Halkın devrimini hazmedemeyenler yine “dış parmak” bulmanın peşinde!

Yasin Aktay, Suriye devrimini hazmedemeyenlerin sarıldığı komploculuk basitliğini eleştirdiği yazısında, “dış parmak” arayanların zavallılığına dikkati çekiyor.

Yasin Aktay’ın Yenişafak gazetesinde yayınlanan yazısı (7 Aralık 2024) şöyle:

Suriye’nin öz evlatlarının başarısı kimi neden şaşırtıyor?

Suriye muhalefetinin Halep’in kırsalında başlattığı “Düşmanı Caydırma” operasyonu kısa süre içinde önce Halep sonra Suriye’nin bütün şehirlerinin çorap söküğü gibi düştüğü bir istikamette ilerledi. Halep, Tel, Rıfat, İdlib, Hama, Humus, Deyr Zor, Der’a derken Şam’ın da kapılarına dayanıldı. Rusya ve İran’ın desteği olmadığında rejimin halkta hiçbir tabanının olmadığı ve halkının isyanına karşı hiçbir dayanağının olmadığı böylece net bir biçimde görülmüş oldu.

Muhalefetin bu hızdaki ilerleyişi ve Esad’ın da bu hızdaki çözülüşü karşısında hemen harekete geçen olağan komplocu akıl, bir yerlerde basılmış düğme marifetlerini öne sürmeye başladı. Kastedilen ve ileri sürülen bütün düğmelerin muhteşem hayal gücünden başka bir gerçekliği olmadığını söylemeye gerek yok. Olağan komplo aktörü burada ABD, hatta İsrail. Bu güçlerin izni, hatta yönlendirmesi ve desteği olmadan böyle büyük bir operasyon olamazmış gibi.

Oysa biraz aklını kullanan bir kimse, azıcık gözünü açsa şu ana kadar Esad’ı ayakta tutan en güçlü desteğin yine ABD ve İsrail tarafından geldiği gerçeğini görür. Güya eli kanlı, insanlık suçlusu Esad’ı devirmek için Suriye’ye gelen ABD’nin bir anda nasıl rota değiştirip, yanında getirdiği DEAŞ’la mücadele senaryosunu devreye soktuğunu hep birlikte gördük. Bu sayede ABD Suriye’ye yerleşti ve kendi ürettiği DEAŞ’a karşı mücadele adına JPG’yi silahlandırarak Esad’a paha biçilmez bir destek vermiş oldu. Bugün Esad güçlerinin çekildikleri her yeri YPG’ye teslim ediyor olması bile aralarında hiçbir ayrılık-gayrılığın olmadığını yeterince göstermiyor mu?

Bugün Esad’ın herhangi bir tutumunda ve siyasetinde ABD’nin ondan vazgeçmesini gerektirecek herhangi bir değişiklik olmadı, yoksa oldu da biz mi kaçırdık? İsrail için de Esad arada bir dövseler de çok sevdikleri bir diktatördü. Onların öldüremediği kadar Müslüman öldürüyordu ne de olsa.

Suriye halkının isyanı başladığında da aslında Suriye rejiminin değişmesi an meselesi haline çok yaklaşmıştı. O dönemde başta ABD olmak üzere, İran, Hizbullah, DAEŞ komplosu (bu gerçek bir komploydu işte) ve Rus bombardımanları kısa süre içinde olayı tersine çevirmişti. Devreye giren bu güçler doğrudan sivilleri hedef aldı, inanılmaz kitlesel katliamları, kitle imha tekniklerini devreye sokarak devrimi püskürttü.

Bugün ise muhalefetin geçmişteki bütün hatalardan çok iyi dersler çıkarmış ve kendi içinde çok koordineli ve tutarlı hareket ediyor olduğunu, bu operasyona çok iyi hazırlanmış olduğu anlaşılıyor. Askerî açıdan zaten çok iyi hazırlanmış ama ondan daha da önemlisi rejimden kurtardıkları bölgelerde halka verdikleri mesajlarla Suriye’nin öz evlatları olduklarını ve tek amaçlarının Suriye halkıyla birlikte bu mücrim rejimin istibdadından kurtarmak olduğunu çok iyi anlatıyorlar.

Kurtardıkları bölgelerde halkın onları coşkuyla karşılaması yıllardır beklenen ve hasretle beklenen esaretten kurtuluş manzaralarını görmemizi sağlıyor. Hama’da 1982 yılından beri zindanlarda tutuklu olan yüzlerce kişinin kurtarılmasına dair görüntüler başlıbaşına bu sürecin ne kadar organik işlediğinin önemli bir işareti.

Halep’e girdikten sonra operasyonu yürüten gruplardan birinin liderlerinden M. Ahmet el-Dalati’nin bir öğle namazı sonrası cemaate hitaben yaptığı konuşma bu muhalefetin ne kadar sahih ne kadar şuurlu olduğunu çok iyi gösteriyor. Kibirden eser yok, taşıdığı silah ve kazanmış olduğu zafer en küçük bir şımarıklığa veya taşkınlığa yol açmamış, bilakis bütün tevazuyla kendilerini bu halkla buluşturan Allah’a şükrederek başlıyor konuşmasına. Esad’ın yıllarca kendilerine yaptığı zulümden, olayların bu noktaya nasıl geldiğinden bahsediyor. Ardından özetle diyor ki:

“Beşar Esad ve ailesinin iktidarda kalabilmesi için mezhepçi bir aile olmaları, yani mezhep olmalarında bir sakınca yok. Sorun mezhep bağnazlığı ve mezhep temelinde öldürmedir. Yani bizi aşağılamak ve tüm Suriye’deki Sünnileri köleleştirmek için kendi mezhebine bağlı kaldı. O ve babası bizi 40 yıl boyunca zalim bir rejim, baskıcı bir rejim ve güvenlik rejimi kurdular. Başınızı kaldırmak yasaktır, onların ağılında yalnızca köle olmalısınız. Biz bu yüzden ayrıldık, bunun için Esad rejimine karşı çıktık.

Cenâb-ı Hakk’ın lütfuyla, O’nun üzerimizdeki nimetleriyle artık geleneğin Halep’inde, hakikatin Halep’inde, medeniyetin Halep’inde, kültürün Halep’inde, tarihin Halep’inde, sanayinin Halep’indeyiz. Halep, Levant’ın mücevheridir, dolayısıyla fetih taşlarla (silahlarla) değil, fetih insanlarıyla olur. Siz bizdensiniz ve bizdensiniz, biz de sizdeniz ve sizin içinizdeyiz ve biz sizin çocuklarınızız, biz sizin çocuklarınızız ve halk da sizin halkınızdır.

Askeri Harekat Komutanlığı’nın talimatlarının kesin ve net olduğunu teyit ediyoruz: Herhangi bir mezhebe mensup olsa bile, sadece Müslüman değil, Hıristiyan, Ermeni veya herhangi bir başkasının malına zarar vermek veya malına izinsiz girmek yasaktır. Halep’te her türlü mezhep mevcut. Onlar Suriye halkıdır, bizim halkımızdır. Onların kanları, paraları, mallarına hiç kimse dokunamaz.

…Bizler mesaj sahibi insanlarız, çağrı sahibi insanlarız. Bizler, Allah korusun, ne kana susamışız, ne de mevkiye susamışız.

Ülkemizi, özgür bir Suriye’yi, tüm Suriyeliler için bir Suriye’yi inşa etmek konusunda hep birlikte büyük bir sorumluluğumuz var. Bugün dünyanın her yerinde Suriyeliler yerinden edilmiş durumda. 12 milyondan fazla Suriyeli yerinden edildi.

Kardeşlerim, biz kanımızı Cenab-ı Hakk uğruna, vatanımızı kurtarmak ve sizi kurtarmak uğruna adadık. Ne malınıza ne geçiminize düşkün değiliz ne de ülkenize açgözlüyüz. Milletimiz büyük bir millettir ve dinimiz büyük mesaj veren büyük bir dindir. Yüce Allah, alemlere, Müslümanlara ve gayrimüslimlere bir rahmet olarak son mesaj olan Muhammed’i (s.a.v.) gönderdi. Bugün tüm dünya, tiranlık ve tiranlık düzeyinde bir kaos ve baskı ortamı yaşıyor ve dünyanın her köşesinde Müslümanlara zulmediliyor.

Siz güvendesiniz, aileniz güvende, komşularınız güvende, çocuklarınız güvende ve ülkeniz güvende, Yüce Allah’ın izniyle biz sizin kardeşiniziz, sizi yarı yolda bırakmayacağız, size zulmetmeyeceğiz. Allah sizi korusun, bereketlesin, bizden ve sizden kabul etsin inşallah.”

Allah aşkına, devrimin ardındaki gücü görmek için başka yere bakmak gerekiyor mu? ABD veya İsrail bu insanlık ve değer zirvesi şuurla bu merhamet ve şefkat yaklaşımıyla uzaktan yakından alakalı olabilir mi? Müslümanlara kan-revan ve diktatörlüklerden başka bir şeyi reva görmemiş olan ABD böyle bir yaklaşımı destekler mi? Akıl var izan var.

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!