İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırım tüm vahşetiyle devam ediyor. Beri tarafta Lübnan’daki Hizbullah hedeflerine ve eş zamanlı olarak Suriye’ye saldıran Siyonist azgınlık; İran’ı tehdit etmekten de geri durmuyor.
İsrail saldırganlığının daha büyük bir bölgesel savaşa kapı araladığı, bölgede sınırların değişeceği, dahası, üçüncü dünya savaşının da muhtemel senaryolar arasında dillendirildiği bu karmaşık tablo içerisinde gözler bir yandan ABD’de yapılan seçim sonrasındaki muhtemel kabineye çevrilmişken, İsrail ve Hizbullah arasında ateşkes sağlandığı haberi geldi. Bu haberden kısa bir süre sonra ise Suriye muhalefetinin Halep’e yönelik kapsamlı bir operasyon başlattığı duyuruldu.
Ortadoğu coğrafyası için ifade edilen ‘kaynayan kazan’ tabirini haklı çıkaran bu baş döndürücü gelişmeler; gazeteci kılıklı bazı şebbihaların ilk elden servis ettikleri manipülatif ve propaganda amaçlı paylaşımlarını istisna edersek, ana akım medyada köşe başlarını tutan gazeteci, analist, uzman, siyaset bilimci vs. ünvanlı kimselerin de bu gelişmelere hazırlıksız yakalandıklarını, dostlar alışverişte görsün misali yaptıkları analizlerden, verdikleri bilgilerin yanlış ve sığ olmasından ve yaşadıkları kafa karışıklığından anlaşılıyor.
Baas destekçisi gazetecileri ayaklarının tozuyla ekranlarına davet eden Kemalist/Batıcı/Sol anlayışa sahip medya organlarında dillendirilen “direniş hattının zayıflaması” türünden söylemler ise tam bir komedi. Bir yandan muhaliflerin Halep saldırısını “İsrail ve ABD oyunu” diyerek itibarsızlaştırmak isterken, öte yandan satır aralarında “Cihadist gruplar” jargonuyla ABD ve İsrail’e “düşmanımız ortak” mesajı vermelerindeki çelişki ve tuhaflık dikkatlerden kaçmıyor. ABD ve İsrail’e bu mesajları verirken, direniş ekseni mesajıyla İran ve Şii bloğa, Halep’te Kürtlerin yoğun yaşadığı Şeyh Maksud ve Eşrefiye mahallelerine dikkat çekerek Kürtlere ve Akdeniz’deki çıkarlarının tehlikeye girebileceği gerekçesiyle Rusya’ya mesaj vermeyi, özetle bir anda tüm tuşlara basmayı ihmal etmiyorlar.
İran destekçisi bazı kesimlerin “İsrail’e bir fiske dahi atamayan bu cihatçı gruplar, direniş ekseniyle savaşmaya gelince mi cesaretleri tuttu” şeklinde akla ziyan, idrakten yoksun ve ahlak dışı değerlendirmelerine gelince:
Birincisi, bu sözünü ettiğiniz kesimler Suriye’deki intifadayı, Esed’in İsrail’i haritadan silme(!) operasyonuna başlamadan çok daha önce 2012 Mart ayında başlattılar. Hatırlayınız, 2011 yılında Tunus’ta başlayan adalet ve özgürlük arayışı domino misali Tunus, Libya, Mısır ve Yemen’e sıçrayan hadiseler ve sokağa çıkan insanların talepleri belirginleştiğinde olayların Suriye’ye de sıçrayacağını aklı başındaki her kes bekliyordu. Çünkü sokağa çıkan insanlar haysiyet ve onur savaşı veriyordu ve Suriye’de de on yıllardır Baas diktatörlüğü her türlü insanlık dışı yöntemlere başvurarak halkının onur ve haysiyetini ayaklar altına almıştı. Asayiş ve muhaberatın keyfi ve hukuk tanımaz yöntemleriyle, Seydnaya ve Tedmür başta olmak üzere gizli ve açık birçok işkence merkezinde halka yapılan zulmün haddi hesabı yoktu. Ortadoğu intifadaları işte böylesine bir muameleye tabi tutulan mazlum ama onurlu insanlar için bir kurtuluş umudu olmuştu.1
Daha fazla adalet, özgürlük, şeffaf ve insanca bir yönetim için barışçı ve sivil taleplerle ayağa kalkan bu insanlar, daha sonra İran, Hizbullah ve Rusya’nın da sürece dâhil olmasıyla varil bombalarıyla, SCUD füzeleriyle şu anda Gaze’de yaşananlara benzer bir barbarlığa muhatap olarak yüzbinlerce insan hayatını yitirdi, bir o kadarı yaralı veya sakat kaldı, şehirleri viran oldu ve yaklaşık on milyon insan can havliyle evinden barkından kopup yollara revan oldu.
İkincisi, yaklaşık üç milyonu bizim ülkemize sığındığı için iyi bilirsiniz; karınlarını doyurmak için çöplerde kağıt toplarken evde çıkan yangında tüm çocuklarını kaybeden anne, henüz altı yaşında okuldaki arkadaşları tarafından ‘Suriyeli’ olduğu için ayırımcılığa maruz kalan ve dışlanan çocuk, bütün bu cendereden kaçmak için şişme botlarla Akdeniz’de sulara gark olan gençler … İşte tüm bunlar sözünü ettiğiniz direniş hattının baskı ve zulmünden kurtulmak için ödenen bedellerdir. Şu anda ise yaklaşık 5 milyon kişi Idlip ve civarındaki kırsal alanda derme çatma yapılar içerisinde ve bin bir zorlukla hayatta kalmaya çalışıyor. Sahi, sizin bunlara yönelik çözüm öneriniz nedir? Samimiyetle soruyorum. 12 yıl geride kaldı. Noel akşamı Lazkiye’de diskolardan paylaştığınız görüntülerde “Baas rejimiyle birlikte hareket edenler daha mutluymuş” demek dışında hangi sözünüz var? Dahası, bu şartlar altında bu insanlar İsrail’e nasıl bir fiske atacak?
Evet, İsrail’in bölgede hepimizin canını yaktığı bir vasatta aramızdaki ihtilaf ve fayları daha da derinleştirmenin faydası yoktur, söylemi elbette makul ve aklı başında herkesin kabul ettiği bir husustur. Ancak, sorması ayıp siz bu işin neresindesiniz?
Esad şakşakçılığını bırakın artık! Onun direniş eksenine de, Müslümanlara da, insanlığa da hiçbir faydası olmaz. O, İran ve Rusya’nın suni teneffüsle yaşatmaya çalıştığı bir ölüdür. Halkının üzerine varil bombaları yağdırdığı gün öldü.
Esed rejiminin, halkının üstüne ölüm yağdıran, şehirleri viraneye çeviren ve onların onurlarını ayaklar altına alan katliam ve zulmü, hiçbir şekilde "direniş ekseni"nin parçası olarak kabul edilemez. Halep'teki, Şam'daki, Humus'taki ve diğer şehirlerdeki yıkım, sadece Esed'in kendi halkına uyguladığı bir soykırımdan ibaret değildir; aynı zamanda Suriye halkının özgürlük mücadelesinin, onurlu bir gelecek için verdiği direnişin de karartılmasına yol açmıştır.
Son olarak şunu da ekleyeyim; Şam ve Halep esaretten kurtulmadıkça, Kudüs esaretten kurtulamaz. Çünkü Kudüs, yalnızca Filistin'in veya Arap dünyasının değil, bütün İslam coğrafyasının ve hatta tüm insanlığın özgürlüğü için sembolik bir öneme sahiptir. Suriye halkının verdiği direniş, sadece bu ülkenin geleceği için değil, Ortadoğu’daki tüm diktatörlüklerin yıkılmasına ilham kaynağı olacak. Bu yüzden, Şam ve Halep’in özgürleşmesi, sadece bir şehirdeki halkın kurtuluşu değil, Kudüs’ün ve tüm mazlum halkların özgürlüğüne giden yolun açılmasıdır.
1- M. Hasip Yokuş / Suriye’ye Olası Operasyon ve Değişen Dengeler / haksozhaber.net