Halk Direnişinin Püskürttüğü Darbe AB’nin Umurunda mı?

Hilal Kaplan, Sabah’taki yazısında eski İsveç başbakanının yazısı üzerinden AB’nin 15 Temmuz darbesi karşısında takındığı çiftestandartçı ve ikiyüzlü tutumu resmetmiş.

Hilal Kaplan’ın “Ankara’daki Ölü Güvercinler” başlıklı yazısı şöyle:

Son iki haftada, Ankara'daki pek çok güvercin hayatını kaybetmiş. Çünkü 15 Temmuz darbe girişimi sırasında sonik bomba etkisi yaratmak için halkın üzerinde alçak uçuş yapan savaş jetleri, güvercinlerin de kulak zarlarını patlatıp denge mekanizmalarını alt üst etmiş.
Söze güvercinlerden girdim çünkü belki de güvercinlerin yaşama hakkının ihlali, Batı siyaseti ve medyası 247 şehidimizden daha ilgi çekici olabilir! Batı ülkelerinin, ilk anlarda olan biteni 'Türk ayaklanması' gibi sanki faşist askeri bir cunta değil de halk hareketi söz konusu imiş gibi adlandırdığını hatırlayalım. Ya da milletimiz tankların üzerine yürürken Batılı devletlerin resmi seyahat hesaplarından Türkiye'nin askerî yönetime geçtiğini, bir nevi darbenin başarılı olduğunu aceleyle duyurduklarını hatırlayalım. Ve yine, darbeye doğru dürüst karşı çıkmadıkları gibi, her fırsatta işinden olan FETÖ'cüleri, ölen vatandaşlarımızdan daha çok önemsediklerini belli eden açıklamalar yaptıklarını hatırlayalım. Tüm bunları düşününce, ölü güvercinlerin Batı vicdanında karşılık bulma ihtimali daha fazlaymış gibi görünmüyor mu?
Üç sene önce, Mısır'daki askerî darbe seçilmiş başkan Mursi'yi devirdiğinde, AB Dış Politika Şefi Catherine Ashton, darbenin ikinci haftasında darbe lideri Sisi'yi ziyaret edip desteklerini sunmuştu! Sisi, o sırada meydanlardaki silahsız göstericileri katletmekle meşguldü.
AB'ye komşu ve adaylık süreci devam eden Türkiye'de ise, askerî darbe püskürtülüp demokratik seçimle seçilen lider yerinde kaldı ve Avrupa'dan ilk resmi ziyaret 19. gün içinde geldi. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland'ın ziyaretini önemsemekle birlikte, Batı siyaset ve medya koridorlarında olan her şey bize, aslında darbenin başarılı olmasının dilendiğini ve başarılı olsaydı da Jagland'ın iddia ettiği gibi yaptırımların uygulanacağı değil, darbecilerle işbirliğinin geliştirileceği bir ülke olacağımızı gösteriyor.
Bu bariz çifte standarda, gerçekten yürekten itiraz eden tek isim olan İsveç eski Başbakanı olan Carl Bildt şöyle yazdı:
"Darbe gecesinde AB'nin olanları kınaması bir süre aldı. Darbe girişimi sonrasında Türkiye'ye, aday ülkeye, onun anayasal düzenine karşı yaşadığı en ağır tehdide rağmen destek vermek için kıdemli AB temsilcilerinin Türkiye'ye ziyaretine yönelik bir işaret görülmüyor.
Bunun yerine Avrupa liderleri hızla, Türk yetkililerin Gülen hareketi güçlerini temizlemeye yönelik aldığı önlemleri sorgulamaya başladı (...) Fransa'nın kasımda Paris terör saldırıları sonrasında aynı uygulamayı yaptığını unutarak Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni askıya almayı istediğinde, AB liderleri bunu onaylamadıklarını yüksek sesle dillendirdi. Hiç şüpheniz olmasın, Türkiye'nin kendisini ve anayasal düzenini devirmeye çalışan güçlere karşı gerekli önlemleri almak ve kendisini korumak hakkı ve Türkiye bunu yapmak zorunda."
Bu arada Bildt'in yazısının orijinal başlığı, "Avrupa, demokrasi için ayağa kalk!" idi. Fakat yazıyı yayınlayan Politico sitesi, manipülatif biçimde başlığı "Avrupa, Erdoğan için ayağa kalk!" şeklinde verdi. Bu basit manipülasyonun altındaki bilinçdışı imayı, Batı'nın Türkiye'ye karşı ikiyüzlülük tarihini yakından bilenler olarak yorumlamak zor değil: "Şayet Erdoğan'ı kurtaracaksa, demokrasiye de karşı durabiliriz."

Kaynak: Sabah

Yorum Analiz Haberleri

Camiler Ermeni, Rum ve Yahudilere de satılmış
Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık
Cuma hutbelerindeki prangalar kırılsın
Batı destekli spor projeleri neye hizmet ediyor?