İbrahim Kahveci tarafından kaleme alınan ve bugün Karar gazetesinde “Nasıl Ödeyeceğiz Bu Faturayı?” başlığıyla yayımlanan yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:
Sürekli uyarıyorum. Bu seçimler 91 seçimlerini de geçti.
“Kim ne verirse 5 lira fazlası benden” cümlesi ile sembolleşen 91 seçimleri, bu ülkeye 10 yıl kaybettirdi. 2001 krizi ile nihayet erdi de ekonomiye önlem alınabildi.
Şimdi de benzer süreçlerdeyiz: Enflasyonu baskılıyoruz, zamları erteliyoruz. Şimdi de kamu bankalarına görev veriyor ve görev zararı yazdırıyoruz.
Arada çok fark yok.
Ama seçim sonrası bu işin gitmeyeceğini herkes biliyor. Kim gelirse gelsin seçimlerden sonra çok büyük zamlar ve vergi artışları olacak. Belki de yeni ve sürpriz vergiler gelecektir.
Bakınız devletin bütçe disiplini kayboluyor. İkili açık vermemek için, cari açık kapanmayacağına göre bütçe açığı kapatılacak. Bu şart...
Dün son açıklama Sağlık Bakanlığı’ndan geldi: Kamuya 18 bin sağlık personeli alınacakmış. Başvurular ise hemen perşembe günü başlıyor.
***
Bu ülke 2002 yılında 80 milyar liralık bütçe geliri ile idare ediliyordu (Merkezi Yönetim Bütçesi). 2002 yılında bütçe gideri de 120 milyar liraydı. Bu paranın 52 milyar lirası faize, 68 milyar lirası da devlet idaresine harcanıyordu.
Bütçe gelirlerinin yüzde 85’i ile devlet idare ediliyordu. (Eksik idare de diyebiliriz.) 2017 yılında Ankara devlet idaresi için milletten 630 milyar lira gelir topladı. Bu paranın 57 milyar lirası faize giderken, kalan 621 milyar TL devlet idaresi için harcandı.
2002 yılında 68 milyar TL.
2017 yılında 621 milyar TL.
Aradan geçen sürede ülkede genel fiyat artışı %350 civarında gerçekleşiyor. Kısaca eğer devlet idaresi için harcanan para enflasyon oranı kadar artsaydı, Ankara bugün devlet idaresi için 620 milyar TL yerine 240 milyar TL harcamak durumunda kalacaktı.
Ya da ekonomik büyümeden pay aldığını kabul edelim. Yani ekonomi büyüdükçe devlet de büyümüş olsun:
2002 yılında 1987 bazlı GSYH hesabı kullanılıyordu. O hesaba göre 68 milyar liralık devlet idaresi harcaması ekonomide yüzde 25 civarı bir pay alıyordu.
Bugün aynı hesabı devam ettirseydik (1987 bazlı GSYH hesabını) 2017 yılında devletin idare için harcaması gereken para yaklaşık 480 milyar lira ediyor.
Aynı hesabı 1998 bazlı GSYH hesabına göre yapalım: O zaman da 2002 yılında GSYH’nin yüzde 19,5’ini harcayan devlet, bugün 503 milyar lira ile idare edilmelidir sonucu çıkıyor.
Kısaca hangi hesabı yaparsak yapalım devlet (Ankara) çok vergi alıyor ve çok harcıyor. Aslında Ankara sadece çok vergi almıyor, vergi dışında da ne varsa satıyor ve kendine gelir yazıyor.
Ankara o kadar şişmanladı ki, artık ona para yetişmiyor. GSYH hesaplarını revize ediyor ama her nedense vergi dilimlerini revize edemiyor. Vatandaş lehine vergi politikası uygulanamıyor.
Bugün köprüleri, otoyolları, şehir hastanelerini vs. vs. kamu projelerini özel sektöre para yok diye yaptırıyoruz. Oysa Ankara o kadar çok para topluyor ki; tasarruf aklına gelmediği için para yok diyoruz.
İşte son kapı önümüzde.
16 Nisan referandum sonrası büyük vergi paketleri geldi. Şimdi daha zor durumdayız. Ama kimseden ses çıkmıyor. Herkes acı günleri bekliyor.
Oysa çözümü hafifletebiliriz:
Mesela devleti küçültebiliriz.
Mesela devlette israfı önleyebiliriz.
Mesela devletin giderlerini azaltabiliriz.
İşte bu nokta çok önemli.
Bu seçimin ardından Ankara zayıflamaz ise millet zayıflayacak.
Tercih bizim. Bakalım hangisini seçeceğiz.
16 YIL SEFASINI SÜRDÜK
Türkiye, 2003 yılından sonra tarihte olmadık şekilde kronik cari açık vermeye başladı. 16 yıl boyunca cari açığımızı yabancılar kapattı ve biz sefasını sürdük.
“Şer güç” dediğimiz yabancılar 67-68 yaşına kadar çalışarak bize baktılar. Biz ise 50 yaşlarında emekli olarak onları kıskandırdık.
Bugün dış borcumuzun sadece yıllık faiz gideri 25 milyar dolara yaklaştı.
Acaba dış açığı ve yabancıya muhtaçlığı ne zaman bitireceğiz? Yoksa her seferinde daha yüksek faiz vererek daha ne kadar krizleri öteleyeceğiz.