Hama katliamında suçlu kimdi?

Ahmet Varol

Bugünkü yazımızda Siyonist işgal devletinin Batı Yaka’daki Filistinlilere uyguladığı tehcir politikası üzerinde durmak istiyorduk.

Bu konuyu yine atlamayacağız. Hem konuya özel bir yazıda hem de Allah nasip ederse bu hafta Cuma (23 Nisan) akşamı Özel FM’de yayınlanacak Dünya Döndükçe programımızda ayrıntılı olarak üzerinde duracağız. Fakat ondan önce biri bugün diğeri yarın olmak üzere iki konuya açıklık getirmek istiyorum.
Muhterem Hayrettin Karaman hoca 16 Nisan Cuma günü Yeni Şafak’ta yayınlanan “Suriye ve İhvan” başlıklı yazısında, Suriye Müslüman Kardeşler cemaati genel sekreteri Ali el-Beyanuni’yle Milli Gazete’den Hüseyin Altınalan’ın yaptığı röportajda dile getirilen hususlara işaretle şöyle diyor:
“Bayanuni'nin bu tespitleri ve isteklerini doğru yerine oturtabilmek için Suriye'de, 1976-1982 arasında cereyan eden İhvan eylemlerini ve kalkışmasını hatırlamamız gerekiyor.
Suriye, Lübnan iç savaşı ile meşgul iken İhvan, iktidarı ve rejimi değiştirmek için silahlı ayaklanmaya girişmiş, güvenlik kuvvetlerine karşı önemli zararlar ika etmişti. Hama kurtarılmış şehir ilan edildi, bütün Müslümanlar, kâfir ilan edilen iktidar ve yanlılarına karşı isyana çağrıldı. Hafız Esad isyanı kanlı bir şekilde bastırdı, sayısı çeşitli kaynaklarda 7 bin ile 35 bin arasında değişen İhvan mensubunu katletti, bir kısmını tutuklayıp zindana attı, önemli sayıda insan da ülkeden kaçtı ve hâlâ dışarıda yaşıyorlar.
İhvan hesapsız kitapsız silaha sarılmasaydı, siyaset yolunu seçseydi, rejimi değiştirmek için uzun vadeli makul bir plan üzerinden yürüseydi belki başına bunlar gelmeyecek, birçok insanın kanı boş yere akmayacak, binlerce insan işkence görmeyecek, zindanlarda çürümeyecek, gurbet ellerde kalmayacaktı.”
Beyanuni’nin işaret edilen tespitleri ise Suriye’de bugün küçük çaplı değişimin insanlara siyasal özgürlüklerini ve haklarını sağlamadığı, hâlâ tek parti hâkimiyetinin devam ettiği yönünde. Beyanuni, buna binaen Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin gelişmesinin hukuki ve siyasal yapıya da yansıması için birtakım taleplerde bulunuyor. Bu husus ve Suriye’de hâlâ on binlerce insanın hukuk dışı uygulamalardan dolayı mağdur edilmesi hakkındaki gerçekler Mazlumder’in Suriye İnsan Hakları Raporu’nda dile getirildi. Biz de bir yazımızda bu konuya temas etmiştik. O yüzden burada daha çok yukarıda alıntıladığımız paragraflarda yer verilen iddiaların bir tahlilini yapmak istiyoruz.
Öncelikle şunu ifade edelim ki Müslüman Kardeşler, Filistin, Çeçenistan, Bosna-Hersek, Afganistan, Irak gibi işgal edilmiş İslâm topraklarında yürütülen haklı ve meşru silahlı direnişe destek verirken, Müslüman toplumlarda siyasi değişim stratejisinde silahlı mücadele yerine ıslah ve yeniden yapılanma metodunun tercih edilmesi gerektiğini dile getirmiştir. Fakat yetmişten fazla ülkede örgütlenmesi olan ve 1928’den bu yana yani 82 yıldır devam eden bir kitlesel hareket olması sebebiyle farklı görüşlerin ve metotların öne çıktığı yerel yapılanmalara da açık olmuştur. Suriye’de de 1970’de gerçekleştirilen Hafız Esed darbesinden sonra aşırı derecede devlet baskısı uygulanması, siyasi özgürlüklerin insanların elinden tamamen alınması, özellikle de İslâmî hareketleri bastırma amacıyla hukuk ve sınır tanımayan bir devlet şiddetine başvurulması karşısında silahlı mücadeleyi savunan ve ona başvuran anlayışın bir dönem öne çıktığı söylenebilir. Fakat bunun sadece Müslüman Kardeşler’in değil devlet şiddetinden zarar gören İslâmî camianın oluşturduğu Suriye İslâm Cephesi’nin ortak tutumu olduğunun dikkate alınması gerekir. Bu konunun ayrıntısı Ömer Faruk Abdullah’ın Suriye Dosyası adlı kitabında mutedil bir yaklaşımla ve kaynaklarıyla veriliyor.
En az otuz bin kişinin öldürüldüğü korkunç bir katliama sahne olan Hama’daki hadiseleri tetikleyen gelişmeler ise Müslüman Kardeşler’in rejimi değiştirme amaçlı bir isyanı değil devletin güvenlik güçlerinin birbiri ardından gerçekleştirdiği katliamların, baskınların sebep olduğu kitlesel tepkinin isyan addedilip her yönden askerî saldırıyla karşılanmasıdır.
Devletin güvenlik güçleri halkı böyle bir tepkiye zorlamak için korkunç saldırılar ve katliamlar gerçekleştirdi. Bunların en korkuncu da Hafız Esed’in kendisine yönelik bir suikast girişimini bahane ederek Tedmur hapishanesine baskın düzenletmesi ve bu hapishanede tutulan Müslüman Kardeşler mensubu 1000’e yakın mahkûmun tümünü topluca katlettirmesiydi. O insanlar kendileri cemaat mensubu olmakla birlikte hepsinin ailesi, akrabaları, aşireti vardı ve hepsi rejime karşı bilendiler. Rejimin katliamları bu kadardan ibaret değildi. Halep baskınında ve muhtelif köy baskınlarında yüzlerce insan katledildi. Bütün bu katliamlara tahammül edemeyen kitleler Hama’da meydanlara dökülünce de bu, isyan kabul edilip günler süren saldırılar ve büyük katliam gerçekleştirildi. Öldürülenlerin tümü İhvan mensubu değildi. Çünkü halka rastgele saldırıldı.

VAKİT