HAKSÖZ-HABER
Yardım organizasyonu için İHH ile birlikte Halep’e giden Özgür-Der Van Şubesi mensuplarından Ercan Bozkurt kardeşimiz, Nureddin Zengi Tugaylarının Han Asel Cephesi Komutanı Hac Azzam Hac Ömer ile bir röportaj yaptı.
Halep Üniversitesinin Esed uçakları tarafından bombalandığı sırada yapılan röportajda Komutan Azzam, çarpıcı mesajlar verdi:
3 Oğlunun Naaşlarını Teslim Ettiğimiz Şehit Babası 3 Oğlunu Daha Bizimle Gönderdi
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Ben Hac Azzam Hac Ömer. Nureddin Zengi ketibelerinden Han Asel Cephesi Komutanı. Nureddin Zengi Ketibeleri birçok farklı gruplardan oluşmaktadır. Bunların başlıcaları şöyle: Liva El Ensar, Emcet El İslam Tugayı, Fırsan-ı Sünne, Ketibe-i Kuds, Musab Bin Umeyr Ketibesi, Liva Zikar, Liva Ehlül Beyt, Ensar-ı Hilafe ve bunun gibi birçok grup. Rusya’da askeri harp okulunda okudum ve zalim Esed ordusunda topçu birliklerinin komutanı olarak görev yapıyordum. GOLAN’da İsrail’e karşı görevli idik ama yaptığımız tek şey İsrail’e bekçilik yapmaktı.
Sonraları Müslüman kimliğimin farkına vardım ve bunun gereği gibi yaşamaya başladım. Sadece bundan dolayı Esed zindanlarında 12 yıl boyunca ağır işkence eşliğinde hapis yattım. 92’de hapisten çıktım ve bundan sonra ise hiçbir hak tanımadılar bana. Kimliğim yoktu, 2 haftada bir emniyete rapor veriyordum. Hiçbir şey alıp satma hakkım yoktu. Bir eve bile sahip olma hakkım yoktu. Hayatımın bundan sonrasını hep hamallık yaparak geçirdim. Son dönemlerde bir fabrikada müdürlük yaptım. O da kısa sürdü. Çünkü inkılap başlamıştı ve hemen saflardaki yerimi aldım.
İnkılap nasıl başladı ve bu süreçteki rolünüz neydi?
Sadece kendimle ilgili olan süreci anlatmak istiyorum. Çünkü bu sürecin nasıl başladığını hemen hemen bütün dünya bilir. İlk olarak Halep’te barışçıl gösterilere katıldım. Ve bu barışçıl gösterileri birçok bölgeye yaymaya çalıştık. Hürriyet için gösteriler başladı ve ben de Halep’in Selahaddin mahallesinde gösterilere katıldım.
İnkılabın merkezleri hep camiler oldu ve bundan sonra da hep camiler olacak inşallah.
Bir istişare heyeti ile birlikte çok sayıda organizasyon gerçekleştirdik. Gösterilerde şebbihalar tarafından kadınlara hakaret, taciz ve işkenceler yapılınca biz de mecburen silahlara sarıldık. Çünkü bu alçak rejim hiçbir şekilde diyalogdan anlamadı. Israrla süren barışçıl gösterilere hep şiddetle karşılık verdi. Bizi silaha mecbur bıraktılar. Daha önceden tanındığım için istişare ile beni komutan yaptılar.
Halk olarak çok çetin bir süreçten geçiyorsunuz. Açlık ve soğuk çok zor şartlar olarak önünüze çıkıyor. Son saldırılar da sanki halkı açlığa ve soğuğa mahkûm etmek ve böylece yıldırmak amaçlı yapılıyor. Halkın şu anki durumu nasıl ve son saldırılar hakkında neler söylersiniz?
Halkın moral gücü çok yüksek. Bütün bu zor şartlara rağmen umutlar hep diri. Çünkü bu halk bir kere artık gerçek özgürlüğün tadına vardı ve onurlu, ilkeli bir İslami kimliğe sahip olmak için her şeyi göze aldı ve asla geriye dönmeyecek.
Son saldırılar halkı açlık ile terbiye etmeye yönelik ve ticari hayatı bitirme amaçlı. Sürekli işyerleri bombalanıyor, fırınlar en ağır bombardımana maruz kalıyor, buğday ambarları hedef alınıyor… Böylelikle halkı çaresiz bırakıp bıktırmak ve direnişi kırmak istiyorlar. Ama hesapları tutmuyor Allah’ın izni ile. Çünkü halkı vurdukça halk direnişe, mücahidlere sahip çıkıyor ve daha çok destek veriyor.
Bizzat yaşadığım bir olayı anlatayım: Şiddetli bir çatışma sonrası 3 kardeş benim ketibemde şehit olmuştu. Ben onları ailelerine teslim etmeye gittim. Babaları büyük bir metanetle beni karşıladı ve Allah’a çokça hamd etti. Daha sonra 3 oğlunu daha bana teslim etti ve “Onları Allah yolunda cihad etmeye adıyorum.” dedi. Ben çok şaşırdım ve Allah’a çokça şükrettim.
Baas çetesinin destekçileri hakkında neler söylersiniz? Dünya kamuoyunda bu kadar yalnız bırakılmanızın bir açıklaması var mı?
Rejimin dünya ile alçakça anlaşmaları var. Birçok devlet ile ticari anlaşmaları var. Resmen Suriye’yi yabancılara peşkeş çekmiş. Rusya, Çin, PKK ile silah anlaşmaları var. İran ve Hizbullah ile akidevi bağları var. Hatta Suriye’nin Müslüman halkını en çok Hizbullah savaşçıları ve İran keskin nişancıları katletti diyebiliriz. Rusya kanalı ile Sırp keskin nişancılar insan avlıyor ülkemizde. Bu alçak rejim kendi halkını kendisi katlettiği yetmiyormuş gibi yabancılara da vurduruyor. Rusya silah yardımını hiç kesmiyor. İran ise para ve asker yardımını hiç eksik etmiyor.
Bütün dünya devletleri çıkarları gereği bizi yalnız bıraktı. Peki, (eğer kalmışsa) vicdan sahibi halklar niye bizi yalnız bıraktı onu anlamış değiliz. Katliamlara seyirci kalmak yetmedi mi? Bu halkın durumu Bosna’yı bile geçti. Kimseden bir beklentimiz yok. Biz bu yola çıkarken sadece Allah’a dayandık ve O bize yeter. Eğer dünya halkları vicdanları kalmışsa hâlâ ve insani vasıflarına sahip çıkmak istiyorlarsa o zaman şunu bir an önce yapmaları gerekir: Acilen gerekli mercilere baskı yaparak Suriye’yi uçuşa yasak bölge ilan etmeliler. Çünkü her gün uçaklardan ölüm yağıyor. Sivil-asker, kadın-çocuk, canlı-cansız demeden bu ülkeyi yok ediyorlar adım adım. Bunu sadece kendileri için yapsınlar. Yeryüzünün utanç dolu yükünden kurtulmak istiyorlarsa bunu yapmalılar.
Muhaliflerin şu an durumu nasıl? Genel olarak muhaliflerle ilgili kısa bir bilgi verebilir misiniz?
Grupların ekseriyeti Müslümanlardan oluşuyor. Farklı dinlere/inançlara mensup onurlu kimseler de var ve bizimle bir bütün olarak hareket ediyorlar. Gruplar arası iletişim ve etkileşim çok güzel. Çoğu birleşmiş zaten. Diğerleri ise yavaş yavaş birleşiyorlar. Bütün gruplarda hâkim olan ortak düşünce bir an önce bu savaşın bitmesi. Daha fazla insanın ölmemesi ve zulmü ortadan kaldıracak bir sürece kavuşmak. Muhaliflerin moral durumları oldukça iyi. Çünkü herkes şunu çok iyi biliyor: Allah’tan asla umut kesilmez ve er ya da geç zafer inananlarındır.
İnşallah zafer yakındır. Peki, bu zalim rejimden sonra nasıl bir süreç tasarlıyorsunuz?
Allah’ın izni ile inkılaptan sonra bütün kesimlere ulaşacağız ve hepsi ile tek tek kucaklaşacağız. Halka açılmayı ve onlara adil bir çözüm sunmayı düşünüyoruz. Hiç kimsenin zulme uğramayacağı bir nizam arzuluyoruz ve bu yolda ciddi çabalar sarf ediyoruz. Kesinlikle taleplerin %99’u İslami bir sistemden yana. Ama bu demek değil ki, diğer kesimler dışta kalacak. Bütün kesimleri adil bir şekilde kucaklayacak bir sistem istiyoruz.
Buradan Türkiye halkına da çok teşekkür ediyoruz. Bizi yalnız bırakmadıkları için. Bize her zaman destek oldular…
Röportaj: Ercan Bozkurt / Haksöz-Haber