Hâm, Sam, Yâfes; kimin soyundansınız?..

Serdar Demirel

Zaman zaman farklı kavimlere mensup Müslümanlar arasında, anlamlandırmakta zorlandığım ırk vurgusuna tanıklık etmişimdir.

“Nerelisin?”

 “Türkiyeli.”

“Yâfes’in soyundan!.. Biz de Sam’ın torunlarıyız!”

Benim için çok anlamsız ve bir o kadar da gayr-i İslâmî ve gayr-i insânî bir yaklaşım tarzı bu.

Yâfes, bazı tefsirlere göre, Nûh Tufanı’ndan sonra insan neslinin kendisiyle devam ettiği varsayılan Nuh Peygamber’in üç oğlundan birisinin adı.

Sa'îd ibn el-Müseyyib'den nakledilen bir söze göre, Nuh'un üç oğlu vardı: Hâm, Sam ve Yâfes.

Buna göre, Sâm Arapların, Farsların, Rumların ve Yahudilerin atasıdır.

Hâm, Doğu’dan Batı’ya tüm siyahların; Sind, Hind, Nevb, Habeş, Berber ve diğerlerinin atası.

Yâfes ise; Rus, Polonyalı, Yugoslav, Sırp, Hırvat, Çek, Bulgar gibi Doğu Avrupa ırklarını kuşatan Slavların ve Türklerin atası.

Kimi insanlar, tanışmak ve bilişmek hikmetine mebnî kılınmış farklı ırk ve dilleri, övünme ve üstünlük taslama vesilesi kılabiliyor. Nuh (a.s.)’ın hangi çocuğuna ırksal aidiyetiniz varsa, üstün olan ırk da odur! Sığ bir anlayışa aralanan kapı. Bir üstünlük vurgusuyla zikredilir ırkların mevhûm soy şeceresi.

Eğer yukarıdaki rivâyet doğruysa, hepimiz Hâm, Sam ve Yâfes’in soyundan gelmekteyiz. Bunda gocunacak hiçbir taraf yok zaten. İsimler farklı da olsa, bizler bir şekilde birilerinin soyundan geliyoruz elbet. Garip olan bu değil, garip olan şu:

Irkını Hâm’a ya da Sam ve Yâfes’e dayandırdıktan sonra, insanın bu aidiyetiyle üstünlük taslaması ve aynı aileden neşet etmiş diğer kavimleri aşağılaması. Câhil insan, bölmek yerine, bir basamak üste geçip, Hâm, Sam ve Yâfes’in babası olan Nuh Peygamber’in zâtında bütün insanlığı soy birliğinde buluşturmuyor!

Doğru ve daha ahlâkî olanı terk ediyor. Böylece kardeşler arasına birlik değil bölücülük tohumları, sevgi değil nefret tohumları ekmeye başlıyor..

Hâm, Sam ve Yâfes kardeşlerden birine müntesip olmakla gurur duyan, ırk şeceresini peygamber olan Nuh babaya götüremeyen bir bilinç, olsa olsa Şeytan'ın iğvasıyla mâlûldur.

Hadi bunu geçtik. İnsanoğlunun köklerine dair Nuh (a.s.)’a nisbet edilen şecereye dair bilgi doğru değil, öyle farzedelim bir ân.

Peki, semâvî kökenli dinlerden birine inanan insanın, bütün beşer cinsinin atasının Adem ve Havva olduğu noktasında bir şüphesi olabilir mi?

Olamaz, olmamalı.

Çünkü, semâvî dinlerin ortak doğruları vardır. Bunlardan bir tanesi de; beşer cinsinin kökeninin tek aileye dayanması itikatıdır. Tevrat’a, İncil’e ve Kur’an’a bakabilirsiniz. Yahudi inancı kendi ırksal üstünlüğüne inansa da, bu gerçeği inkâr etmez.

Semâvî olup olmadığı tartışmalı diğer dinler de insanlığın tek bir aileden neşet ettiği üzerinde, en azından bildiklerim için söylemiş olayım, ittifak etmişlerdir.

Dinlerin insanlığın çoğalma kaynağını tek aileye bağlama öğretisi, aklî delillerle ve tarihsel toplum algısıyla da teyid edilmiştir. Bizlerin ırklara yaklaşımına da bu ortak algının zemin teşkil etmesi gerekmez mi?..

Ama gel gör ki; insan, biyolojik uzantısını dahi büyük sorunlara dönüştürme becerisine sahip.

Öyle ki; kendisinin âdemoğlu olduğuna inanıp, ikrar ettiği hâlde, gidip topraktan yaratılmış bedeni üzerinden üstünlük iddiasında bulunma gafletine düşebiliyor! İroniden trajedilerin ürediği bir bataklıktan söz ediyoruz!

Bu çelişki, maalesef, sadece bir çelişki olarak da durmuyor. Tarihi kanla yazan bir siyasi kafatascılık hareketine dönüşüyor. Tarihte hiçbir savaş, ırkçılığın beslediği İkinci Dünya Savaşı’nda ölen insan sayısı kadar kurban vermemiştir.

Kana tapıcılığın ideolojisini yazdı, Hitler. Başta kendi ırkı olmak üzere onmilyonlarca insanın kanını akıttı bu yolda. Üstünlüğü damarlarında akan kanda arayan insana, Şeytan’ın büyük giydirmesiydi bu.

Adem ve Havva’nın çekirdek ailesinde, ya da Hâm, Sam ve Yâfes’in babası Nuh Peygamber’in şahsında insanları birleştirmek yerine, onların çocukları üzerinden ayrıştırmayı tercih etmek, insanın kendisine kurduğu büyük ve yıkıcı bir tuzaktır.

Aklını ırkçılık hissiyatı ile perdeleyen insan, bu bilinç şaşması yüzünden insanın kurduna dönüşür.

Kavmî aidiyetle kendinde üstünlük vehmeden kişi, aslında bu mevhûm üstünlüğü kendisini nisbet ettiği atasından almıyor. Bir çelişki gibi gözükecek ama, kendisinde vehmettiği ben merkezli üstünlüğü, tarihsel aidiyete vurgu yaparak meşrulaştırma yoluna gidiyor. Yani kendi üzerinden kavmine üstünlük payesi biçiyor.

Bu yüzdendir ki; uluscuların ırkı değişse de söylemleri değişmiyor. O kalıplaşmış sloganik söylemlerin vurgu yaptığı ırk hanesine, Arap, Kürt, Türk ya da Alman'ı rahatlıkla yazabilirsiniz. Birbirini iten ırkçılık, aynı söylemlerden besleniyor.

VAKİT