Hâkime hanım, lütfen özür dileyin!

Ekrem Dumanlı

Birkaç gün önce Fatih I. İcra Mahkemesi'nde yaşanan olay, tüyler ürpertici, ibret verici bir manzara çıkardı ortaya. Mahkeme salonuna çarşaflı geldiği için bir hâkim, vatandaşı azarlıyor.

Boşandığı kocası hakkında tazminat davası açan Naciye Sönmez ismindeki kişinin yüzünü açmasını yeterli bulmayan hâkime hanım, "Böyle olmaz! Bütün çarşafını çıkaracaksın." diye gürlüyor. Hakkını aramak için adaletin kapısını çaldığı yerde sert bir fırça yiyen Sönmez "Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında böyle bir şey yok." diyor ama aldırış eden yok. Hâkime hanım coştukça coşmuş gözüküyor, "Atatürk ilke ve kanunlarına göre seni böyle kabul edemem, yargılama başlayamaz." diyor.

Buraya kadar yaşananlar belli bir oranda kişisel bir gerginliği iletişim kopukluğuna, zıtlaşmaya, gücünü gösterme psikolojisine dayanan otorite arayışlarına bağlanabilir. Hatta bir bakıma "üzücü bir durum; ama bazen böyle nahoş şeyler dünyanın her yerinde yaşanıyor" denerek meselenin üzerine gidilmeyebilir. Ne var ki hâkime hanımın söylediği şu cümleler art arda yapılan hataların hepsine tüy dikmiş: "Sizin Allah'ınız ve Allah'ınızın kanunları burada geçmez."

Adalet dağıtmakla yükümlü bir yargıç böyle mi konuşur? Karşısındaki kişi şeriat talebiyle gelmemiş ki. Sizden hukukî süreci işletmenizi istiyor ve tazminat talebinde bulunuyor. "Sizin Allah'ınız" diye konuşulur mu vatandaşla? "Sizin Allah'ınız" "Bizim Allah'ımız" diye bir ayrım mı var ki hâkime hanım zehir zemberek laflar edebiliyor? Sonuçta vatandaş şeriat mahkemesine müracaat etmiyor; size, yani devletin adalet sistemine, başvuruyor. Ayıp değil mi?

Uzun zamandan beri yargı mensuplarından bir kısmı maalesef insanları incitmeye, kırmaya, küstürmeye devam ediyor. Üzülmemek elde değil. Bir hâkim bir davacıyla böyle konuşur mu? Bir kadın bir kadına (üstelik tanımadığı ve görevi gereği muhatap olduğu bir kadına) bu kadar öfke duyar mı? Daha önemlisi, bir devlet memuru bir vatandaşa "Sizin Allah'ınız" diye başlayan laikçilik nutukları çekebilir mi?

Hâkime hanımın yaptığı yanlışa tepki verenleri de ciddi bir sınav bekliyor: Hukuka saygı! Saygısızlık yapıldığını düşündüğünüz yerde siz de saygısız bir üslup takınırsanız mesele başka bir mecraya kayar ve 'saygısızlıkla' suçladığınıza 'saygınlık' bahşedersiniz. Oysa hak arama, erdemle yürütülecek sabırlı demokratik bir çalışmanın ürünü olmak zorunda. Aksi takdirde zorbalık esas olur ve hukuk sistemi tamamen çöker...

Laiklik din düşmanlığı değildir. Bunu herkes söylüyor. Ama iş, hayatın kendi pratiğine indirgendiğinde laiklik, laikçilerin eliyle bir baskı aracına dönüşüyor. Her mecliste "mahalle baskısı" palavralarına sığınanlar, bu tip olaylar ortaya çıktığında sus pus olmayı tercih ediyor. Belli ki ortada bir hak ihlali var. Yargı mensubu bir fert, görevi sırasında siyasi bir tutum takınamaz; o tutum yüzünden vatandaşına baskı uygulayamaz. En absürt örnekleri zoraki yakıştırmalarla "mahalle baskısı"na delil sayan akademisyenler alenen işlenen hukuk ihlallerine karşı aynı demokratik tepkiyi niçin veremiyor?

Hâkime hanım o kadar kızmış ki adalet aramak için devletin kapısını çalan bir vatandaşa "terbiyesiz, ahlaksız, ukala" diyebiliyor. Kaç gündür bekliyorum ki Fatih hâkimi gazetelerde yer alan haberleri tekzip etsin ve insanların yüreğine su serpecek mahiyette bir açıklama yaparak "ben böyle demedim" gibi bir cümle sarf etsin. Maalesef ne bir özür ne bir açıklama. Şayet nakledilenler doğruysa hâkime hanımın topluma karşı bir özür borcu var demektir. Sırtındaki cübbe, temsil ettiği makam, emaneten yürüttüğü görev özür dileme mecburiyeti getiriyor kendisine. Hiçbir kimsenin husumet oluşturma hakkı yoktur; hele bahsi geçen kişi adalet dağıtmaktan sorumlu bir insansa...

ZAMAN