Hani hakimler, hiç kimseden talimat almazlardı?.. Anayasa’da yazılı idi, hani bu kural?.. Üsküdar 2. İş Mahkemesi hakimi ne yapıyor o zaman? Bir başörtülü bayan duruşmaya gelmiş. Kanunlarda, başörtülü avukatlarla ilgili, hakimlerin üzerine düşen bir görev var mı? Yok. Hakim bey eğer tereddüt ediyorsa, www.mevzuat.gov.tr’ye internetten girip baksın. İster “türban” desin. İsterse “başörtü” desin.. Bakalım, hakimlere verilen bir görev var mı? Ben baktım.. Yok.. O halde hakimin, bir avukata, “Sen niye başörtülüsün? Niye başını açmıyorsun? Dur ben bunu tutanağa geçireyim” demeye hakkı var mı? Yok. Böyle bir şey yaparsa, bunun adı, “görevi suistimal” olmaz mı? Olur. Dahası, başörtülü avukatı “taciz etmiş” olmaz mı? Olur. Daha dahası, o başörtülü avukatı, meslektaşları, hatta müvekkilleri nazarında “küçük düşürmüş” olmaz mı? Olur. Bayan avukatın meslek hayatı ile ilgili engellemede bulunduğundan, çalışma hürriyetini tahdit etmiş olmaz mı? Olur.. “Tutanak tutuyorum. Baroya bildireceğim” şeklinde yaptığı açıklama gereği, gerçekten durumu baroya bildirerek, işlem yapılmasını isterse, avukata “iftira etmiş” olmaz mı? Olur. Yarın o hakim hakkında, tüm bu suçlardan dolayı bir soruşturma açılırsa, kimse “Hakime baskı” falan demeye kalkmasın.. İzmir’deki rektör yardımcısı nasıl ki, üniversitelerde başörtü yasağı kalktığı halde, inadına örtülü öğrencilerin resimlerini çekip, üniversite içine alma konusunda onları taciz etti ve bu sebeple yargılanıp mahkum oldu ise.. Aynısını, Üsküdar 2. İş Mahkemesi’nin hakimi de yaşayabilir. Daha doğrusu, yaşayacaktır. İzmir’deki rektör için de, “Ne var ki bunda.. Başörtü zaten yasaktı” diye olayı kapatmak isteyenler oldu.. Ama olay kapanmadı.. Şimdi hakimin eylemi de aynı prosedüre tabi olacak... Görünen köy kılavuz istemez. Bizim söylediklerimizi akıl süzgeci ile değerlendirmeyenler, gelişmeleri başka türlü yorumlayabilirler. Vatan gazetesinden Mustafa Mutlu gibi.. Balyoz davasında, sanıkların ısrarla dile getirdikleri, “Darbe planı 2003 tarihli. Belgesi olan CD’de ise, 2007 ürünü programla yazıldığı görülüyor? Demek ki, deliller en erken 2007 yılında üretilmiş” savunmalarını, konunun uzmanlarından aldığımız bilgi ile, “2003’te bilgisayarda o tarihteki programla yazılan bir belge, 2007’de, sonraki bir tarihte yeni programla açılırsa, yeni programla veya fontla kayıt olabilir. Dolayısı ile, delilin 2003 tarihli olmadığı iddiası, kuru iddiadan öteye geçemez” demiştik. Balyoz davasının gerekçeli kararında, bu hatırlattığımız gerçek, mahkeme tarafından da dile getirilince, dolandırıcılar kralı Cem Uzan’ın yanında yıllarca sözümona gazetecilik yapan mutlu soruyor: “Gerekçeli kararı kim yazdı” diye.. Aklı sıra, “Mahkeme değil, gazeteciler yazdı” diyecek.. Ben hatırlatayım kendisine, “Gerekçeli kararı, akıl yazdı..” Aklınız varsa, aynı şeyleri siz de söylersiniz. Aklınız yoksa, hikayeden gerekçelerle, suçu örtbas etmeye kalkarsınız.. Mahkeme, bu gerçeği yargılama sırasında da görmüş olmalı ki, “Bilirkişiye gitmeye gerek yok” dedi. Çünkü savunmanın yaptığı “Delillerdeki 2007 fontları, delillerin sonradan üretildiğini gösterir” itirazının teknik açıdan bir anlamı yoktu.. Olmadığı için de, mahkeme bilirkişiye gitmedi.. Biz bunu, yargılama sırasında yazdık.. Şimdi, “aklın gereği” olarak bir hatırlatma yaptık diye, “gerekçeli kararı yazan” kişi gibi gösterildik.. İsteyen istediğini söylesin.. Aklı olan, yaşanacakları tahmin eder.. Aklı olmayan da, palavralara inanır, yalanların peşinden koşar, uçurumdan aşağıya yuvarlanır.. Balyoz davasındaki hatırlatmamız gibi, şimdi de Üsküdar 2. İş Mahkemesi Hakimi’ne hatırlatma yapalım.. Beyefendi, yaptığınız kanuna aykırı.. Bahsettiğiniz tutanağı gerçekten tuttu iseniz, atın onu çöpe.. Baroya gönderirseniz, kendi elinizle, kendi cezanızı kesmiş olursunuz. Bizden hatırlatması.
YENİ AKİT