Halkın sağduyusu bu!

Ahmet Taşgetiren

Dün, "Açılım için bir öneri" başlığı ile yazdım: "Hükümet, tartışmaları bıraksın, taraflar oluşmasına yol açılmasın ve projelendirdiği adımları atsın...

PKK da hâlâ duruyorsa dağda dursun, DTP de onu destekliyorsa desteklesin" dedim.

Benim yazım Bugün'de yer alırken, Ruşen Çakır'ın Vatan'da yazdığı "Açılım" dizisine gelen bir okur mektubu, gazetenin manşetine çıktı. Okur Sevda Gündemir isimli bir anne idi. Gazete mektubu "Bir annenin evlat korkusu" başlığı ile manşete çıkmıştı. Evet, anne, askerlik çağına gelen oğlunun hayatı için endişeli idi. Ama "Anne"nin mektubuna bir başka açıdan bakıldığında, halktaki derin sağduyuyu yansıttığı görülüyordu. Gelin mektubu birlikte okuyalım:

"Biri 17, diğeri 9 yaşında iki erkek evlat sahibi bir anneyim... Açılım süreci başladığından bugüne kadarki ayrışmayı, sert söylemleri gördükten sonra 3 yıl sonra askere gidecek oğlum için dünden bugüne daha çok korkmaya başladım. Oğlumu yarınlarda ne bekliyor bilemiyorum ve umutsuzum... Neden bu ülkenin yöneticileri en hassas konuları çözmeye çalışırken, her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar? Televizyonları izliyorum, her biri önemli sıfatlara sahip; öğretim görevlisi olsun, bilim adamı olsun şahıslar ısrarla şunu söylüyorlar: 'Tartışmaktan korkmayalım, karşılıklı konuşalım, tartışalım ortak bir çözüm noktasında buluşuruz ve problemlerimizi çözeriz...'

Ben de ilkokul mezunu bir anne olarak diyorum ki; 'Hayır!'

Çünkü bu konuyu tartışmayalım, tartıştıkça ayrışıyoruz... Benim Kürt arkadaşlarım ve dostlarımla bir sorunum yoktu bugüne kadar. Her türlü muhabbeti yapabiliyorduk. Fakat bugün... Ben onlara, onlar bana selam vermekte zorlanıyoruz artık, size bu kadarını söyleyeyim... Evet, Güneydoğu'daki yaşayanların eğitimsizlik, işsizlik, açlık gibi büyük problemleri var. Ben sıradan vatandaş olarak bilemem o problemler nasıl çözülür? Ama şunu söyleyebilirim, bizi yönetenler bu işi sessiz sedasız yapsalardı, oradaki vatandaşlarımız için ne gibi iyileştirmeler yapılacaksa yapılsaydı da bugünkü patırtılar, tartışmalar yaşanmasaydı. Sonucunda benim gibi birçok anne çocukları için bu kadar çok kaygılanmasaydı. İnanın bugünkü ayrışmalardan sonra dünden daha çok korkuyorum..."

Ne diyor ilkokul mezunu Sevda Hanım?

-Tartışmayın, tartıştıkça ayrışıyoruz diyor.

Ve:

-Bizi yönetenler bu işi sessiz sedasız yapsalardı, oradaki vatandaşlarımız için ne gibi iyileştirmeler yapılacaksa yapılsaydı da bugünkü patırtılar, tartışmalar yaşanmasaydı.

Ben de bunu söyledim dün.

Yani, anne korkuyor.

Her anne gibi kendi evladının canı için korkuyor.

Bugüne kadar paylaşılan kardeşlik duygularının yapılan tartışmalar içinde darmadağın olmasından korkuyor.

Başka korkulacak ne var?

"Çözüm olmazsa Kürtler ayrılığı düşünmeye başlarlar"a kadar geldik değil mi?

Çözüm ne ki? Ya ülkenin bir kesiminin "Çözüm" diye gördüğü şey, "Öcalansız olmaz" diyenler tarafından çözüm sayılmazsa...

Ayrılık...

Nasıl bir şey olacak acaba?

Formülü belirlenmiş bir şey mi ayrılık?

Bunu düşünen çıksın ve söylesin bakalım?

Kürt baba, Türk anne, Kürt baba, Çerkez anne, Türk baba, Kürt anne ve çocukları nasıl ayıracak?

Mersin kime kalacak? İstanbul nereye düşecek? Antalya, İzmir ne olacak? Buralardaki Türkler ve Kürtler nasıl ayrışacak? Mahalleri mi ayıracağız, gettolar mı oluşturacağız? Evlilikleri mi

ayrıştıracağız? Çocukları yarı yarıya paylaşacak mıyız? Belki onlardan önce, etnik aidiyet tanımlaması için dev laboratuvarlar mı kuracağız? Acaba, Türk-Kürt ana-babadan doğan çocuklar kaç nesil içinde arı bir ırka dahil olabilirler?

Bir yazar, "Doğu'yu biz yönetelim, Batı'yı hep beraber" başlığını atmış yazısına... Bu formül gerçekten uygulanabilir nitelikte mi? Mahalle mahalle ayrıştırmaya ne dersiniz?

"Ayrılma" dediğinizde ortaya çıkan tüm formüller birbirinden daha net çılgınlık numunesi gibi görünüyor.

Bu iş, başından beri sakat gidiyor.

Bu ülke, özellikle Türk-Kürt ilişkisi açısından tarihte eşine arz rastlanır bir ahengi yakalamış. Devlet, "Türklük bilincini empoze edebilme" iradesi ile yanlış bir proje uygulamış ve "Kürt sorunu" doğmuş. PKK, bu projenin anti-tezi.

İşin ilginç yanı, bu devlet projesi, Türkler'de bir etnik bilinç uyandırmamış.

Kürtler'in büyük çoğunluğu da ezilmişliklere rağmen, etnik ateşin içine düşmemiş.

PKK, kim tarafından üretilmişse üretilmiş ve devlet projesinin anti-tezi haline getirilmiş.

Şimdi sorun, kardeşliği parçalayacak bir seyrin içine girmiş bulunuyor.

Ve AK Parti, ülkenin her tarafı ve her toplum kesimiyle iletişim imkânı bulan iktidar olarak, bu sancıyı tedavi etme imkânına sahip.

Basit, sade, halkı rahatlatıcı adım at kardeşim. Siyasetçi, asker, vali, kaymakam, emniyet müdürü, herkes... Canını dişine tak ve gir halkın arasına. Türkçe konuş, Kürtçe konuş, bir iletişim dili bul. Gönlünü koy ortaya.

Dilini konuşsun vatandaş, hizmeti görsün, onuruna saygı gösterildiğini anlasın. Elini öpeceksen Kürt anasının öp. Git yalvar yakar "Ana gönderme çocuğunu dağa" de. Çocuklara sahip çık. Şefkatini görsün çocuklar. Onların duasına karış. Elhasıl insani bir seferberlik başlat. Ne der Necip Fazıl:

Tohum saç, bitmezse toprak utansın...

Sen sevgi tohumunu saç, bu topraklar mümbittir. Bu topraklardaki tüm insanların gönül dünyası mümbittir. Sevginize karşılık verecektir.

BUGÜN