HAMAS ve Fetih Diyaloğu

Ahmet Varol

Filistin’de İslâmî hareket her zaman diğer gruplarla iyi ilişki içinde olmaya çalışmıştır. Gazze olaylarının temelinde ise işgalci Siyonist devletle ve Amerikalı General Keith Dayton’la işbirliği içinde olduğu belgelerle ispat edilen Dahlan çetesinin cinayetleri vardır. HAMAS, Fetih’le ilişkileri kesmek için değil işte bu cinayet ve mafya çetesini etkisiz hale getirmek için harekete geçme zorunluluğu duymuştu. Bunu görüşmeler, siyasi manevralar yoluyla yapabilmek için çok uğraştı ama başarılı olamadı. En son silahları Başbakan İsmail Heniyye’ye çevirmişlerdi ve önlerinin bir süre daha açık bırakılması durumunda HAMAS’ın tüm ileri gelenlerini, MOSSAD’ın adamlarının yerine onlar tasfiye edecekti.

Darbe yapmakla bir darbeyi önlemek ve darbeci çeteyi etkisiz hale getirmek çok farklıdır. Ama söz konusu çetenin elemanları ve onlara yakın duranlar kirli çamaşırlarının ortaya döküldüğünü görünce projektörü başka yöne yöneltmek, dikkatleri o yöne çekmek amacıyla söz konusu darbenin önlenmesini “darbe” olarak nitelendirmek suretiyle zihinleri bulandırma yoluna gittiler, hâlen de aynı metottan yararlanmaya çalışıyorlar.

Buna rağmen HAMAS sürekli diyalog çağrısı yaptı ve Filistin cephesindeki bölünmüşlüğün sona erdirilmesi için fedakârlıkta bulunan taraf olmayı kabul etti. Bu konuda oluşan tüm fırsatları değerlendirmeye çalıştı ve son olarak San’a’da Fetih’in bazı ileri gelenleriyle oturup ilke anlaşması imzaladı. Ama hareketin lideri ve Özerk Yönetim Başkanı Mahmud Abbas kendisine sorulmadan imzalandığı gerekçesiyle anlaşmayı kesinlikle reddettiğini, geçerli saymadığını duyurdu. Oysa San’a’daki anlaşma hiçbir taraf için uygulamaya dair bir şart içermiyor, sadece diyaloğun yeniden başlatılması için uzlaşma ve çağrı niteliği taşıyordu.

Aradan biraz zaman geçti ve bu kez diyalog çağrısı bizzat Abbas’tan geldi. Fakat ilginçtir ki dün ilke anlaşmasına, sadece masaya oturma konusunda uzlaşma sağlanmasına ve diyalog çağrısına bile “kendisine sorulmadan yapıldığı” gerekçesiyle şiddetle karşı çıkan Abbas bu kez diyaloğun fikir babalığını, öncülüğünü dolayısıyla telif hakkını elde etmiş olmanın avantajına sahipti.

Olsun. Önemli olan yaranın sarılması, kanamanın durdurulması ve yakınlaşma için müspet bir adım atılması değil midir? Ortaya çıkan her fırsatı değerlendirmek gerekir. Çağrının bizzat Abbas’tan gelmesi İslâmî hareket açısından çok daha sevindirici ve ümit vericidir. Fikir babalığının kime ait olduğu ise hiç önemli değildir. Bu yüzden HAMAS, özellikle de Başbakan İsmail Heniyye çok hızlı bir şekilde karşılık verdi ve hiçbir şart ileri sürmeden diyaloğa açık, hemen masaya oturmaya hazır olduklarını bildirdi.

Abbas’ın önceden hiç yanaşmadığı ve her keresinde zor şartlar ileri sürdüğü diyalog için bu kez kendisinin bizzat çağrı yapmasında muhtelif etkenler olabilir. Ancak birinci derecede etkileyici sebep elbette işgalci Siyonist devletin ve onun arkasında duran ABD’nin sergilediği tutumdur. Önceden güya Filistin devletinin kuruluşu için 2008 yılı içinde ilk adımları atacağı vaadinde bulunarak Abbas’ı ümitlendiren ABD yine “U” dönüşü yapmıştı. Oysa ABD’nin gösterdiği yine sadece seraptan ibaretti ve Abbas’ın şimdiye kadar kendisine su diye gösterilenlerin yanına yaklaştığında her şeyin kaybolduğunu görmüş olmaktan dolayı artık yeterince tecrübe edinmiş olması gerekiyordu.

ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın 2008 yılı içinde Filistin devletinin kuruluşuyla ilgili kesin bir şey söylemenin mümkün olmayacağına dair açıklama yapması üzerine Abbas’a son gösterilen suyun da serap olduğu anlaşıldı.

Öte yandan işgalci saldırgan devlet bir yandan Kudüs’te Yahudileştirme projelerini hızlandırırken diğer yandan Knesset adı verilen parlamentosu vasıtasıyla Kudüs’ü tüm dünyadaki Yahudilerin başkenti ilan eden bir Anayasa değişikliği gerçekleştirdi. Bu arada Olmert’e yönelen eleştirilerin artması sebebiyle erken seçim sinyali verilince o da seçim yatırımı yapmak için ideolojik yani Siyonist temelli tavırlarını daha fazla öne çıkarmaya başladı.

Bütün bu gelişmeler karşısında Olmert’le irtibatı sürdürmesinden dolayı şiddetli eleştirilere maruz kalan Abbas da havayı yumuşatmak için HAMAS’a diyalog çağrısı yapma ihtiyacı duydu. Ama sebebi ne olursa olsun Abbas’ın böyle bir çağrı yapmasını ve o yönde adımlar atmasını olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.

Çağrının ardından meydana gelen gelişmeler ve ileriye dönük beklentiler hakkındaki tespit ve değerlendirmelerimizi de inşallah müteakip yazımızda vereceğiz.

Vakit gazetesi