Halep Şehidimiz: Osman Karahan

ZEHRA TÜRKMEN

Bir sabah bir güvercin boynu bükük ve yaslı

Giden savaşçıların ardından ağladılar, ağladı…

On yedi ayı aşkın bir zamandır adeta kan ağlıyor Suriye. Güneş şafak vakti zulümle, acıyla ve kanla uyanıyor Suriye’de. Oluk oluk insan kanı akıyor Dera’da, Lazkiye’de, Hama’da, Halepte… Günlerin, güllerin ve yüzlerin solduğu şehirde çocukların acı bakışları, anaların feryatları içimizi parçalıyor. Yıkıntılar, silahlar ve bombalar arasında kalmış yaralı ve ölü çocuk silüetleri iftar soframızın üzerine acı bir lokma gibi konuyor sanki. Baas çeteleri ve Şebbihalar tarafından her gün onlarca, yüzlerce insanın katledildiği Suriye’den tanıdık bir şahadet haberi geliyor bu defa.  Av. Osman Karahan ağabeyin şahadet haberi…

Onu sadece Türkiye’de göstermiş olduğu hak savunularından tanımadı hiçbirimiz. Bosna’dan, Çeçenistan’a, Filistin’den Keşmir’e ve Afganistan’a kadar dünyanın her yerinde mazlum ve mağdur insanların yanında olurken ve onların haklarını savunurken tanıdık.

Osman Karahan ağabey, 28 Şubatın soğuk ve boğucu günlerinde Müslümanlar üzerinde uygulanan tüm haksızlık ve baskılar karşısında durmuş ve üniversitelerde, İHL liselerinde uygulanan başörtüsü yasağına karşı başörtülü kız öğrencilerin yanlarında yer alarak onların avukatlığını yapmıştı. O, bir anlamda başörtülü öğrencilerin savunucusuydu. 1999 yılında Marmara Üniversitesi önünde okula alınmadığı için direnen başörtülü öğrencilerin haklarını savunduğu için polis tarafından tartaklanmıştı.

O bütün baskılara rağmen İslami kimliğinden, kişiliğinden taviz vermemiş, mücadele azmini yitirmemiş ve bu çabaları karşısında başörtüsü yasağını uygulayan bazı kamu görevlilerini mahkûm ettirmeyi başarmıştı. Osman ağabey mahkeme salonlarında Avukat kimliğiyle savunma yaparken kariyer ve menfaat gözetmeksizin Müslüman kimliğiyle ve İslam’ın ön gördüğü temel hak ve özgürlükleri dikkate alarak savunmalarını yapıyordu.

Kur’an kurslarında yapılan baskınlarda yine mağdur insanların yanında Osman Karahan’ı görmek mümkündü. O, Müslümanlar ya da İslami çevreler aleyhine açılan birçok davanın avukatlığını üstlenmekten çekinmiyordu. Bu yüzden de Ergenekon Terör Örgütünün hedefleri arasındaydı. Kur’an kurslarının avukatlığını yaptığı gerekçesiyle Ergenekon sanığı Şener Eruygur’un adeta hedefi haline gelmişti.

İHADER’ in  (İnsan Hukukunu Koruma Derneği) genel başkanlığını da yapan Osman Karahan’ın hayatı mücadele ve zorluklarla geçti. O bir avukat olarak Türkiye de ilticacı ve muhacir mücahitlerin veya gözaltına alınan cihatçı hareket mensuplarının mağduriyetlerini gidermek için önemli çalışmalar içinde oldu. Kafkasya, Afganistan, Irak gibi cephelerde, Rus ve ABD işgalcilerine karşı savaşan mücahitlerin davalarını üstlendiği için takibata uğradı. El-Kaide ile ilişkisi olduğu iddiasıyla gözaltına alındı ve Müslüman kamuoyunda itibarının sarsılması için hakkında psikolojik mücadele odakları tarafından şaibe oluşturacak iftiralar üretildi. Bu bağlamda hükümet’in PKK-PYD ile El-Kaide’yi aynı kefeye koyup terörist olarak ilan etmesi kabul edilebilir değildi. Tabii ki El-Kaidenin yorum ve uygulamalarında yanlışlık olabilirdi. Ama Müslümanların var oluş ve direniş mücadelelerinde risk üstlenen İslami bir hareketi yanlış ve şaz tutumları nedeniyle eleştirmek ayrı bir şeydi, “terörist” diye dışlamak ayrı bir şeydi.

Allah için küresel terörist düzene karşı mücadele veren hiçbir kişiyi ve hareketi, hiçbir Müslüman “terörist” gibi ifadelerle dışlayamaz. Bu konuda yanlış gördüğü metodik ve usulü tutumu tartışabilir, eleştirebilir, ıslah etmeye çalışabilir; ama yanlış yaptığı varsayılan bir Müslüman yok veya düşman sayılamaz.

Osman ağabey o anlayışı tutum ve tavırlarıyla örneklendirdi. Onun derdi doğru veya yanlış, küresel terör düzeni tarafından köşeye sıkıştırılmış Müslümanların kendileriyle, aile ve çocuklarıyla hemdert olabilmekti. Bu örnekliğini katliama tabii tutulan Suriyeli kardeşleriyle dayanışmak, hakkı ve adaleti ayakta tutabilmek için Halep’te Suriye İslami Direniş Cephesinin mevzilerine koşarak ta örneklendirmiş oldu.

Osman ağabey’in kardeşinin de ifadeleriyle, o, uğramış olduğu tüm iftiralara rağmen hayatını zulüm ve haksızlık gören insanlara feda ederek harcadı. Böylece arkasında onurlu ve temiz bir geçmiş bıraktı.

O, kendini Rabbine adamış muhlis bir kuldu. Adanmışlık bilinciyle kendini zalim Esed’e, Esetlere karşı siper ederek ve mücadele ile geçen ömrünü şahadetle taçlandırarak geri de kalanlara, bizlere güzel bir örneklik gösterdi.

Osman ağabeyin Türkiye’ye getirilmesi beklenen cenazesi, yakınları ve dava arkadaşlarının talebi üzerine, canını feda ettiği Suriyeli şehid dostlarının yanına defnedildi. Şahadetle taçlanan Osman ağabey için Suriye Halkıyla Dayanışma Platformunun çağrısıyla 10 Ağustos Cuma günü cuma namazına müteakiben Fatih Camisinde Suriye şehidimiz için gıyabi cenaze namazı kılınacak. Bu vesileyle tüm Suriye dostlarını Fatih camiine bekliyoruz.

Osman ağabeyin Bosna’dan, Keşmir’e, Filistin’den, Afganistan’a ve tüm dünyaya uzanan yolculuğunun son durağı Suriye oldu. O, Baas cuntasına karşı, Suriyeli Müslümanların hak, adalet ve özgürlük mücadelesinin saflarında yer alıp, sonunda Allah’a verdiği ahdini yerine getirerek onurlu ve en güzel şekilde Rabbe yürüdü. Rabbim şahadetini kabul etsin. Ve şahadeti mazlum Suriye halkının kurtuluşuna ve bizlerin de uyanmasına vesile olsun…

“De ki, şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir”.