Hay Allah razı olsun! Hacca yürüyerek gidiyorlarmış. Kırgızistan’dan yürüyerek yola çıkmışlar.
34 kişiymişler. Kafileden 4’ü Erzurum’a ulaşmış..
Genç değil, ak sakallı adamlar bunlar.. Sahih bir geleneğin izinden, atalarının gittikleri yoldan, onların ayak izlerini takip ederek ve yol üzerindeki Müslümanlarla kucaklaşa kucaklaşa..
Yoksulluktan değil bu yürüyerek yolculuk etme fikri.. Yani uçak bileti alıp göndermek değil mesele..
Kimileri, “Bu kadar yorgunluk, bu kadar zaman, değer mi?” diyebilir. Bana kalırsa değer.. Belki biz bu olaya şöyle bakmalıyız.. Güzergahları üzerinde onlara ev sahipliği edebilir miyiz? Gazetecilerimiz, radyo ve TV muhabirleri bu yolculuğa refakat edebilir mi? Bir internet sayfası üzerinden bu yolculuğu izleyebilir miyiz?
Herşey para ya da siyaset değil. Önceki gün başbakan “ana yüreği”nden söz etmişti..
İktidar ilişkileri değişince, eşiniz, komşularınız, iş ortaklarınız, çocuklarınızla ilişkilerinizin hemencecik değişeceğini mi düşünüyorsunuz!
Asık surat ya da güleryüz.. Sevgi ya da merhamet, adalet, sorumluluk duygusu, para ve siyasetle doğrudan ilişkili şeyler değil..
Geçen gün Araştırma Kültür Vakfı’ndan, Pınar Yayınları’ndan, Umran dergisinden tanıdığımız, Bosna direniş günlerinden hatırladığımız Cevat Özkaya hatırlattı, bu insanlara sahip çıkmamız gerektiğini. Erzurum’da Çağrı Der ev sahipliği yapmış. Allah onlardan razı olsun..
“Dünyaya birlik ve beraberlik mesajı vermek için” 2 ay önce Kırgızistan’dan yola çıkmışlar. Kafilenin tercümanı Abdulgafur Dadanof, “Müslümanların ve dünya insanlığının birliği, savaşların son bulması ve dünyaya huzur gelmesi için gittikleri her yerden dünyaya mesaj vermeye çalıştıklarını” söylüyor..
7 kadın, 2 çocuk ve 25 erkekten oluşan kafilenin en küçüğü 14, en yaşlısı ise 81 yaşında.. 3,5 ay sonra Mekke-i Mükerreme’ye varacaklar..
Gençler, futbol mutbol gibi işler peşinde ömür tüketeceklerine, aslında mesela İpek Yolu’na yolculuğa çıksalar, bisikletle, atla, motosikletle, otomobille.. İstanbul’dan, tarihte hükmümüzün ulaştığı 110 ülkeye yolculuk etseler..
Kur’anı Kerim’de onlarca ayet var yeryüzünü dolaşın diye..
Mesela İbni Batuta’nın ya da Evliya Çelebi’nin gittikleri yolu bugün yeniden katetmek ve bunu bir TV dizisi haline getirmek ne güzel bir şey olurdu.. Ne güzel olur, Eyyüblü gençler Eyyüb’den Medine’ye yürüseler..
İnşallah bu heyet gittiği yolları filme alıyor, fotoğraf çekiyordur. Döndükten sonra da bunları yayınlarlar..
Mekodonyalı Müslümanlar da bir gün Büyük İskender’in ya da muhtemelen Zülkarneyn aleyhisselamın ayak izleri üzerinden doğu ile batı arasında gidip gelirler..
Aramızdan “Seyahat ya Resulallah” diyerek şefaate ulaşacak kimse yok mu?
Müslümanın en temel ibadeti namaz. Namaz bize bir gizemli yolculukta farz kılındı.. İsra, gece yolculuğu ve Miraç.. Önce zaman dışı bir mekan yolculuğu, sonra zaman ve mekan dışı dikey bir yolculuk.. Namazın bir kozmografyası var.. Namaz mü’minin miracıdır. Yani namaz farklı, manevi bir yolculuktur aslında.. Dua da öyle..
Namazın iki özel şartı var, zaman ve istikbal-i kıble, yani mekanda kendini konumlandırmak.. Hac zaten bir yolculuğu beraberinde getiriyor.. Hicret bir ibadet. İlim için, tebliğ için, ticaret için, zulüm diyarını terketmek için olsun hicret bir ibadettir.. Hz. İbrahim’in Kabe’yi inşası, Hacer annemizin büyük yolculuğu, Hz. İsmail ve kurban olayı, hepsi bir yol hikayesi ile ilgili..
Sonunda doğu da batı da Allah’ındır.. Ve yeryüzü bize mescid kılındı..
Biz sanıyoruz ki, Hac, mik’ata girmekle başlar.. Hayır, Hac niyet edip evinizin kapısından çıkmakla başlar.. Ve geçen süre, Hac ibadetine eklenir..
Hiç düşündünüz mü, Üsküdar’daki şimdi Anadolu otogarı olarak kullanılan yere niçin “Harem” denir?
Bazen kulağıma çalınıyor, orasını turizm merkezi, otel yeri yapacaklarmış.. Aman ha! Kültür ve Tarih Varlıkları ile ilgili kurumların ora ile ilgili hiç sesleri çıkmıyor nedense.. Anadolu Hisarı’ndaki mescid gibi, Harem de sahra mescidi. Oraya Harem denmesinin sebebi ise Harem’e nisbet edildiği içindir.. Harem’in kapısı Üsküdar’dan başlar da onun için. Çünki İstanbul’dan Hacca gidecekler, oradan uğurlanırdı. Yani sürre alayları, Üsküdar Harem bölgesinden yola çıkar ve yolculuk öncesi son toplu namaz orada kılınır, dualar orada edilirdi..
Bugün insanların telaşla gelip gittikleri, araba kornaları, hamburger kokularının çevreyi doldurduğu alan eski bir mescid.. Kabe’ye açılan kapı kabul edilen bir mekan.. Orayı otel ve eğlence merkezine tahsis etmek, Zemzem ya da Mekke marka rakı üretmek gibi bir şey bana kalırsa.. Başbakan, İstanbul Büyükşehir ya da Üsküdar Belediye Başkanı bu konunun takipçisi olurlar umarım.
Her mescid ya da cami Kabe’ye açılan bir kapı, onun bir parçasıdır.. “Allah’ın evi” olarak da manevi değer bakımından birbirine nisbet edilmesi gerekir..
İstanbul Müftülüğü’nün yerinde olsam, Hacca giden ilk kafilenin uğurlama törenini Harem’de yapardım.. Mesela neden Diyanet Vakfı orada bir Hac araştırmaları merkezi ya da Hac arşivi oluşturmasın.. İstanbul’dan Hacca gidecekler bana kalırsa teberrüken Harem’e gelip, orada çimlerin üzerinde iki rekat namaz kılıp dua etmeli..
Keşke bizim Kırgız hacılarımız giderken bir de Mescid-i Aksa’ya uğrayabilseler.. İlk kıblemize.. Hz. Süleyman’ın ve Davud’un makamına, İsra’nın ve Mirac’ın gerçekleştiği makama, Hz. Musa’ya ve Harun’a vadedilen topraklara uğrayıp, 2 rekat namaz kılsalar..
Selam size ey mukaddes yolun yolcular. Bize de dua edin, ve bizden selam götürün Resulü kibriyaya!
Selam ve dua ile..
VAKİT