ziyaret Filistinli araştırmacı Dr. Abdulhakim Aziz Hanaini'nin “Hamas'ın Dış Politikası: Suriye örneği 2000-2015” adlı kitabında yer alan bilgilere göre Ocak 1992'de başlarını Musa Ebu Merzuk’un çektiği bir delegasyon tarafından gerçekleşmişti.
En önemli ziyaret, Mayıs 1998'de Şam'a giden ve havaalanında resmi bir kabul töreni ile karşılanan hareketin kurucusu Şeyh Ahmed Yasin tarafından yapıldı. Şeyh ziyareti boyunca rejimin üst düzey yöneticileri ile toplantılar gerçekleştirdi. Bu ziyaret, Başkan Hafız Esed’in Hamas hareketine Suriye'de çalışma izini veren ve devletin harekete tüm alanları açması ile onu İsrail karşıtı bir direniş hareketi olarak tanıması sonucunu içeren toplantı ile son buldu.
Hamas ve Suriye rejimi arasındaki ilişki, 2000 yılında iktidara yükselişinden bu yana, babasının dış ilişkiler konusundaki yaklaşımını takip etme sloganını benimseyen ve “Filistin ve Golan tepelerinin kurtuluşu için direnişi destekleme” sloganını da özümseyen Beşar Esed yönetiminde de devam etti.
Bu ilişki karşılıklı yarar temelinde devam etti. Hareket Şam'daki ofisini açarak, Suriye rejiminden aldığı askeri desteğin yanı sıra göreceli siyasi istikrar da sağladı. Öte yandan, Suriye rejimi, harekete verdiği destekle, İran ve Lübnan Hizbullah ile birlikte İsrail’in “Direnç ve itaatsizlik” projesini benimsemesini güçlendirdi ve Arap halklarına kendisini “Filistin davasının” bir savunucusu olarak kabul ettirmeye çalıştı.
Halk ile mi rejim ile mi?
Hamas, kuruluşundan bu yana, komşu ülkelerin iç meselelerinden uzak durmaya, Arap ihtilaflarından ve anlaşmazlıklarından kaçınmaya dayanan bir dış politika benimsemiş, böylece Filistin davasını hareketin temel odağı kılmayı başarabilmiştir.
Bununla birlikte, 2011'de Suriye devriminin patlaması ve Suriye rejiminin barışçıl gösterilere karşı askeri bir çözüm benimsemesiyle birlikte, Hamas üzerinde, Esed rejimi yanında durmak ile Suriye halkını destekleyerek bölgedeki en büyük siyasal destekçilerini kaybetmek arasında net bir pozisyon almaları yönünde baskılar arttı.
Hareket, üzerindeki baskının artmasıyla birlikte, devrimin başlamasından yaklaşık 15 gün sonra devam etmekte olan olaylara karşı ilk tepkisini ortaya koydu. 2 Nisan 2011 tarihli bir bildiride, Suriye halkı ve liderliği konusundaki duruşunu vurgulayarak, “İç işlerde neler olup bittiğini Suriye'deki kardeşlerimizle ilgilidir. Bununla birlikte, Arap ve İslam halklarının iradesine ve arzularına saygı duyan ilkelerimize dayanarak, Suriye halkının özlemini ve umutlarını elde etmek, Suriye'nin istikrarını ve iç bütünlüğünü korumak ve çatışma ve direniş çizgisindeki rolünü güçlendirmek için mevcut koşulların üstesinden gelmelerini umuyoruz.” şeklinde bir açıklama yaptılar.
Yaşanan bu gelişmeden sonra Suriye rejimi ile Hamas arasındaki ilişkiler daha hararetli bir hal aldı. 2012 yılının Ekim ayında Suriye devlet televizyonu Hamas Siyasi Bürosu şefi Halid Meşal’i açık bir şekilde hedef alarak “Şam kendisine kapılarını açana kadar yersiz yurtsuz ve yetim bir direnişçi” ve “Suriye haricindeki ülkelerin kendilerinden kaçtıkları bir vebalı” yakıştırması yaptı ve onu “güç için hareketi satmak” ile itham etti.
Hamas tarafından 7 Kasım 2012 tarihinde yapılan resmi bir açıklamaya göre Şam’daki Hamas bürosu ile Meşal’in Mezze bölgesindeki ofisinde güvenlik kuvvetlerince baskınlar düzenlendi, tüm evraklara el konuldu ve binalar mühürlendi.
Öte yandan Meşal, 8 Aralık 2012'de Gazze'de düzenlenen Hamas'ın yirmi beşinci kuruluş yıldönümü etkinliklerinde Suriye direnişinin bayrağını yükselterek Suriye devrimine desteğini açıkça ilan etti.
Meşal, İngiliz Kanalı 4'e 1 Temmuz 2013'te verdiği röportajda, rejimi askeri olmayan bir yaklaşım benimsemesine ikna edemediğinden ötürü hareketin Şam'dan ayrıldığını ve "rejimin resmi pozisyonu ve askeri politikayı desteklemek için hareketi sürüklemeye baskı yapmaya çalıştığını" söyledi. Ancak Hamas'ın ilkelerine bağlılığı onu ülkeyi terk etmeye sevk etti.” dedi.
Filistinli politik analist Talal Nasir Hamas’ın devrimin ilk döneminde pozitif tarafsızlık noktasında olduğu ve “doğrularda bize yardım edene yanlışında yardım etmeyiz” ve “Suriye devrimi haklı bir harekettir” ilkelerine dayandığını savundu.
Nasir Hamas’ın baskılara maruz kaldığını ancak ilke ve sabiteleri olduğunu ve bu nedenle akan kanlara şantaj ile Şam’da kalmak ve politik pozisyonunu korumak uğruna seyirci kalmayı seçenek olarak kabul etmediklerini söyledi ve ekledi “karar almaları yönünde baskı yaşadıklarında sessiz kalarak asil bir şekilde ülkeyi terk etmeyi tercih ettiler.
Çelişkili pozisyonlar
Suriye sahnesindeki olayların gelişmesi ve çatışmanın devam etmesiyle, hareketin Suriye meselesine yönelik çelişkili pozisyonları halka daha açık olmaya başladı. Bu durum, hareketin yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarda gayet belirgindi. Ekim 2013'te, hareketin Hamas Siyasi Bürosu şefi Halid Meşal, halkın hakları için ayağa kalkması gerektiğini düşünüyordu, ancak bu barışçıl yollarla yapılmalıydı. Hatta Meşal, Suriye'deki direniş gruplarının güçlerini Filistin’e doğru yöneltmelerini istedi. Hareketin politik büro lideri İsmail Haniye tarafından Hamas’ın duruşu yaşananları bir iktidar mücadelesi olarak değerlendirir hale geldi ki bu da kamuoyu tarafından rejim ile uzlaşma adımı olarak değerlendirildi.
Öte yandan, Suriye rejiminin yetkilileri ve lideri, Hamas'ı hain bir hareket olarak tasvir ederek, Suriye’deki Nusra Cephesi'ne ve Müslüman Kardeşler'e destek vermekle suçlayan medya röportajları yayınladı. Nisan 2015'te İsveç Gazetesi Expressen'e verdiği röportajda Esed şunları söyledi: "Olaylar, Müslüman Kardeşler'in bir parçası olan Hamas'ın bir kısmının, Yermuk kampının içindeki Nusra Cephesi'ni desteklediğini kanıtladı.”
Beşar Esed, rejim yanlısı El Vatan gazetesine Aralık 2016'da verdiği röportajda şunları söyledi: "Hamas'ı destekleme nedenimiz Müslüman Kardeşler'e bağlı olmaları değildi, onları direniş hareketi olarak destekledik. Ancak, Müslüman Kardeşler'e bağlı olduğunuzda, sizi lekeleyen örgütün etkisinden kurtulamazsınız. Müslüman Kardeşlerle ortak olanlar her zaman bir teröristtir ve iki yüzlüdür.”
Siyasi analist İmad Ebu Rous'a göre, Hamas'ın 2017'deki siyasi bürosunun seçimi ve askeri kanadının yükselişinin ardından, hareketin İran'la olan ilişkilerini yeniden düzenlemeye dayalı bir tutum benimsemesinin, hareketin İran'la olan ilişkilerini yeniden kurmak için kademeli bir değişim göstermesinin bir amacı Esed ile tekrar bağlantıya geçebilmekti. Ancak bu strateji uzun zaman alacak bir plandı.
Rejim ile Hamas arasındaki ilişkileri İran'ın arabuluculuğuyla yeniden kurmak için görüşmelere devam eden raporların yayılması sonrasında, rejim 7 Haziran günü resmi medyası aracılığıyla bu tür söylentileri reddetti. Böylece, resmi haber ajansı SANA bir kaynağına dayandırdığı haberde “Bu konuda Suriye'nin tutumu daha önce Hamas’ın İsrail'e karşı mücadele eden bir direniş hareketi olduğu ilkesine dayanmaktaydı. Ancak, daha sonra Müslüman Kardeşler'in kanının bu hareketin baskın faktörü olduğu, Hamas Suriye'de teröristleri desteklediğinde ve İsrail'in istediği planları izlediğinde ortaya çıkmıştır.” İfadeleri yer alıyordu.
Hamas rejimle herhangi bir görüşmenin varlığını yalanladı. Hareketin liderlerinden Nayef El Racub, al-Khaleej Online'a 8 Haziran'da Suriye ile ilişkilerin “Beşar Esed altındaki mevcut rejimin varlığında geri dönmeyeceğini” söyledi. Nayef’in verdiği demeçte rejimle yaşanacak olası herhangi bir yakınlaşma “insanların canlarına mal olacaktı". El Racub, “Mevcut Suriye rejiminin artık herhangi bir ağırlık veya değere sahip olmadığını, ona güvenmenin veya yaklaşmanın yanlış olduğunu” belirtmişti.
Eknaf Beyt el Makdis
Hamas doğrudan Suriye devrimine dahil olmamasına rağmen, hareket, Hamas'ın liderlerinden Ebu Ahmed El Muşir olarak bilinen Muhammed Zagmut'un liderliğinde Eknaf Beyt el Makdis adında bir silahlı grubu Yermuk kampında teşkil etti. Ebu Ahmed geçmişte Hamas Siyasi Büro şefi Halid Meşal'e asistan olarak görev yapmıştı. Ancak, Hamas Ocak ve Mart 2013 arasındaki dönemde kurulan grubun kendileri ile ilgisi olduğu iddialarını reddetti.
Eknaf Beyt el Makdis'in kurulması, Şam'ın güneyindeki Filistinli mültecileri barındıran Yermuk kampında gerçekleşen bir dizi olay ile bağlantılıydı. Esed güçleri ve Ahmed Cibril liderliğindeki Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Komutanlık (FHKC-GK) 26 Aralık 2012 tarihinde bölgeyi kuşatma altına almıştı.
Yermuk kampı hakkında bilgi sahibi olan medya aktivisti Ammar El Kudsi, kampta, özellikle de Şam kırsalında bir Filistinli askeri oluşum iddialarının doğru olduğunu ve bunun sebebinin, genel olarak, rejim güçlerinin Yermuk kampında gerçekleştirdiği katliamlar olduğunu aktardı. El Kudsi’nin ifadelerine göre rejim güçleri, teröristleri kovma bahanesiyle 16 Aralık 2012'de Yermuk kampına baskın düzenleyerek Şam'ın güney mahallelerinden kampa sığınan mültecilerin bulundukları alanları hedef aldı.
Kudsi, bu katliamın Eknaf Beyt el Makdis'i oluşturan ilk girişimi tetiklediğini belirterek, FHKC-GK'nin provokasyonlara karıştığını iddia etti. Eknaf Beyt el Makdis'ten önce kurulan başka silahlı grupların komşu bölgelerde operasyonlar gerçekleştirdiğini de sözlerine ekledi.
Yermuk kampı sonraları tamamen kapatılmadan önce 2013 yılının başında kısmen bir kapatma ile karşı karşıya kaldı. Eknaf Beyt el Makdis o zamana kadar, Nidal Ebul Ela, namı diğer Nidal Ebu Hamam komutası altında, Yermuk kampının doğu sektöründe yoğunlaştı.
Eknaf Beyt el Makdis’in kuruluşu hakkındaki bilgiler çelişkiler içeriyordu. El Kudsi, oluşumun en önemli unsurlarının Hamas'a bağlı olduğunu vurguladı. Ancak, güvenlik nedenleriyle isminin açıklanmasını istemeyen bir kaynak, silahlı grupların Suriye'de savaş patlak verdiğinde kendilerine sunulan "Filistin bölgelerini korumak için birimler oluşturma" planını reddettikleri için hiziplerini terk eden ve Eknaf Beyt el Makdis'e katılan Filistinli savaşçıların olduğunu vurguladı.
Hareketin askeri lideri Nidal Ebull Ela ile görüşen haberciler ondan bu konu hakkında bilgi alamadılar.
Eknaf Beyt el Makdis'in kuruluşu pek çok engelle karşılaştı. En önemlisi de 2015 yılında Yermuk kampının kontrolünün IŞİD'e geçmesi ile grubun Esed ve IŞİD'e arasında kalması ile yaşandı. Bazı kaynaklara göre bu durum Eknaf Beyt el Makdis grubunun Şam’ın güneyindeki Babila kasabasından savaşçılarını çıkarmak için Esed ile anlaşmasına neden oldu.
Eknaf Beyt el Makdis'in varlığı Şam'ın Güney bölgeleriyle sınırlı değildi, aynı zamanda Doğu ve Batı kısımlarına da uzanıyordu. Bu nedenle, oluşum Batı Guta'daki Han el Şeyh'te aktifti ve "Tek Bayrak" ittifakının bir parçasıydı. Öte yandan, Eknaf Beyt el Makdis, Doğu Guta'da daha küçük bir ölçekte, sadece sınırlı bir savaşçı ve komutan grubuna sahipti.
Eknaf Beyt el Makdis, tahkimat ve hareket yöntemlerine ek olarak, özellikle yerel füze endüstrisi alanında İsrail’e karşı kazandığı muharebe deneyimini, kuruluşunun ilk döneminde bazı muhalif gruplara aktardı.
Batı Guta'daki yerel bir medya kaynağına göre Eknaf Beyt el Makdis birkaç tünelin kazılmasına önemli katkılarda bulundu.
El Kudsi'ye göre, Eknaf Beyt el Makdis, askeri sanayi ve patlayıcılarda uzmanlık geliştirmenin yanı sıra deneyimli ve iyi eğitimli mühendis ve savaşçılara da sahipti.
Suriye rejimi hareketin lider kadrosunu Suriye devriminin başlangıç aşamasında Hamas ile koordineli olarak Özgür Suriye ordusuna lojistik ve eğitim desteği vermek ile suçladı.Ancak Hamas Eknaf Beyt el Makdis grubu ile ilişkili oldukları yönündeki iddiaları defalarca kez yalanladı.
El Kudsi’ye göre Hamas Eknaf Beyt el Makdis grubuna gizli şekilde lojistik destek verdi.
İran Hamas ve Suriye rejimi arasında uzlaşma yolunu açıyor mu?
Hamas'ın Suriye rejimi nazarındaki konumu ve Şam'daki karargahının tahliyesine ilişkin gelişen olayların ardından, hareketin askeri yapısını geliştirmesi ve Gazze Şeridi'ndeki yönetimini kurması esnasında cömert destekler sağlayan İran'la olan ilişkisi bozuldu. İran ile ilişkilerin çöküşü Hamas üzerinde, hareketin yönettiği çeşitli hayati sektörlere yansıyan, şaşırtıcı bir mali krize kadar uzanan farklı olumsuz etkiler doğurdu.
İki taraf arasındaki ilişkinin dağılmasına rağmen, siyasi bağlar tamamen çözülmedi, ancak Kassam Tugayları'nın (Hamas'ın askeri kanadı) ve hareketin liderlerinin çoğu tarafından içte ve dışta asgari düzeyde var olmaya devam etti. Hamas'ın Suriye rejimini boykot etme kararının ardından durum yıllardır aynı kaldı. Bununla birlikte, 2017 yılının başında taraflar arasındaki ilişki yeni bir aşamaya girdi. Göreve yeni gelen ve kontrolü yeni yeni sağlamaya başlayan Hamas'ın mevcut liderliği tarafından oluşturulan bu ilişkinin etkileri hala belirsizliğini korumakta.
Şubat 2017'de Gazze Şeridi'nde Hamas lideri seçildiğinden beri Yahya Sinvar, hareketin İran'la olan ilişkisi ve İran'ın Filistin direnişine verdiği destek hakkında, Mayıs 2017'de Lübnan Hizbullah hareketine yakın El Mayadin kanalıyla yaptığı röportaj da dahil olmak üzere birçok açıklama yaptı.
Sinvar verdiği demeçte Hamas ile Lübnan Hizbullahı'nın ilişkilerinin daha önce hiç olmadığı kadar iyi olduğunu vurguladı. Koordinasyon ve ortak hareket imkanı sağlamalarından ötürü her iki taraftan tüm emeği geçen kişilere teşekkür etti.
Sinvar aynı demeçte İran Devrim Muhafızları ve Kudüs Tugayları komutanı Kasım Süleymani ile olan kuvvetli ilişkilerinin de altını çizdi ve “İran, 2014 yılında İsrail güçlerince Gazze’ye düzenlenen büyük saldırıdan bu yana hiçbir desteği bizlerden esirgemedi.”dedi.
Yeni dönem faaliyetleri kapsamında Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih El Aruri başkanlığındaki Hamas Heyeti Ekim 2017'de Tahran'ı ziyaret etti. El Aruri basın toplantısında, "Siyonist projeyle yüzleşmek için direniş seçeneğine bağlılığımızı teyit etmek için İran'da bulunuyoruz ve direniş faaliyetlerimizi destekleyen bütün işbirliklerimizi işgale sona erene kadar devam ettireceğimizi de bir kez daha vurgulamak isteriz." dedi.
İran'ın üst düzeylerinden Ali Ekber Velayati, "Siyonist işgale İran, Hamas ve İslami Cihad Hareketi arasındaki ilişkilerin hiç kırılmadığını kanıtlamak istiyoruz" dedi.
İran yolu açacak mı?
Hamas’ın siyasi yapısı düzeyinde 2017 yılının başlarında bir değişiklik yapıldıktan sonra, Tahran ile kolayca ilişki kurması, Şam ile de aynı şekilde irtibata geçerek bağlantısını 2012 öncesindeki haline geri döndürüp döndüremeyeceği konusunda uluslararası arenada merak uyandırmakta.
Paris Üniversitesi Uluslararası İlişkiler profesörü ve jeopolitik uzmanı Hattar Ebu Diab, Suriye'deki İran ile ilişkili örgütlerin askeri karargahlarına yönelik İsrail saldırılarının Hamas tarafından kınadığını söyledi. “Dolayısıyla Hamas, ‘direniş ekseninin birleştirilmesi’ çatısı altında bir normalleşmeye ulaşmayı umuyor.”
Ebu Diab, Hamas'ın şu anda Suriye'ye ihtiyacı olduğunu ekliyor. “Çünkü Lübnan'da herhangi bir baskı yaşarlar ise, Suriye'nin parti için güvenli bir yer olabileceğine inanıyorlar. Bu nedenle, parti şu anda eskiden olduğu gibi Şam’da bulunmayı önemsiyor.”
Ebu Diab, İran ile Hamas arasında bir ayrım olmadığını söyledi ve Tahran'ın Suriye devriminin başında aldığı pozisyon nedeniyle Hamas'a yakındığını vurguladı.
İran, parasal fonlarında daralma yaşamasına rağmen Hamas'a hala desteğini sürdürüyor. Ebu Diab, “İran'ın Hamas'ın Suriye'deki varlığının çıkarlarına hizmet edeceğine inanması durumunda, Suriye rejimine baskı yapmaktan çekinmeyeceğini söyleyebiliriz, ki bu da gizlilik içinde yapılabilecek bir şeydir." dedi.
“Al-Monitor” haber sitesinde 3 Nisan 2019 tarihinde yayınlanan bir habere göre İranlı bir yetkili, İran'ın 2017 yılı başından bu yana Suriye rejimi ile Hamas arasında arabuluculuk yaptığını belirterek, bu hedefe ulaşmayı amaçlayan çeşitli toplantılarda hem İran hem de Hamas liderlerine ev sahipliği yaptığını söyledi ve ekledi “Esed yönetimi, Hamas’ın 2012 yılında Suriye’yi terk ederek Türkiye ve Katar’a yerleşmesini ve liderlerinin Suriye devrimini destekler ifadelerini hala bir nevi arkadan bıçaklama olarak nitelendirmekte.”
Resmi Suriye rejimi arkasında bir bıçak temsil devrimci yanlısı hareketin bazı liderlerin açıklamalarına ek olarak, 2012 yılında Şam'dan Hamas liderlerinin çekilmesi tanımak ve Katar ve Türkiye'de yerleşmeye devam ettiğini sözlerine ekledi.
Yetkili demecinde İran ve Lübnan Hizbullahı’nın arabuluculuğu neticesinde Suriye yönetiminin tutumunda yumuşama görüldüğünü ifade etti.
Ruslar da işin içinde
İran'ın Hamas ile Suriye rejimi arasındaki ilişkileri sürdürme katkısına değinirken, Suriye'de dört yıllık bir aktör olduğu için Rus faktörü de hesaba katılmalıdır. Özellikle de İsrail açısından bölgedeki İran etkisinin genişlemesine dair korkuları ele aldığımızda, Rusya’nın savaş sahasında olması onu zamanla pek çok konuda anahtar konumuna getirmiştir.
Ebu Diab, Hamas'ın Suriye rejimi ile ilişkileri sürdürme konusunda da Rusya ile bir ilişkisi olduğuna inanıyor. Ona göre, Rusya İsrail’in çıkarlarını etkileyen hususlarda Tahran ile fikir ayrılığı yaşıyor. Yine aynı neden ile Hamas’ın tekrar Suriye’ye yer almasının İsrail ile olan ilişkilerine zarar verebileceğinden endişe ediyor olması da muhtemel.
Şubat 2019'da Moskova, Hamas da dahil olmak üzere tüm Filistinli grupları bir araya getirerek, uzlaşma konusunda herhangi bir atılım yapmadan, kapsamlı bir toplantıya ev sahipliği yaptı.
Aynı şekilde, Ebu Diab, İran ve Lübnan Hizbullahı'nın Hamas ile Suriye rejimi arasındaki ilişkileri sürdürmek için yaptığı arabuluculuk faaliyetlerinin akıbetinin bilinmediğini ifade ediyor.
Hamas'ın ilişkilerini normalleştirme yolundaki tüm girişimlerinin şu ana kadar başarısız olduğunu belirterek, “Kapılar şu ana kadar Hamas'a kapalı kaldı.” Dedi.
Hamas Şam’a geri döner mi?
Hamas, Arap devrimlerinin başarısına, sürdürülebilirliğine ve Filistin davasını benimseyen bir eksen oluşumuna büyük ölçüde güveniyordu, ancak bu devrimler özellikle Mısır'da hızla akamete uğradı. Analist İmad Ebu Raus'a göre, “Hamas” İran'dan Suriye, Lübnan ve Türkiye'ye uzanan normalleşmeye karşı bir eksen ile uzlaşma niyetinde. Örgütün üst aklı, Suriye rejimine karşı daha önce sergilediği davranışların kendisine bir engel teşkil etmeyeceği inancında ve bu nedenle, İran'la olan ilişkisini güçlendirmek için çalışmaya devam etme hususunda kararlı.
Hamas ve Suriye rejimi arasındaki ilişkileri geleceğine değinen Ebu Raus, Hamas'ın herhangi bir yapı ile benzer bir seçeneğin mütarekesi anında iki esası taşımasın şart olduğunu bilmesi gerektiğini söyledi: birincisi, ilişkilerin sürdürülmesinin faydaları. İkincisi ise diğer tarafın Filistin çatışması meselesine ilişkin konumu.
Ebu Raus şu anda hem İran hem de Rusya'nın Suriye’yi kontrol ettiklerine inanıyor. Suriye rejimi Hamas'a herhangi bir fayda sağlamayacaktır, çünkü kendisine ait siyasi veya askeri bir ağırlığı yok. Bu nedenle, Hamas'ın Rusya ve İran ile olan ilişkisini sürdürmesi, örgütün rejime olan ihtiyacını zamanla ortadan kaldıracaktır. Ancak bu durum da Hamas'ın Esed’i sırtından bıçakladığını düşünmesine bir kez daha neden olabilir. Esed rejimi Hamas'ın politikasının istikrarsız olduğuna ve kendileri ile kurulacak olası bir ilişkinin kendilerine hiç bir fayda sağlamayacağına inanıyor.
Siyasi analist Talal Nassar, Şam ile ilişkilerin yeniden kurulması durumunda Hamas'ın nasıl fayda sağlayacağını sorusuna “Suriye rejiminin sona erdiğini, meşruiyetini kaybettiğini ve Suriye toprakları üzerinde herhangi bir egemenliğe sahip olmadığını”sözleri ile cevap verdi.
Nassar, Hamas'ın Suriye rejimiyle olan ilişkilerinin Esed yönetimi tamamen değişene kadar yeniden canlandırmayacağını tahmin ediyor. Nassar, rejimin mali ve ekonomik olarak yıprandığını ve Hamas'a sunacak hiçbir şeyi olmadığını söyleyerek iddiasını gerekçelendiriyor. İkinci bir husus ise, Hamas Esed rejimi ile ilişkileri tekrar eski haline döndürür ise, Arap ve İslam aleminin desteğini yitireceğini düşünüyor. Öte yandan Nassar, Hamas'ın boğucu kuşatmaya dayanabileceğine ve Suriye halkının nabzıyla uyumlu kalacağına inanıyor.