Ali Karahasanoğlu / Yeni Akit
“Hamas terör örgütüdür” diyen sizi destekliyorsa, oturup düşünün!
Cumartesi günü Taksim’de İsrail’i protesto gösterisi yapılıyor..
İsrail’i kınayalım, eyvallah..
Ama İsrail’i kınıyor iken, İsrail’i sevindiren operasyonlara da imza atmayalım..
Maalesef, Cumartesi günkü gösteride, İsrail kınanırken, İsrail’in dünya genelinde en büyük kavga içinde olduğu Türkiye’deki seçilmiş iktidar da, gerçekdışı iddialarla hedef tahtasına konuldu...
Özellikle de, gösteri yapıldıktan sonra, dağılmak istemeyen, daha açık söyleyelim, “kavga çıkartmak” isteyen, solcuların da bulunduğu bir topluluk, yapacağını yaptı..
Ve istediği şekilde de kavgayı çıkarttı...
Başörtü yasağında da, İmam-Hatiplere katsayı zulmünde de, diğer dini hassasiyetlerimizle ilgili sivil taleplerimizde de; prensip olarak, başka siyasi çizgide insanlardan, örneğin solculardan yardım istenilmesini, onlarla paslaşılmasını doğru bulmayan bir yapım var..
“Ne yapabiliyorsak, biz kendimiz, kendi imkanlarımızla yapalım.. Ne başarabiliyorsak, kendi alın terimizle başaralım..” mantığındayım..
Solculardan bugün alacağımız bir destek, yarın önümüze, “solculara da şu konuda destek verilmesi isteği”nin sebebi olarak karşımıza çıkabilir, düşüncesindeyim..
İslamî hükümlere aykırı olmayan bir konuda destek isterlerse belki sorun olmaz da..
Adamlar solcu.. İslami hassasiyetleri yok ki..
Bakarsınız, “İstediğimiz yerde içki içebilmeliyiz. Sokakta da, camide de..” gibi bir taleple bile, destek arayışına çıkabilirler, çekincesini her daim yaşarım...
Solcuların istedikleri o desteği, hassasiyetlerimizin elemesine tabi tutmadan verirsek, İslam’a aykırı bir tutum içine düşerim korkumu, asla yenemem..
Desteği vermediğimizde, “Dindarlara bakın. Biz onlara yardımcı olduk, dayanışma içinde olduk. Bizim verdiğimiz desteği, onlar bizden esirgiyorlar. Ne kadar vefasızlar” yanlış algısına sebebiyet vermekten, özellikle de menfaatçi görünmekten de korkarım....
Bir de..
“Dünya genelindeki sömürü düzeninin mimarı olan devletlerle iyi ilişkiler içinde olan solcuların, dindarlara verdikleri küçük destek karşılığında, kendilerinin yanında olmamızı istedikleri ve sivil bir talep gibi gösterdikleri şeylerin arkasında, devasa dış bağlantılı bir tilkilik yatıyor olabilir. Sivil istek gibi görünen o konularda solculara destek vermeniz, vatanımıza ihanet anlamına gelebilir..” ihtimalini hep gözümün önünde tutmaya çalışırım..
Dolayısıyla, solcularla mesafemi hep korumuşumdur..
“Şu insani talep” diyerek, “Bu sivil gösteri” diyerek dayanışma istedikleri konularda, mümkün olduğu nispette, “Biz sivil bir talep sözkonusu mu, değerlendirelim, kendi kararımızı verir, haklı bir talep ise, kendimiz bir organizasyon yaparız” demişimdir, kimsenin oyuncağı olmama noktasında kararlı duruşumuzu sürdürmüşüzdür..
Solcular işin içine karıştığı için olsa gerek..
Cumartesi günkü gösteride, dindar hiçbir kişinin istemeyeceği olaylar yaşandı..
Başörtülü kardeşlerimiz itildi-kakıldı..
Başörtülü göstericiler, polisle tartışır duruma düşürüldü..
Polislerden de, başörtülü kardeşlerimizle kavga etmeye meraklı tipler vardı ama..
Onlardan ikisi şu an açığa alınmış durumda.. Göstericilerden ise gözaltında kimse yok..
Gönül isterdi ki, dini hassasiyete sahip kardeşlerimiz, bu hoş olmayan olaydan ders çıkartıp, “solcuların dolduruşu ile olay çıkartmama” noktasında bir sonuca varsınlar..
Korkarım ki, solcularla işbirliklerini sürdürecekler..
Sonuçta da, Müslüman dürüstlüğünü kaybedecekler.. İnançlı insanın dik duruşunu, oyuna gelmeme firasetini kaybedecekler.
İlk işaret ne?
Karar gazetesinde, birinci sayfadan verilen haber: “Mavi Marmara şehidi Cengiz Akyüz’ün avukat kızları Beyza ve Erva Akyüz de gözaltına alındı.”
Mavi Marmara şehidi Cengiz Akyüz’ün kızı Beyza Akyüz, 2013 yılında lise öğretmeni tarafından “başını aç” tehdidine tabi tutulurken, Akit onun hakkını aramıştı..
Başörtü yasakçısının avukatlığını ise, Karar gazetesinin hak arayıcısı avukat diye takdim ederek açıklamalarını iki günde bir büyük bir iştiyakla yayınladığı, Hatay eski Baro Başkanı Bülent Akbay yapıyordu..
Beyza Akyüz, Ak Parti’nin getirdiği özgürlük sayesinde, liseyi başını açmadan bitirdi. Yine aynı hürriyet sayesinde, başını açmadan hukuk fakültesini bitirdi.. Onu engellemek isteyenler ise, Karar gazetesinin hak arayıcı avukat diye takdim ettiği CHP’li avukatlardı..
Burda bir yanlışlık yok mu?
Daha vahimi. Kendisini Rümeysa Şanlı ismi ile tanıtan bir kızımızın hali..
28 Şubat’ta başörtü yasağı sebebi ile üniversiteden atıldığını söylüyor..
“28 Şubat’ta bile yerlerde sürüklenmedik” diye de devam ediyor.
Solcularla oturup konuşan, işte böyle yalancı kalkar..
“28 Şubat’ta yerlerde sürüklenmedik” değil..
“Ben sürüklenmedim” dersen belki olur..
Biz yerlerde sürükleneni de gördük, solcu geçinen profesörlerin imtihan salonuna polis çağırıp, başörtülü öğrencileri sınıftan çıkarttıklarını da gördük, bu zorlamalar sırasında çocuğunu düşüren anneleri de gördük..
“Bize kelepçe vurulmamalıydı..” dersin. Haklı olursun..
Ama, “28 Şubat’ta bile yerlerde sürüklenmedik” dersen..
Kusura bakmayın, işte orada, yalancılık ortaya çıkar..
Birilerinin kuklası olma iddiaları ciddiyet kazanır..
Yargının arkasında durarak, 28 Şubatçıların tüm tehditlerine rağmen, darbeci generallerin cezaevine konulmasını sağlayan iktidara, “28 Şubat’tan daha kötü” iftirası atmaya kalkarsan.
O iftira eline ayağına dolanır..
“Nankörlüğün bu kadarına pes” uyarısını alırsın..
“Sana şimdi desteğe gelenlere bak da ibret al.. Milletvekillerini görevlendirip seni teşvik etmeye gelenlere bak da ibret al.. O milletvekillerinin genel başkanı Özgür Özel daha dün, Hamas için ‘terör örgütü’ suçlaması yapıyordu” hatırlatması yapanlara, verecek cevap bulamazsın..
Kimbilir belki de, “Ben 28 Şubat’ta üniversiteden atıldım” diyen 1995 doğumlu kızımızın, o tarihlerde ilkokula bile başlamadığı gerçeği karşısında.. (YAZARIN NOTU: Yazı yayınlandıktan sonra, bu kızımızı tanıyan komşularının beyanı ile, 1995 doğumlu olmadığı, 28 Şubat'ı lise son sınıfta yaşadığı, bilgisi çerçevesinde bu ifadeyi düzeltiyorum. Yazımı referans alacak kişilerin de bu yanlışı sürdürmemeleri gerektiğini, 1995 doğumlu sosyal medyadaki kişinin bir başka şahıs olduğunu hatırlatmak istiyorum.)
Belki de, bir beyin yıkamanın da suçüstü olmuş delili ile karşı karşıyayızdır..
Olamaz mı?
Başka nasıl olabilir ki?
Ak Parti sayesinde üniversitede başörtülü okumuş kızımız, 28 Şubat’ta neler olduğunu yaş açısından bilmesi mümkün olmayan kızımız..
Kalkıp da “28 Şubat’ta bile yaşamadık” diyorsa..
Bir “beyin yıkama var” demektir.