M. Hasip Yokuş / Halep’in Özgürleşmesi: Türkiye’nin Güvenlik ve İnsani Sorumlulukları
2010 yılında Muhammed Bouazizi’nin yaktığı meşale, Ortadoğu’da yaşayan insanlar için iktidarın
kötüye kullanılmasına, yolsuzluğa, işsizliğe, adaletsizliğe karşı ve bu despotik rejimlerden kurtulma
umudu olarak topyekûn bir isyan dalgasına dönüştü. Tunus’ta başlayan bu isyan dalgası, Libya, Mısır,
Yemen, Lübnan, Irak ve Suriye’ye sıçradı.
19. yüzyılda benzer gerekçelerle Paris sokaklarında başlayan ve ardından Berlin, Münih, Viyana,
Venedik, Milano gibi kentlere yayılan ve “Halkların Baharı” olarak isimlendirilen olaylara benzerliği
sebebiyle Batılı ülkeler tarafından “Arap Baharı” olarak isimlendirilen olaylar, başka bir deyimle
bahar, yerini çok uzun bir kışa terk etti. Tunus, Mısır, Libya, Yemen ve Suriye gibi ülkelerin her biri
farklı siyasal ve toplumsal sonuçlarla karşılaşarak farklı yönlere savruldu. Suriye’de halen devam eden
bu süreçte yüzbinlerce insan yaşamını yitirdi. Milyonlarca insan yerinden yurdundan oldu.
Suriye’de Sokak gösterileri şeklinde başlayan ve daha insanca bir yönetim talebinin dillendirildiği
gösterilere, Baas yönetimi alışık olduğu tarz ve yöntemlerle müdahale edince işin boyutu değişmeye
başladı. 2013 yılına gelindiğinde Suriye topraklarının yaklaşık üçte ikisi muhaliflerin kontrolüne
girmişti. Sahip olduğu dini, etnik ve mezhebi yapısıyla Ortadoğu’nun adeta bir minyatürü gibi olan
Suriye’de intifada süreci boyunca olayların gelişim seyri ve bu olaylara küresel ve bölgesel güçlerin
müdahale biçimi, bu söz konusu güçlerin aynı zamanda Ortadoğu siyasetine de mercek tutması
açısından son derece öğretici olmuştur. İlave olarak 13 yılı geride bırakan Suriye iç savaşı başka bazı
gerçekleri gün yüzüne çıkardı. Bu gerçeklerden mutlaka çıkarılması gereken dersler vardır.