Çağdaş emperyalizme hükmeden felsefenin ana ekseninde çıkar var. Özellikle de dış ilişkilerinin rotasını çıkar belirler.
Çağımızda sömürgeci güçlerin tamamının strateji ve politikalarını belirleyen makyavelist felsefeye göre devletin çıkarının olduğu yerde adalet ve hukukun geçerliliği yoktur. Böyle bir felsefeyi kabul etmiş olmaları onlara çıkar hesaplı saldırılarda ve işgal operasyonlarında gücü ve şiddeti sınırsızca kullanma imkânı da tanıyor. Gayrimeşru işgalleri ve haksız güç kullanımlarını rahatça onaylayabilmeleri hatta haksızlıkların yanında yer alarak hakları gasp edilenleri suçlu ilan etmeleri böyle bir anlayışa sahip olmalarından ileri geliyor.
Mutlak güç Allah’ındır ve yeryüzündeki geçici güç Allah’ın imtihan için verdiği bir nimettir. Bu, fertler için de kurumlar için de devletler için de böyledir. Güçlünün zayıfı ezmesini ise adalet ve hukuk önler. Yüce Allah, güçlünün zayıfı ezmesini engellemek için insanlara vahiy yoluyla adalet ve hukukun kurallarını bildirmiş, bütün herkesin bunlara uymasını istemiştir. Devletlerin adalet ve hukuk kurallarını uygulamamaları sebebiyle güçlünün zayıfı ezmesinden doğacak sonuçlar, fertlerin bu konudaki ihmallerinden doğacak sonuçlardan çok daha vahim olacaktır ve öyle olmaktadır.
Bugün Filistin’de devam eden sorunun sebebi adalet ve hukukun icra edilmemesi, tüm çağdaş emperyalist güçlerin destek verdiği haksızın haklıyı ezmesidir. Eğer ki burada adalet icra edilse ve gasp edilen haklar sahiplerini bulsa herhangi bir sorun kalmayacak.
Emperyalizmin güç temelli stratejilerinden, gücü adalet ve hukukun icrasında kullanma prensibinin hâkim kılınmasını arzuladığımız yeni merhaleye geçişte Filistin davası önemli bir sınav olacaktır. Hakları gasp edilenin değil gasp edenin yanında durmak, sonra da bunu birtakım çıkar hesaplarıyla açıklamaya kalkışmak sınavı kaybetmek demektir. Çünkü böyle yapan bir güç makyavelist ve pragmatist çizgiden çıkmadığını, adalet ve hukuku değil kendi çıkarlarını öncelediğini ortaya koymuş olacaktır. Böyle yapan bir güç aynı zamanda ona ümit bağlayan kitleleri hayal kırıklığına uğratacak, kendisi de güven kaybına uğrayacaktır.
Filistin toprakları üzerinde Siyonist işgal gayrimeşru ve zulümdür. Bu işgal iddia edildiği gibi toprak satın alma veya paylaşım yoluyla değil o toprakların sahiplerinin zorla, şiddet kullanımıyla, tehdit yoluyla göçe zorlanmaları suretiyle gerçekleşmiş, göçe zorlananların tüm hakları gayrimeşru yollarla gasp edilmiştir. Devam eden gasp ve işgal tüm hukuk sistemlerine göre gayrimeşrudur ve geçersizdir. Devam etmesinin sebebi çağdaş emperyalizmin güç kullanımı ve uluslararası platformda uyguladığı stratejilerdir.
Filistin davasının aynı zamanda bir önceliği var. Neden böyle olduğu konusunda daha önce muhtelif yazılarımızda ayrıntılı bilgi verdiğimizden burada tekrarına gerek görmüyoruz. Ama bu önceliğin özellikle Müslüman halkların yaklaşımlarını etkilediğine dikkat çekmek istiyorum. Bu öncelik, Müslüman halkların siyasi akımlara, yönetimlere ve güçlere bakışlarında belirleyici etken olmaktadır.
Yakın zamanda yaşanan tecrübeler de bunu gözler önüne serdi. Başbakan Tayyib Erdoğan’ın Davos’ta Siyonist işgal devletinin cumhurbaşkanı Peres’e karşı gerçekleştirdiği çıkışın tüm İslâm âleminde nasıl yankı bulduğunu, halkların sadece ona değil başını çektiği siyasi akıma bile olumlu yaklaşımlarının çıtasında nasıl bir yükselme olduğunu çok açık bir şekilde gördük. Bunun sebebi sadece Tayyib Erdoğan’ın tepkisi ve sergilediği açık tavır değil aynı zamanda Filistin davasının önceliği, Müslüman halkların bu dava için gösterdiği duyarlılıktır. Medyada aynı derecede gündeme gelmediyse de işgal devletinin Anadolu Kartalı tatbikatına dâhil edilmemesi de halklar nazarında aynı derecede yankı bulmuş ve takdire vesile olmuştur.
Siyonist işgal güçlerinin Türkiye’de sözcülüğünü yapan birtakım medya organlarının Filistin davasında haklının yanında yer alınması için atılan adımlara karşı tavır takındıklarını, bu doğrultuda yorumlar yaptıklarını görüyoruz. Fakat dikkat edilirse bu yorumlarının tümü “çıkar” felsefesi temellidir. Yani Türkiye’nin çıkarının olduğu yerde başkalarının haksızlığa uğratılmasına, zulmün devamına destek verilmesine çağrı yapılıyor. Üstelik bunu yaparken de gerçekleri çarpıtıyorlar. İşin gerçeğinde Siyonist işgale ve haksızlığa destek vermenin Türkiye’nin çıkarlarına da bir katkısı yoktur. Bundan kazanç sağlayan sadece işgalci Siyonistlerdir.
Bu konuda son olarak şunu ifade edelim ki Türkiye, Filistin halkının haklı ve meşru davasına destek konusunda bazı olumlu adımlar attıysa da olması gerekenin hâlâ çok gerisindedir.
VAKİT