Halep Katliamı ve Kararlı Direniş

Ahmet Varol

Bu sıralarda Suriye’nin başkent Şam’dan sonra ikinci büyük şehri olan ve ülkenin ticari başkenti olarak bilinen Halep’te adeta 1982 Hama katliamına benzer bir katliam gerçekleştiriliyor.

Olayları takip edenler şehrin adeta bir hayalet şehre dönüştüğünü söylüyorlar. Kaybetme çılgınlığı içinde olduğu için iyice gözü dönmüş hale gelen Baas zulmü ve onun arkasında duran diğer zulüm rejimleri hiçbir sınır tanımadan rastgele katlediyorlar. Öyle ki olayları izlemeye çalışan basın mensupları ve BM tarafından gönderilmiş gözlemciler de saldırılara hedef oluyor. Türkiye’den giden bazı basın mensubu meslektaşlarımızın da saldırıya maruz kalarak yaralandıkları veya ateş hattında kaldıkları haberlerini aldık.

Oysa yakın zamana kadar Baas rejiminin karşısında “küçük bir terörist grup (!)” olduğu iddiasını savunanlar Halep ve Şam’da hareketlilik olmamasını iddialarına gerekçe gösteriyorlardı. Şimdi Halep bir ateş denizine döndü. Bunun en önemli sebeplerinden biri Baas zulmünün ve onun arkasında duran diğer zulüm rejimlerinin, Beşşar’ın Halep cephesini kaybetmesi durumunda direnişin Şam’da kapısına dayanacağını ve artık kan dökme toplarını değil çöküş toplarını atmak zorunda kalacağını bilmeleri.

Halep’te katil Baas rejiminin vahşi katliamlarının mutlaka görülmesi ve gerçeğin ne olduğunun tüm vicdan sahiplerine anlatılması gerekir elbette. Ama bu arada direnişin kararlı duruşu ve Baas zulmünün özellikle kara saldırılarında direnişçilerin çizdiği kırmızı çizgiyi aşamadıkları, bilakis birçok yerde tanklarını ve tüfeklerini bırakıp kaçmak zorunda kaldıkları da dikkatimizden kaçmamalı. Cepheden gelen haberler dikta askerlerinin birçok yerde tank ve silahlarını bırakıp kaçmaları sebebiyle azımsanamayacak sayıda tankın direnişçilerin eline geçtiğini görüntülerle teyit ediyor. Hür Suriye Ordusu mensuplarının çoğunluğunu devletin ordusundan kaçanlar oluşturduğundan içlerinde bu tankları kullanmayı bilenler de var ve ele geçirdikleri tanklarla bazı stratejik noktalara saldırı düzenliyorlar.

Aslında direnişçiler kara çatışmalarında ciddi anlamda zorlanmıyor. Çünkü onlar ölümü göze alarak savaşırken Baas zulmü adına çarpışanların çoğu ölümden ciddi anlamda korkuyor. O yüzden can kaybetmeye başladıklarını görünce cepheyi terk ediyorlar. Ama direnişçileri en çok hava saldırıları zorluyor. Çünkü havadan özellikle uçaklarla yapılan saldırılara karşı henüz bir savunma mekanizmaları yok. Daha önce helikopterlerle alçaktan uçuşla yapılan saldırılara karşı ellerindeki bazı savunma araçlarını kullanabiliyor ve helikopterleri düşürebiliyorlardı. Bunun üzerine Baas diktası hava saldırılarını savaş uçaklarıyla yapmaya başladı. O yüzden Suriye’deki Baas zulmüne karşı direnişin bileğinin güçlendirilmesi için savaş uçaklarına karşı kullanabilecekleri savunma araçlarının bir şekilde ellerine ulaştırılmasına ihtiyaç var. Alınan haberlere göre şu ana kadar ellerine hiçbir yerden bu tür savunma araçları ulaşmış değil. Eğer ki zulüm rejiminin hava saldırılarına karşı da güçlü bir savunma mekanizması oluşturulursa artık gerçekten ömrünün son günlerini saymaya başlamak zorunda bırakılabilir.

Baas zulmüne destek verenlerin ona yardım konusunda artık iyice arsızlaştıklarının görülmesine rağmen haklı ve meşru bir özgürlük mücadelesi içinde olanlara arka çıktıklarını söyleyenlerin onlara yardımda çekingen davranmalarını ise anlamak zor. Bugün olay bir siyasi mücadele değil ki sadece lojistik destek veya onların davalarının haklılığını anlatmak yeterli olsun. Bu insanlar korkunç hava saldırılarına maruz kalıyorlar, zulüm rejimi üstlerine ateş yağdırıyor ve kendilerini savunmaya ihtiyaçları var. Dolayısıyla en azından kendilerini savunmalarına yarayacak teçhizatın ellerine ulaştırılması gerekiyor.

Dün sürekli Suriye’ye dışarıdan müdahale olabileceği heyulalarını gündemde tutmak suretiyle Baas rejiminin içeride istediği gibi vahşet sergilemesine, katliamlar gerçekleştirmesine imkân sağlamaya çalışanların bugün nasıl onun köşeye sıkışması halinde dışarıdan müdahalede bulunabilecekleri tehditlerine başvurduklarını da gördük. Bu tehditler onların gerçek niyetlerini ve amaçlarını da artık herhangi bir tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde gün yüzüne çıkardı.

YENİ AKİT