Halep… 5 Ülkeye Karşı Direniş

Son haftalara muhalifler bütün aktörlerin ittifakına, Cenevre'de yürütülen tiyatrovari barış müzakerelerine rağmen Güney Halep'te Tel Eis ve Han Toman'ı ele geçirmiş, Hama kırsalında büyük kazanımlar elde etmişlerdir.

Abdulkadir Şen / Yeni Şafak

5. yılına girdiğimiz Suriye savaşı hem uluslararası kurumlar ve kuralların işlerliliği/işlemezliği, hem Arap âleminin etkisi/zliği hem de insanlığın “insanlık” sınavı bakımından çok önemli bir mihenk taşı oldu. Yaşanan acıların devasa boyutları sadece Suriye ile sınırlı kalmadı ve çevre ülkeleri hatta tüm dünyayı hatırı sayılır oranda etkisi altına aldı. 12 milyon insanın iç ve dış mülteci olduğu, bir milyona yakın insanın katledilip 2 milyon insanın yaralandığı ve 300 bin insanın hapishanelerde günübirlik işkenceye tabii tutulduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Sadece bu rakamlar dahi rejimin aslında ne derece halk desteğinden yoksun olduğu ve devrime verilen popüler desteği göstermesi bakımından oldukça önemli ve yeterli veri sağlıyor. Suriye halkının %70'i bu devrime etkin destek verdi ve zaman zaman tüm ülkede yapılan gösterilere on milyonu aşkın insan katıldı. Rejim yanlılarının ve özellikle de Türkiye'deki Sol kesimin İran'a yakın medya unsurlarıyla işbirliği ile sürekli biçimde Suriye halkının devrime destek vermedikleri, bu nedenle bir adamı; Beşşar Esed'i devirmedikleri iddiaları ise bilinçli olarak kullanılan kötü niyetli bir retorikten ibaret. Beşşar Esed'in ABD ve İsrail'in üstü örtülü desteği de dâhil Rusya, Irak, İran ve Lübnan'dan (Son dönemde Mısır da buna dâhil oldu) aldığı desteği görmezden gelen bu yaklaşım Beşşar Esed'e aynı zamanda meşruiyet sağlama amaçlı. Oysa son 2 yıl boyunca Suriye'de özellikle de çatışmaların yoğunlaştığı ve devrimin kalesi ve sembolü olarak görülen Halep ve İdlib'de yaşanan neredeyse tüm büyük çatışmalarda Suriye askerinden çok İran'lı askerler, Hizbullah milisleri, Irak'lı asker ve Şii militanlar (Haşdi Şabi) ve Afganistan dâhil diğer coğrafyalardan getirilen Şii militanlar yaşamını yitirdi. Bu hem rejimin neredeyse bittiğini, hem de Maliyesini ve Askeriyesi'ni Rusya ve İran'a teslim ettiğini, dolayısıyla savaşın Suriye halkı ile 5 ülke arasından cereyan ettiğini net olarak göstermektedir. Rusya'nın 30 Eylül 2015 tarihinden itibaren devasa bir hava desteği ile yardım ettiği Suriye, İran, Irak ve Lübnan (Hizbullah ülkede fiili lider güçtür ve Lübnan Ordusu da teoride olmasa da pratikte Hizbullah'a tabiidir) Halep'te, Türkmen ve Kürt Dağlarında hala hatırı sayılır bir ilerleme kaydedemedi. Dolayısıyla basında Rusya'nın ve diğer güçlerin Türkmen Dağında, Kürt Dağında, Tel Eis veya Halep'te elde ettiği kazanımlardan değil 5 ülkenin bir halk karşısında hala buraları ele geçiremediklerinden bahsetmek gerekir.

DİRENİŞE KARŞI CEPHE

Suriye savaşının 5 yıl boyunca geçirdiği muhtelif aşamalar dikkate alındığında bahsi geçen rejim yanlısı ülkelerin Rusya da dâhil savaş arenasına yeni girmedikleri, savaşın ilk haftasından itibaren sahada olduklarını söylemek ve ispatlamak mümkündür. Ancak bu ülkeler ve askeri-siyasi güçler Suriye sahasında görünürlüklerini savaşın başından itibaren gizlediler. Suriye halkının rejimin elinde bulunan pek çok bölgede kontrolü ele geçirmeleri, rejimin kalelerinin birer birer çöktüğü ve Şam'a yürümenin gündeme geldiği bir süreçte İran, Irak, Lübnan ve Rusya artık sahadaki varlıklarını gizleyemeyecekleri oranda artırdılar. IŞİD ise yaptığı eylemler ve muhalif İslâmi güçlerle çatışması nedeniyle hem Batı'ya gönlünde gizli tuttuğu Esed desteğini ilan edip ilan-ı Aşk eyleme hem de Rusya, İran, Irak ve Hizbullah'ın cici çocuklar olmasını sağlaması açısından devrime büyük zarar verdi.

Suriye krizine ilk müdahale eden yabancı güç hiç şüphesiz İran'dır. Nitekim birçok İranlı yetkili daha devrimin başında rejime destek vermiş, bazı askeri yetkililerin desteklerini itiraf ettikleri görüntüler ortaya çıkmıştır. İran, Suriye'de protestolar başlamadan hemen önce Suriye'ye, muhtemel protestolar ve savaşta kullanılmak üzere yardım malzemeleri, gaz bombaları ve askeri mühimmat yardımı taşıyan askeri gemiler göndererek destek olmuştur. Henüz erken dönemde Eylül 2011 tarihinde Lübnan basını bazı Hizbullah üyelerinin Suriye'de öldürüldüğünü duyurmuş ve rejimden ayrılan subaylar Hizbullah sniperlarının Zebadani'de halka ateş açtıklarını açıklamışlardır. Rejimden ayrılan bir pilot 2011 Ağustos ayında İran'lı askeri uzmanların rejime ait havaalanlarına gruplar halinde gelerek yönetimi devraldıklarını açıklamıştır.

Şİİ MİLİS GÜÇLER

Suriye'de rejim saflarında savaşan çok sayıda Şii milis güç bulunmaktadır. Bu güçler uluslararası basının çok az ilgisini çekmektedir. Sünni muhalif hareketlerin zayıflatılması konusunda İran'la ortak hedefi bulunan Batı ülkeleri de bu militan gruplara çok az dikkat etmektedir. Şii militan gruplarla ilgili araştırmalarıyla bilinen Philip Smyth bile Yabancı Savaşçı kavramının sadece Sünni savaşçılar için kullanılmasına ve Şii savaşçılara bir nevi torpil geçilmesine şaşırmaktadır. Şii grupların faaliyetleri konusunda uzman isimlerden olan Smyth sosyal paylaşım kaynaklarının Sünni gruplara ait sayfaları kapatırken Şii grupların açık faaliyetlerine göz yumduğuna dikkat çekmektedir. Medya'da yabancı savaşçı denildiğinde akla neredeyse sadece Sünni savaşçılar gelmektedir. Oysa Suriye'de savaşan yabancı Şii militanların sayısı Sünni savaşçıların sayısından çok daha fazladır.

Basına verdiği demeçlerde mezhepçilik karşıtı görünse de Irak başbakanı Maliki günümüzde Irak'ta yaşanan çatışmaların ve Sünni'lerin IŞİD'i bu denli desteklemesinin tek sorumlusu sayılmakta. Maliki Irak'ta on binlerce Sünninin acımasızca katledilmesinin bir numaralı organizatörüdür. İktidarı döneminde âdetâ Sünni halka savaş açmıştır. Maliki yönetimi başından günümüze Suriye'de de İran ile beraber rejimin yanında yer almış, on binlerce Şii Irak'lı milisi Suriye'ye seferber etmiştir. Suriye'deki en güçlü Şii yabancı savaşçı varlığı Irak merkezlidir.

Hizbullah ve diğer Şii gruplar uzun süre Suriye'deki varlıklarını gizli tutmuşlardır. Ancak Suriye'deki varlıkları konusundaki tutum ve söylemleri aşamalı bir şekilde değişmeye başlamıştır. Bu aşamalar şu şekilde sıralanabilir.

2011–2012 DÖNEMİ

Bu dönemde İran ve Hizbullah, krizin erken biteceği ve imajlarının Sünni dünya nezdinde daha fazla bozulmadan rejimin başarılı olabileceğini düşünmüşler ve Suriye'deki varlıklarını gizlemişlerdir. Bu dönemde basına yansıyan belgeleri, görselleri ve Suriye'deki rolleri ile ilgili tüm raporlar inkâr edilmiş, bağlantılı medya organları da bunu gizlemişlerdir. Yakalanan İranlı subaylar ve Hizbullah üyeleri ise hacı olarak gösterilmiştir.

2012–2013 DÖNEMİ

Bu süreçte İran sadece rejime siyâsî-ekonomik destek verdiğini, zaten rutin görevlerini yapan bazı devrim muhafızlarının Suriye'de sadece danışmanlık yaptıklarını kabul etmiştir. İran bu dönemde aslında Şii varlığını artık gizleyemeyeceğini fark etmiş, ancak büyük bir askeri gücün rejime destek verdiğinin açığa çıkmasının hem rejimi zayıf göstereceği, hem Sünni halkta daha derin öfkeye neden olacağı, Sünni grupların da çatışmaya katılımını arttıracağını ve İran'ı zora sokabileceğini düşünmektedir.

2013–2014 DÖNEMİ

Bu dönemde İran da Hizbullah da Iraklı Şii milisler de Suriye'deki operasyonlarının asla gizlenemeyecek boyutta olduğunun farkına varmışlardır. Bu varlığı sürekli yalan ve propagandalarla inkâr etmenin itibarlarına büyük zarar verdiğinin de bilincindedirler. Zîrâ İran ve Hizbullah dinî bir devlet ve hareket olarak neredeyse yalancılık ve entrika, takiyye ve tiyatro yapmak ile özdeşleştirilmiştir. Çoğu kesim İran ve Hizbullah'ın davasının hak olmadığı, hak olan davanın ise yalan ile desteklenmeye ihtiyaç duymayacağı konusunda eleştiriler yapmışlardır. Ancak yine de İran ve Hizbullah Suriye'deki varlıklarını açıklarken dikkatli bir dil kullanılmış ve meşru gerekçeler üretilmesine özen göstermişlerdir. Hizbullah, Lübnan sınırındaki Şii köylüleri katliamdan korumanın kendi görevi olduğunu iddiâ etmiş, İran ise kutsal mabet ve türbelerin korunması gerekçesiyle Seyyide Zeynep Türbesi ve çevresine Devrim Muhafızı gönderildiğini kabullenmiştir. Muhalifler ise hacı olarak tanıtılan Devrim Muhafızı Şii'leri esir almış ve İran'ın hacı adaylarının neden silahlı ve askeri kıyafetli olduğu sorusunu sormuşlardır. Zaten sonradan bu kişilerin devrim muhafızı olduğu ortaya çıkmış hatta İran ile takas yapılmıştır. Irak da bu dönemde İran'ın Suriye'ye silah ve savaşçı nakliyatına da destek olmuştur. Bedir Tugayları ile Irak Ulaştırma Bakanı Hadi Amirli İranlı General Kasım Süleymani ile ortak bir süreç yürütmüş, Suriye'ye giden bir İran uçağının özellikle sadece insanî yardım taşıması ayarlanmış, uçak Irak tarafından indirilip aranmış ve uçakta silah bulunmadığı İran medyası tarafından dünyaya duyurularak İran temize çıkarılmaya çalışılmıştır.

2014–2016 DÖNEMİ

Bu dönemde rejim önemli askeri operasyonları yapamayacak, stratejik bölgelerin savunmasını başaramayacak derecede askeri ve psikolojik çöküntü içindedir. Kararlı, geniş çaplı bir İran ve Şii milis desteğine ihtiyaç duymaktadır. Rejimin varoluşunun neredeyse tamamen Şii milislere ve İran Devrim Muhafızları'na bağlı olduğu bir dönemde, IŞİD' in Suriye direnişine uluslararası kamuoyu ve basında meşrûiyyet açısından büyük zarar verdiği bir süreçte, İran ve Hizbullah için Suriye'deki varlıklarını ilan etmek ve savunmak çok daha kolay olmuştur. ABD ve Batı'nın IŞİD tehdidi nedeniyle Esed rejimiyle işbirliği yaptıkları bir dönemde, İran ve Hizbullah başta olmak üzere Şii milisler, sorgulanamayan bir meşrûiyyet ile Suriye'de “tehlikeli bir şeytana” karşı itibarlı ve insanî bir savaş verdiklerini ilan etmişlerdir. Nasrallah, artık savunma yapmak yerine muhalefeti destekleyen ülkelere ve muhaliflere Sünni yabancı savaşçıların çıkması durumunda, Şii savaşçıların da ülkeden ayrılması gerektiği üzerine çağrı yaparak ötekinin varlığı ile kendi varlığını meşrulaştırmıştır. Son olarak da İran, Irak ve Hizbullah'ın rejimi kurtarmada başarısız olması üzerine Rusya askeri müdahale başlamıştır. 7 ay boyunca Halep başta olmak üzere tüm Suriye'yi bombardıman ile yerle bir etmeye çalışan, şehirleri insansızlaştırarak muhalefeti bitirme stratejisi yürüten Rusya ve diğer güçler Nubbul-Zehra bölgesindeki hattın birleştirilip Azez'in izole edilmesi dışında hatırı sayılır bir askeri başarı elde edememiştir. Halep… Dünyanın sessizliği, Arap Âleminin zaafları ve umursamaz liderlerinin tepkisizliği, uluslararası kuralların hiçe sayılması ve uluslar üstü kurumların rejime üstü örtülü desteğine rağmen hala dimdik ayaktadır ve bu savaş bir adama karşı, Beşşar Esed'e karşı değil neredeyse İsrail'in çıkarlarını önceleyen tüm aktör ülkelere karşı yürütülmektedir. Son haftalara muhalifler bütün bu aktörlerin ittifakına, Cenevre'de yürütülen tiyatrovari barış müzakerelerine rağmen Güney Halep'te Tel Eis ve Han Toman'ı ele geçirmiş, Hama kırsalında büyük kazanımlar elde etmişlerdir.

Suriye Haberleri

Ahmed el-Şaraa: Türkiye her zaman Suriye'nin yanında yer aldı, bunu unutmayacağız
Hakan Fidan: Doğru tarafta yer almış olmanın haklı gururunu yaşıyoruz
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye devrim lideri Ahmed el-Şaraa ile görüştü
İşgalci Çin’den Suriye’nin yeni yönetimine Uygur küstahlığı
Suriye'de 14 yıl sonra köyüne kavuşan Semir Akça evini mayınlarla çevrili buldu