Halkın Devrim Yapmasına Öfkelenen Sol
Tarkan Zengin / Star Açık Görüş
Ülkemiz 15 Temmuz’da FETÖ’nün bir darbe kalkışmasını yaşadı. Bu kalkışma milletimizin kahramanca duruşu sayesinde amacına ulaşamadı. Toplumun tüm kesimleri cuntacılar karşısında milli iradenin yanında yer aldı. Ülkemizde daha önce yaşanan darbelerde sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütleri farklı tutumlar gösterirdi. Bu sefer darbe karşıtlığında tüm örgütler ortak hareket ederken, darbeye karşı tutumlarında farklılıklar yaşandı. Bu kalkışmada kimi sendikalar daha ilk andan itibaren darbe girişiminin karşısında olduğunu söyleyerek üyelerini alanlara davet ederken kimi sendikalar “Darbe kötü ama Erdoğan’da şöyle” gibi cümleler kurdu. 28 Şubat sürecinde “Ne şeriat ne darbe” diyerek darbeye örtülü destek verilmesi, 15 Temmuz’da “Darbeye de Erdoğan’a da karşıyız” sloganı olarak karşımıza çıktı. Darbe karşıtlığında ortaklaşan sendikalar ve meslek örgütleri darbecilerle mücadelede farklılaştı.
Darbecilere karşı mücadele eden halkımızdan 250’ye yakın şehit, 2 bin 500’e yakında gazimiz var. Milli irade mücadelesinde sendikal hareketin de şehit ve gazileri var. Türk-İş’e bağlı sendikaların üyelerinden altı şehit, yedisi ağır yaralı olmak üzere 100’e yakın gazi var. Memur-Sen’e bağlı sendikaların üyelerinden dört şehit ve 100’e yakın gazi var. Hak-İş’e bağlı sendikaların üyelerinden üç şehit ve yüze yakın gazi var. Kamu-Sen, DİSK ve KESK’ten ise şehit yok. Darbe kalkışmasına karşı duran ve bu mücadelede birçok şehit ve gazi veren konfederasyonlar tarihin altın sayfalarındaki yerini almıştır. Özellikle Memur-Sen, Türk-İş ve Hak-İş sadece darbeye karşı açıklamayla yetinmemiş tüm üyelerini bayraklarıyla alanlara davet etmiştir. Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın ilk açıklamayı yaptı ve bir milyon üyesini alanlara davet etti. Türk-İş ve Hak-İş de güçlü biçimde darbenin karşısında durdu, alanlara çıktı ve üyelerini darbecilerle mücadele için alanlara davet etti. Her üç konfederasyondan şehitlerin ve gazilerin olması darbe karşısındaki güçlü duruşlarını göstermektedir. Kamu-Sen gece yarısı darbeye karşı olduğunu açıkladı ve ertesi gün basın açıklaması yaptı. Ancak alanlara üyelerini davet etmedi. KESK ve DİSK ise darbenin ertesi günü açıklama yaptı. Ancak açıklamada darbecilerden daha çok Erdoğan eleştirildi. Alanlara ise bir hafta sonra CHP’nin çağrısına uyarak çıkabildiler. Bu arada KESK, DİSK ve TMMOB; Gar önünde 10 Ekim’de katledilenlerin resimlerinin olduğu kartonların darbe karşıtlarınca parçalandığı iddiasıyla 18 Temmuz’da Gar’da basın açıklaması yapacağını ilan etti. Darbe için sokağa çıkamamanın mahcubiyetini gidermek için bahane aramak bu olsa gerek.
Büyük bir çelişki
Ancak görünen o ki 12 Eylül darbesinde bedel ödemiş sendikalar 15 Temmuz FETÖ darbe girişimine “Erdoğan’a destek anlamına gelebilir endişesiyle” yüksek sesle karşı duramıyor. Açıklamalarına baktığımızda darbecilerden daha çok Erdoğan’ı eleştirdiklerini görüyoruz. KESK bir gün sonra yaptığı sekiz paragraflık darbe açıklamasının iki paragrafından darbeyi, altı paragrafında ise Erdoğan’ı eleştiriyor. DİSK açıklamasında da benzer şekilde Erdoğan’a gönderme yapılarak eleştirilmektedir. Darbe kendilerine karşı yapılınca tam karşıtlık, Erdoğan’a karşı yapılınca “amalı”, “fakatlı” darbe karşıtlığı yapmak ilkeli bir duruş değil. DİSK’in darbe karşıtlığının ilkesel değil konjonktürel olduğu görülmektedir. Gezi eylemlerine ve LGBTİ’lilere destek veren, hatta terör örgütü PKK ile devletin mücadelesine karşı bile üyelerini alanlara davet edenlerin darbeye karşı bir gün sonra açıklama yapması ve ancak bir hafta sonra alanlara çıkması söylemlerin eylemlere dönüşmediğinin göstergesi. Üstelik DİSK ve KESK darbelerden en fazla mağdur edildiğini söyleyerek bunun üzerinden siyasal rant devşirmesine rağmen üyelerini darbecilerle mücadele için alanlara davet etmemesi çelişkidir. DİSK ülkemizde gerçekleştirilen birçok darbeden sadece 12 Eylül darbesinin mağduru olmuştur. DİSK’in destek verdiği 28 Şubat darbesi ortadadır. DİSK’in tarihi sanki kurulduğu 1967 yılında başlayıp kapandığı 1980’de bitiyormuş gibi davranmaları da doğru değil. 12 Eylül darbesinde kapatılmış olmanın sermayesi sonraki darbelerdeki rolü nedeniyle artık tükenmiştir. 15 Temmuz FETÖ darbesine güçlü bir şekilde tepki vermek ve üyelerini alanlara KESK tarihi fırsatı kaçırdıkları gibi “amasız” ve”fakatsız” darbeye karşı duramadıkları için darbecilere örtülü destek verdiklerini bile göremediler. TMMOB ise “bu kavganın tarafı değiliz” (demokrasinin tarafı değillermiş) diyerek utanç verici bir açıklama yapmıştır. TMMOB’un bir meslek örgütünden daha çok marjinal bir siyasi parti gibi hareket eden bir örgüt olduğu algısı var. Çünkü yakın zamana kadar başörtülü olan mühendis ve mimarlara belge vermeyerek ayrımcılık yapan bir kuruluştan bahsediyoruz. Her açıklamasında “demokrasi ve özgürlük” kavramını kullanan TMMOB’un 16 Temmuz’da yaptığı şu açıklama tarihin utanç sayfalarında yerini almıştır: “Şu an süren kavga bizim için verilen bir kavga değildir. Bizim mücadelemiz aynı zamanda bu kavganın tarafları iledir. Askeri darbe girişiminin, camilerden okunan ve halk üzerinde daha ağır bir diktatörlüğe varacak olan cihat çağrılarına dönüşmesi ile yeni bir kaotik ortama giriyoruz”. O kadar halktan kopuklar ki Camilerde okunan selalara “cihat çağrısı” olarak bakıyorlar. Demokrasinin var ettiği kurumlar demokrasinin tarafı olamıyorlar.
ITUC’un ve ETUC’un darbe sonrası açıklamaları ise DİSK ve KESK’in darbe sonrası açıklamalarının neredeyse kopyası. ITUC’un yaptığı açıklamada “Başarısız ve elim darbe girişiminden sonra Türkiye diktatörlüğe bir adım daha yakın” diyerek darbecilerden daha çok Hükümeti ve Erdoğan’ı suçluyor. Halkın demokrasi mücadelesini görmezden geliyor. ETUC’ta benzer şekilde “Darbe girişimini ve hükümetin baskıcı uygulamalarını kınıyoruz” diyerek hükümeti eleştiriyor. Uluslararası sendikal örgütler her zamanki gibi Türkiye ve Erdoğan aleyhtarı bir propagandayı yürütüyor. Bu arada Memur-Sen, Hak-İş ve SWTUF (Sudan Sendikalar Federasyonu), Sudan’da darbe karşıtı bildiri yayınladı. FETÖ darbe teşebbüsünün şiddetle kınandığı bildiriye Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan ve SWTUF Genel Başkanı Yusuf Ali Abdulkerim imza attı. İngilizce, Arapça ve Türkçe olarak üç dilde yayınlanan ortak bildiri, uluslararası sendikal alandaki ilk açıklama olarak kayıtlara geçti.
Sizin makarnacı dediğiniz halk...
KESK ve DİSK’in, “yandaş”, “Hükümet yalakası”, “efendilerinin sesi” gibi hakaret ettiği üç konfederasyon (Memur-Sen, Türk-İş, Hak-İş) milli iradeyi korumak için şehit ve gazi vermeyi göze alırken kendilerinin alanlara çıkmaması ise ilginçtir. Yandaş ve yalaka diyerek aşağıladıkları emekçiler bombaların üzerine kahramanca yürüyerek ütopyaları olan “halk devriminin” kahramanları olarak tarihe geçtiler. Hala destek verdikleri “silahlı devrimci halk hareketini”, onlar “silahsız devrimci halk hareketi” olarak ağızlarında “Allahu Ekberlerle” gerçekleştirdiler. Başörtülü çalışma taleplerini “Gericiliğin meşrulaştırılması” olarak gördüğünüz, işyerlerinde başörtülü memurların olmasını engellemenin ilericilik olduğunu savunarak mücadele ettiğiniz başörtülü emekçiler tankların önünde darbecilerle en önde savaşarak tarihe geçti. Sizin sosyalizme geçmek için önce gericilikle mücadele etmek adına düşman olduğunuz değerlere sahip işçiler, memurlar, çiftçiler ve yoksullar uçaklardan atılan bombalara bağırlarını siper ederek kahramanlık destanı yazdılar. Ülkeyi işgal etmek isteyen cuntacılara karşı sizin teorik olarak savunduğunuz her şeyi sizin aşağılamak için gerici ve makarnacı dediğiniz insanlar gerçekleştirdiler. Nice’de ölen insanlar için taziye mektubu yayınlarken 15 Temmuz şehitleri için taziye mektubu yayınlamamanızda dikkat çekicidir. Onların mücadelesine saygı duymamanız bir tarafa darbeye karşı canı pahasına alanlarda olan insanları ise “DAEŞ”çi, cihatçı, gerici olarak aşağılamanız utanç verici. Anlaşılan o ki yıllardır ülkemizde teorik olarak kendini ilerici gören sol örgütler, gerçekleştiremedikleri halk devrimini, her şeyiyle sade ve samimi olan insanların gerçekleştirmesine karşı oldukça öfkeliler. Öfkeleri metinlerine yansıyor “Her türlü askeri ve sivil darbeye ve diktaya karşıyız”, “Ülkemiz darbecilerden darbeci, diktatörlerden diktatör seçmeye mahkum değildir” diyerek darbecilerden daha çok darbeye maruz kalan sivil siyaseti suçluyorlar. Öfkeliler çünkü “biatçı” diye küçümsedikleri insanlar eli silahlı katillere karşı destan yazdılar. Öfkeliler çünkü yıllardır muhalif, aydın ve mücadeleci olarak oluşturdukları toplumsal algının sadece imaj olduğu ortaya çıktı. Öfkeliler çünkü muhalifliklerinin ve mücadelelerinin sadece Erdoğan’a karşı olduğu 15 Temmuz’da ortaya çıktı. Öfkeliler çünkü gerçekleştirmek istedikleri devrimi aşağıladıkları insanlar gerçekleştirdiler. Öfkeliler çünkü halkımız 15 Temmuz’da verdiği destansı mücadeleyle onların ideolojik teorilerinin birçok tezini yerle bir etti.