Haklısınız Sayın Arınç bizler onurlu insanlarız

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç özellikle “laik” kesimin tüylerini diken diken eden isimlerden biri. Sivri diye nitelenen dili genellikle doğru tespitleri içeriyor. Söylediklerine inandığı, inandığına göre de yaşadığı için de “tehlikeli” addedilen insanlar grubuna giriyor. İnandıkları üzerinde uzlaşma, yamulma kabul etmeyen kişiler, ‘ehlileştirilme’ imkânları pek az olduğundan ‘tehlike’ arz ederler. Arınç’ın “Kral çıplak” türünden açıklamalarını, bir devlet adamı olarak ve arkasında ciddi bir halk desteği olduğunu da bilerek sarf ettiğinden kemalist ve ulusalcı kesimlerde ciddi nefret uyandırıyor.

Açıkçası ben keyif alıyorum Arınç’ın sözlerinden.

Geçenlerde Büyükada’da Başbakan’la azınlık temsilcilerini buluşturan toplantıda Kezban Hatemi Başbakan’la kendisini, metruk Rum Yetimhanesi’ni gezdirmişti. Biliyorsunuz, bu yetimhane 1960’ların Yunan-Rum karşıtı yüz kızartıcı uygulamalarının süregeldiği bir ortamında, “yangın” bahanesiyle tahliye edilmiş ve kapatılmıştı. Öyle ki, yetimhaneyi yıllar sonra gezenler, birkaç dakika içinde yuvalarından olan bu çocukların eskimiş, yılların sıcağı ve soğuğu ile kavrulmuş ayakkabılarıyla karşılaşacaklardı. Merak etmeyiniz, o minik ayakkabılar çuval çuval toplandı ve karanlıkta kalan mazimizin bir ibret vesikası olarak ileride belki bir müzede sergilenecekleri günü bekliyor.

Daha da önemlisi bu hikâyeyi duyan Başbakan Erdoğan ve Arınç’ın verdiği tepki olsa gerek. O sivri dilli diye eleştirilen Sayın Arınç, yetimhaneyi daha fazla gezmeye yüreği elvermediğinden nemli gözlerle binadan ayrılmak zorunda kalmış. Tanıklar Erdoğan’ın da çok duygulandığını söylüyorlar.

Burada amacım ne Erdoğan’a ne de Arınç’a methiye düzmek değil. İsteyen istediği kadar yanlış anlasın, o da umurumda değil zaten. Ben sadece bu yaklaşımı kendi vatandaşlarının malına devletçe el koymayı meşrulaştıran Vakıflar Yasası’nı iyileştirme görüşmelerinde CHP’li Onur Öymen ve Bayram Meral’in “Azınlıklar istiyor diye Agop’un mallarını mı vereceksiniz!” açıklamalarıyla mukayese ediyorum.

Hani Hrant’ın “Ali şu topu bir de Agop’a atsa ya” dediği Agop’a bakışlarındaki o fark...

Aradaki vicdan ve akıl farkı beni derinden etkiliyor. Ben uzun yıllar kendi ülkesinde tutsak ve rehine gibi yaşayan bir Ermeni olarak bu ‘fark’ı önemsiyorum.

Yine hatırlıyorum; Şişli Belediye Başkanı Gülay Atığ’ın belediye kasasını boşaltıp İngiltere’ye kaçtığı günlerden sonraki ilk seçimlerdi. CHP’li başkan adayı ile bir vesileyle yan yana gelmiştik. Kendisine Şişli’de işgal altındaki Karagözyan Ermeni Yetimhanesi’nin arsası hakkında ne düşündüğünü sormuştum. Bu paha biçilmez arsa bizzat “devlet” görevlilerinin iştahını kabartmıştı. Bana verdiği cevap şu olmuştu:

“Her iki tarafı da tatmin edecek bir orta yol bulunur elbet.”

Bahsettiğimiz, vakfın işgal altındaki tapulu malıydı. Vakıf bunu değerlendirmek istiyor, ama başkan adayının bir seçim vaadi olarak önerdiği çözüm “malı paylaşmak” oluyordu.

Şimdi o yerde bir gökdelenin inşaatı yapılıyor.

Tüm bu gelişmelerin ne mana ifade ettiğini, ancak bizim gibi simsiyah ‘Türk’ler, yani ötekiler bilebilir. Tuzu kuru olanların ise, o tuzu kurutmak için onlarca yıldır üflenen havanın, bizim gibilerin kursağından çalınan oksijen olduğunu görmeleri lazım.

Sayın Arınç, gazetecilerin Ankara temsilcileriyle Kürt meselesi üzerine yaptığı görüşmede şunu söylüyor:

“Kimsenin üniter yapıyla, Türkçeyle derdi yok. Ama Kürtler onurlu insanlar. Onlara ‘daha çok hizmet edeceğim’ demek lazım. Dağdaki de “pişmanlık’la inmek istemiyor.” Ve Başbakan’ı tekrar ederek ekliyor “Bedeli ne olursa olsun bu işten dönmeyeceğiz...”

22 Temmuz seçimlerinde azınlıkların çok önemli bir kısmı AKP’ye oy verdi.


O oyların sayısı hiç önemli değil. Ama muhafazakâr, İslami hassasiyetleri olan bir partiye, üstelik bunca şeriat geliyor propagandasının ortasında laiklik hassasiyeti güçlü olan gayrımüslimlerin oy akıtmış olmasını kemalistler de, solcular da, sahibinin sesi merkez sağ partiler de iyi okumalı.

AKP, demokratik açılımla, Büyükada buluşması gibi azınlık açılımlarıyla bugüne kadar kendisine kemalist, çağdaş, ilerici diyen iktidarlardan dayak yemiş vatandaşlarının onurunu ve gasp edilmiş haklarını iade etmeye çalışıyor.

Ama bu açılımlar sadece birer vicdani refleksle yapılıyor da değil. Çünkü AKP, devletin bunları yapmaya mecbur olduğunu da iyi biliyor. Çünkü tüm bu utanç verici politikalar, bizzat bölünmeye giden yolda derin yaralar açtı bu ülkede.

Evet, Kürtler onurlu insanlar. Çünkü seksen küsur yıldır kendi devletlerinden dayak yedikleri halde ayrılık değil, sadece eşitlik istiyorlar. Diyarbakır’da çırılçıplak soyularak işkence gören bir Ahmet Türk “17.500 faili meçhulü unutmaya hazırız” diyebiliyor.

Hepimiz bu ülkenin iyi olmasını, güzel ve barış dolu bir yurt olmasını istiyoruz. Çünkü hepimiz de onurlu insanlarız.

O zaman bu son şansı hor gören MHP ve CHP türünden siyaseti, hükümetin attığı cesur adımlardan ayırt etmek de bizlere düşüyor.

TARAF