Hak ve Özgürlüklere Açılım

ZEHRA TÜRKMEN

Özgürlüklerin biraz daha geliştirilmesi, genişletilmesi ve özellikle kimliğimizin önündeki engellerin kaldırılması açısından “Demokratikleşme Paketi” önemli açılımlarla geldi. Ne yazık ki yaşadığımız bu ülkede uzun yıllar İslami kimliğinden ve inancından dolayı Müslümanlar aşağılandı, ezildi, hakları gasp edildi ve ciddi mağduriyetler yaşadı.

Özellikle 28 Şubat darbe süreciyle on binlerce başörtülü öğrencinin eğitim hakkı ellerinden alındı; binlerce başörtülü kamu çalışanı meslekten ihraç edildi. Bunun yanında yıllardır okullarda çocuklarımızın zihnini kirleten ve Allah’tan başka bir güce tapınma duygusunu oluşturan resmi and’ın her sabah amentü olarak okutulması da ayrı bir zulümdü. Bu zulüm hem Müslüman kimliğe hem de Kürt halkı başta olmak üzere farklı etnik kavmiyetlerin kimliğine yapılan bir dayatmaydı.  Üstelik and’ın kim tarafından, nasıl ve hangi amaç için yazıldığını düşündüğümüzde ise çocuklarımızın yıllardır nasıl bir zulme maruz kaldıklarına bir kez daha şahit oluyoruz.

Sarhoş bir adam olan Reşit Galip’in Mustafa Kemal’in sofrasından kovulması üzerine kendisini affettirmek için ‘Ata’sına yazdığı bu and yalakalık yapmanın ötesinde bir anlam taşımıyordu. Afet İnan “Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler” isimli eserinde Reşit Galip’in andı yazdığı günü şöyle anlatıyor:

 “1933 yılında 23 Nisan Çocuk Bayramı idi. O, heyecanla Çankaya Köşkü’ne geldiği vakit, Atatürk’ün yanında bana bir kâğıt uzattı ve şunları anlatmaya başladı. ‘Sabahleyin ilk bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bu and meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı.’ dedi.”

Ve 1933 yılından beri Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Ermeni demeden bu ülkenin körpecik çocuklarının beyinleri birçok yalanla kuşatılmakta ve kendi istemleri dışında bir kimlik dayatmasına maruz kalmaktaydı. Demokratikleşme Paketi’nin en önemli mmaddelerinden de and mesekesiydi.

Yaşadığımız ülkede birilerini memnun etmenin ne kadar zor olduğuna hepimiz şahit oluyoruz. Bu açıdan demokratikleşme paketi içinde kimileri bölücülük derken kimileri ise ‘her şey aynı, değişen bir şey yok’şeklinde yaklaştı.

2007 yılındaki 27 Nisan mutırasını ve AK Parti kapatma davasını unutmayalım.  Eğer Demokratikleşme Paketi bu haliyle 12 Eylül referandumundan evvel açıklansaydı büyük ihtimal AK Parti kapatılırdı.

Bu açıdan paketin en önemli ifadesi ise bence süreçti. Gücü oranında iş yapabilmek ve mücadeleyi alanında mücadele ede ede kazanmak…

Ne yazık ki risk oluştuğunda gerek AK Parti kitlesinin, gerek muhafazakâr kesimin, mütedeyyin insanların ve hatta radikal denilen Müslümanların ifade edilen insani ve İslami haklarının arkasında yeterince duracağını ifade etmek zor. 28 Şubat’tan bu yana direnişe şahitlik eden yüreği ve bilinci kavi insanlarımız dışında yaşanan pasif izleyicilik bunun ispatı.    Bu paketteki açılımların büyük bir kısmı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve yakın arkadaşlarının çabaları ve riski üstlenmelerinin sonucu. İster istemez insan hakları ve özgürlükler yolunda yeni kazanımlar elde etmek için güçlerini ve içinde oldukları merhaleyi gözetme hali söz konusu.  Süreç ifadesini de bu hal ile irtibatlandırmak mümkün.

2008 yılındaÖzgür-Der’e açılan kapatma davasının nedeni and konusunda başlattığı kampanya nedeniyle olmuştu.Özgür-Der kampanyasına "İnancımızın ve Kimliğimizin Aşağılandığı; Resmi İdeolojinin Dayatıldığı Törenlere Tavır Alalım!" içerikli kitlesel bir basın açıklamasıyla başlamıştı. Bu durum 28 Şubat’tan bu yana direniş bilincini devam ettiren çok az kişi dışında kimsenin umurunda olmadı. And meselesini gündeme getiren Özgür-Der ve Mazlum-Der’in arkasında da tavır alacak öyle gönüllü teşekküllere rastlanmadı. Oysa sivil toplum ve kuruluşların insan hakları ve özgürlükleri konusunda hükümeti reforma zorlamak yerine, mevcut hükümet, hakları gasp edilenleri tavır almaya zorlar nitelikteydi.

Gelinen nokta itibariyle Demokratikleşme Paketi’ne baktığımız zaman öncelikle anadilde eğitim konusunda ortaya niyet koyucu ve düzenleyici doğrultuda olumlu bir adım atıldı. Şunun altını çizmekte fayda var ki anayasa değişmeden resmi anadil uygulamasına geçilmesi olanaksız görünmekte. Bu açıdan da pakette yer alan maddeler, kimileri tarafından eksik karşılansa da ve bazıları “değişen bir şey yok” dese de kamusal alanda yasakçı zihniyetin geriletilmesi açısından önemli  ilerlemeyi ifade etmektedir. Yargı, emniyet ve ordu (tabii ki Kemalist ordu nürokrasisinde değil) içinde başörtüsü konusunun atlanmasını da yine süreç kavramı içinde değerlemdirmek mümkün. Başbakanın “bir kapı aralama” olarak değerlendirdiği anadildeki gelişmeler, kamusal alanda başörtüsü serbestliği ve uzun yıllardır körpe zihinleri kirleten totaliter devlet anlayışının faşizan uygulaması olan and’ın kaldırılması özgürlüklerin genişletilmesi açısından önemli açılımlardır.

Umut ediyoruz ki Türkiye bir daha bu tür yasaklara gebe kalmaz.  İnsan fıtratına baskı yapan, zulmeden, İslami kimliği silikleştirmeye çalışan ve farklı etnik kimlikte olan insanların varlıklarını yok sayan bu köhnemiş zihniyet tarihin tozlu raflarında unutulmamak üzere yerini alır.