Halkın isyanı, iktidara mı kendisine ‘angut’ diyenlere mi?

Ali İhsan Karahasanoğlu

Her şeyi kendilerine yontuyorlar ya..

Tunus ve Mısır’daki ayaklanmaları da, pişkinliğe vurup kendi lehlerine yorumluyorlar..

Neymiş, “Halk, AKParti aleyhine ayaklanma hazırlığında” imiş!

İnsanın kahkahalarla gülesi geliyor, bu iddiaya..

Halk AKParti iktidarı aleyhine niye ayaklansın ki?

2002’de halkın kendisi istedi, AKParti iktidarını..

2007’de, hem de oylarını artırarak desteğini tekrarladı AKParti’ye..

Şimdi 5 ay sonraki seçimde, halk yine görüşünü açıklayacak. AKParti’yi istemiyorsa, sandıkta göreceğiz bunu..

Dolayısıyla, AKParti’yi değiştirmek için, halkın ayaklanmasına ihtiyaç yok. Sandıkta oyunu esirger, gerekli değişikliği yapmış olur..

Ama, sandıkta değiştirilemeyecek olanlar var.. İşte onlar için yaşanabilir o ayaklanma!

Mesela?

Mesela, diyorlar ya.. “Yargıtay, Danıştay, yüksek mahkemelerdir.Bunların yapısına dokunulamaz. Bunların yapısı değiştirilemez.”

İşte “değiştirilemez” denilenler için olabilir ayaklanma..

Öyle ya..

Halk, AKParti’ye bir hınç birikimi içinde ise.. Bu hıncını sandıkta boşaltabilir.

Ama halk Yargıtay’daki kendisine ‘angut’ diyen üyelere karşı.. Kendisini ‘sığır’ diye nitelendiren yüksek hakimlere karşı ne yapabilir ki?

Halk, kendisinin seçtiği Başbakan’a “şerefsiz” diyenlere karşı ne yapabilir ki?

Değiştirmek istese, kendisinin yüksek yargı üyelerini değiştirme şeklinde bir yetkisi yok. Yüksek hakimlerin seçimlerini halk yapmıyor.

Halkın yetkisi, sadece milletvekillerini seçmek. Milletvekillerini seçiyor ama, milletvekillerine de, Yargıtay üyelerine dokunma hakkı vermiyorlar.

O zaman ne oluyor?

Hınç birikimi başlıyor.

Halk bakıyor, bir yüksek yargı organının içindeki birileri, kendisine sürekli hakaret ediyor. Hakaret etmeyi bir kenara bırakın, teröristlerle işbirliği yaparak, halkın seçtiklerinin devrilmesi oyunları (Hatırlayınız, Yargıtay 8.Ceza Dairesi üyesi Hamdi Yaver Aktan, PKK ile işbirliğinden bahsediyordu) oynanıyor.

Halk bekliyor ki, kurumun içindeki sağduyu sahipleri, “Siz sadece kendinize değil, kuruma da zarar veriyorsunuz.Bu çatı altında sizin bu söyleminize onayımız yok. Ya istifa edin, ya da biz sizi kapının önüne koymasını biliriz” desin..

Maalesef, o yüksek yargının içindeki yöneticiler de, ayan beyan suç olan eylemler için gerekli müeyyideleri uygulamıyorlar..

O zaman, ne yapacak halk bunlara karşı?

Eyvallah mı edecek?

Bir eder, iki eder.. Ama bir gün gelir, “Bu ne yaa. Biz burda şamar oğlanı mıyız? Gelen ‘angut’ diyor. Giden ‘sığır’ diyerek küfrediyor.. Biri ‘ahmaklar’ diyor. Diğeri ‘gafiller’.. Bunlardan destek alan medyadaki bazıları da ‘göbeğini kaşıyan adam’dan tutun, ‘bidon kafa’ya kadar aklına ne geliyorsa, sövüyor.. Biz bunları seyredecek miyiz hep” der..

Sonraaa..

Sonrasını ne ben tahmin edebilirim, ne de bir başkası!

Hani açık bırakılan gaz, odaya dolar dolar dolar da.. Sonra küçük bir kıvılcımla patlar ya..

İşte ona benzer bir sıkışma yaşıyor olabiliriz biz de..

Bakarsınız, halk sokaklara dökülmüş... “Zorbaları istemiyoruz” sloganları atılmaya başlanmış.  “Bize hakaret edenlere maaş ödemeyin” pankartları ile yürüyüşler tertiplenmiş.. “Bize angut diyenleri kapının önüne koyun” afişleri ile, meydanlar dolmuş taşmış! “Bizim seçtiklerimize, kanun bile değiştirme hakkı vermeyecekseniz, o sandıkları niye önümüze koyuyorsunuz?” haykırışları, sel olmuş akmış!

Ne olacak sonra?

“Angut” diyenler, koltuklarında oturabilecekler mi? “Sığır” diyenler, halkı aşağılamaya devam edebilecekler mi?

Tabii ki provokasyonlara açık toplumsal hareketleri tasvip etmemiz mümkün değil.

Ama bu toplumsal hareketlere davetiye de çıkartmamak gerekir.

Halkı enayi yerine koymamak gerekir.

Hem halka küfreder, hem de halkı cahil yerine koyup, “Halk istese de, değiştiremeyeceği maddeler var” diyerek, zorbalık yaparsanız.. Üstelik bir de, başka ülkelerdeki halk hareketlerini, Türkiye’deki meşru iktidar aleyhine kullanmaya kalkarsanız..

Bu halk size, enayi olmadığını, bir şekilde gösterir. Benden hatırlatması..

YENİ AKİT