Kutsal değer, inanç, milli çıkar, laiklik, bütünlük gibi kavramların arkasına sığınarak ahlaksızlıkları, yolsuzlukları, çeteleri doğrulamak bu ülkede "doğal kültürel ve siyasi alıştırmalar"dan birisidir.
Bugün yaşananlar çok farklı değil…
Ergenekon tüm ağırlığı, tüm delilleri, silahlarlarıyla, yakalan generalleriyle süre giderken, bunun bir intikam girişimi ya da siyasi bir hamle olduğunu söylemenin tek "yol"u var: Bu hamleyi yapanların gizli niyetlerinin olduğu, devleti ele geçirmek istediklerini, anti-laik bir diktatörlüğe doğru yola çıktıklarını iddia etmek…
Baykal bunu yapıyor…
Hâkim ve savcıların derneği bunu yapıyor…
Merkez medya bunu yapıyor…
AK Parti alerjisi taşıyan kimi sol ve liberal kalemler bunu yapıyor…
28 Şubat'ta İslami kesime yönelik "imaj saldırısı" ve o günlerin "psikolojik harp ortamı"yla "Ergenekon tutuklama ve operasyonları"nı benzer kılanlar dahi var…
İronik değil midir, darbe, karanlık peşine düşen bir iradenin, bir yargı hamlesinin, aslında darbe ve karanlık amaçladığını söylemek ya da bunu üretebileceğini varsaymak…
İroniktir ama gerçektir, zira bu ülkede garip düzen bugüne kadar ayakta böyle durabilmiştir.
Bu ülke 3 askeri darbe yaşamış, siyasi hayatının üçte birinden fazlasını sıkıyönetimler altında geçirmiştir, JİTEM adı verilen resmi bir yapının faili meçhuller üretmesini izlemiştir, hala 17.500 civarında faili meçhulü olduğunu bilmektedir.
İşin ucu askeri otoriteye değdiği andan itibaren garip bir "refleks" devreye girmekte, korumacı eğilimler şaha kalkmakta, fatura siyasetçiye yöneltilmekte, asker dürüstlüğün, siyasetçi ahlak dışılığın temsilcisi ilan edilmektedir.
Susurluk JİTEM'iyle böyle gömülmüştür karanlığa, Ecevit'e sıkılan kurşunlar, Özal'a yapılan suikast bu tür bir refleksle hapsedilmiştir…
Ardından da timsah gözyaşları dökülmüştür…
Bu gözyaşları, dün, katillerin, azmettiricilerin, darbecilerin koruma altında tutulduğu gerçeğini ortadan kaldırmadı.
Bugün bulunan silahlar, takibata uğrayan kişiler artık bu koruma kalkanının delindiği gösteriyor, o refleksin varlığını sürdürmesine rağmen…
Temizlik kolay iş değildir…
Sadece yargı yetmez, siyasi irade gerektirir…
Sadece siyasi irade de yetmez, idarenin zorda ve zorunlu kalmasını icap ettirir…
Bu ise ancak toplumsal bir meşruiyetle mümkündür…
Ergenekon soruşturmasıyla Türkiye öyle bir noktaya ilerliyor ki, Tuncay Güney'in bu soruşturmanın temelinde yer alan ve bir kısmı doğrulanmış "ifade kaseti" ülkenin en önde gelen kanallarında saatlerce yayınlanmak zorunda kalıyor.
Güney o kasette emekli genelkurmay başkanlarının, emekli orgenerallerin adını sayıyor.
Koruma refleksi, oluşan bir kamuoyu, yüze tokat gibi vuran haberler zorunlu olarak eriyor…
Ertesi gün bir başka kanalda, TRT'de, aynı kişi bu kez Veli Küçük ile kimi bankacıların, basın patronlarının, yayın yönetmenlerinin görüşmelerinden söz ediyor…
Ve bir gün sonra emekli Org. Şener Eruygur Jandarma Genel Komutanlığı zamanında Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı yapmış, Silopi'de "kaybolan iki Kürt vatandaş olayı"nda alay komutanı olan emekli bir tuğgeneral cebinde sahte bir Ukrayna pasaportuyla, takip sonucu yakalanıyor…
İşte bu noktaya geldik…
Hala efsaneden söz eden kaldı mı?
Ya da siyasi iktidarın manevrasından…
Veya bu olaylar münferit diyenler?
YENİ ŞAFAK