Hakiki bir gayeye sahip olmanın önemi

Gökhan Özcan, hayatı gerçek gayelerle geçirmenin önemine dikkat çekiyor.

Gökhan Özcan / Yeni Şafak

Boş yerleri doldurmak

Başvuru formlarını bilirsiniz; kağıdın üstünde boş bırakılmış yerleri şahsi bilgilerinizle doldurmanız istenir. Bu türden işlemleri olduğundan daha pratik hale getirmek için düşünülmüş bir çaredir. İşe de yarar. Ancak sadece bu tür form-evrak işlerinde… Hayatın meselelerini boş bırakılmış yerleri doldurmak suretiyle halletmeye alışırsanız, muhtemel ki, zihinsel olarak kontrol altına alınır, yönetilirsiniz.

Ne demeye çalışıyorum?

İzah etmeye gayret edeyim; boş bırakılmış yere yazdığınız her şey bir soruya verdiğiniz cevaptır. Bürokratik işlerde gerekli ve pratik olan budur. Ancak insan zihni böyle işlemez, işlememelidir. İnsan zihni için düşünce merak etmekle başlar, merak edilen şeylerle ilgili sorular sormakla devam eder. Bazen cevapları bulur, bazen de bu bulma arayışının kendisi zaman içine yayılır ve bir cevap olur.

Bugün toplumsal gündemde kendine yer bulan her tür tartışmada, birbirine en karşıt görüşler de içinde olmak üzere bir boş yerleri doldurma faaliyeti yürütülüyor. Standart bir soruya verilen standart bir cevap… Tabii her zihinsel istikametin kendi standart cevabı var. Bu cevaplar bir başvuru formuna kayıt düşeceğiniz birkaç kelimeden fazlasını söylemiyor çoğu zaman. Zihnimizde kayıtlı duran ezber bilgilerden ilgili olanı sığabileceği biçimde ilgili boşluğa yazıyor, söylüyoruz.

Ne yanlışlık var bunda?

Bir değil, birkaç yanlışlık var. Öncelikle hazır bir sorudan yola çıkıyoruz. Ortada “Filanca mesele çok tartışılıyor, siz bu meselede ne düşünüyorsunuz?” diye bir soru var farzedelim mesela. Filanca meselenin çok tartışıldığı ön kabulüyle o meselenin tartışılmasını doğru kabul edip içine giriyoruz. Çok tartışıldığına göre herkesin bu konuda bir şeyler söylediği ön kabulü ikinci adım… Demek herkes bir şey söyleyebiliyor, bu alanda çene yapmak için ehliyet gerekmiyor, o zaman ben de bir şeyler söyleyeyim diyoruz. Üçüncü adım cevap kısmı, cevaba ayrılan yer sınırlı, özet geçmeliyim mecburiyeti var orada da. Koca bir mesele aslında diye düşünüyoruz, bir sürü detayı var ama yerimiz de çok dar… Bu kadar özet geçince, cevabım benim tarafımdaki herkesin söylediğiyle aynı olacak ama olsun, yapacak bir şey yok! Yani? Standart soruya aynı basitlikte standart cevap!

Bu konuşulan mesele gerçekten toplumsal hayatın gündemine sokulacak kadar önemli bir mesele mi? Bu meseleyle ilgili söylenecek şeylerin böyle birkaç kelimeyle özetlenmesi doğru mu, her şeyi siyah beyaza indirgemiş olmuyor muyuz? Bir şeyi özetleme hakkını, o meseleyi bütün boyutlarıyla bildikten sonra kazanmış olmamız gerekmez mi? Bu ve bunun gibi soruları geçiyoruz, bu istenmiyor bizden, sadece boş yerleri doldurmamız isteniyor. Geri kalan kısım önceden zaten doldurulmuş! Peki ama neden? Neden mecburuz buna? Mecburuz, çünkü formda böyle ince işlere ayrılmış bir boş yer yok!

Hazır soruların karşısına hazır cevapların çıkarılıp boyuna tokuşturulduğu bir anlam/anlamsızlık evreni kurduk kendimize. Düşünme kısmının atlandığı bir düşünceler savaşı… Düşünmeden nasıl oluyor, sığ da olsa bir mücadele (belki de müsabaka) bu, cephane nereden bulunuyor? Hazır ezber stoklarından elbette!

Her sabah uyanıyor ve boş yerlere uygunluğu herkesçe kabul gören şeyleri hiç düşünmeden yazıyoruz. Akşama kadar, düşünmeye hiç ihtiyaç duymadan onlarca meseleye taraf oluyor, sağa sola ayar veriyor, kavgaya dövüşe giriyoruz. Her şeyi o kadar o kadar hararetle, o kadar ölesiye savunuyor ya da eleştiriyoruz ki, bir süre sonra konuştuğumuz şeyi de, aslında kim olduğumuzu da unutuyoruz.

İnsana düşen, hazır soruların cevabını istediği o boş yerleri doldurmak değil; çünkü hayat soruların hazır geldiği basit bir form kağıdı değil! Asıl olan zihnindeki ve kalbindeki boşlukları doldurmaktır insan için. Kendi kelimeleriyle düşünüp, kendi sorularına kendi kelimeleriyle cevaplar arayarak… Aksi, bizi de o boşluklara dahil eder ki, şu kakafonik, akortsuz, uğultulu ve berbat şekilde derinliksiz ortamımızda görünen ekseriyetle budur!

Yorum Analiz Haberleri

Gazze katliamı ve Hasbara’nın iflası
Medyadaki ahlaksızlığa neden göz yumuluyor?
Camiler Ermeni, Rum ve Yahudilere de satılmış
Sosyal medyanın aptallaştırdığı insan modeli
Dünyevileşme ve yalnızlık