Bireyden topluma kadar şiddet güçlünün hâkimiyet dili.
Gerek yazılı ve gerek görsel basında hemen hemen her gün aile içi dramlara, intihar vakalarına, töre cinayetlerine, çocuk yaşta evlendirilen kızlara, kadınlara veya çocuklara karşı uygulanan şiddet görüntülerine tanık oluyoruz.
Peki, toplumda gittikçe artan felaket haberlerinin sebepleri nelerdir? Elbette felaket haberlerini tek bir sebebe bağlamak doğru değildir. Yaşanılan bu olayları gerek dini ve kültürel ve gerek ekonomik ve psiko-sosyal boyutlarıyla ele almak ve değerlendirmek olayların sebep ve doğru sonuçlarına ulaşmak açısından önem arz etmektedir.
Toplumsal sorunları incelerken özellikle de kadına karşı şiddet konusunun toplumda çok daha fazla yer tuttuğunu görmekteyiz. Özellikle de kadın mevzu olduğunda genelde din ile irtibatlandırılarak İslam’ın kadını aşağıladığına veya dinin kadına şiddeti hoş gördüğüne dair yorumlar öne çıkmakta ve din ön yargıların aracı kılınmaya çalışılmaktadır.
Oysa sekülerliği benimsemiş modern Batı toplumlarında aile içi şiddet ya da kadına karşı uygulanan şiddet oldukça yüksek oranlarda görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün uzun zaman süren çalışması sonucunda hazırladığı raporda Batı’da her altı kadından birisinin aile içi şiddete maruz kaldığı belirtilmektedir. Oysa İslam dini kadını ve erkeği yaradılış amacında birbirine denk kılmıştır. Mü’min ve mü’mine insanları birbirinin velisi yapmıştır. Ayrıca Rabbimiz kadına büyük değer vermiş ve bu konuyu da Kur’an’ın Elçisi uygulamalarıyla örneklendirmiştir. Toplumumuzda kadına karşı yapılan ayrımcılık veya şiddetin temelinde de, aslında dinin değil, modern yaşamın veya muharref geleneksel birikimin etkili olduğunu belirtmek gerekmektedir.
Ancak toplumsal olay ve olgular irdelenir ve değerlendirilirken, modernist eğilimlerin etkisiyle cinsiyet ayrımcılığı öncelenmekte ya da kadın erkek özeline ait fıtratları yok sayan tam bir eşitlik algısı üzerinde yoğunlaşılmaktadır. Bu algıyla beraber şiddetin, ayrımcılığın hep tek cins üzerinden yürütüldüğü kanaati zaman içinde çoğu kesim tarafından ortak kabul görmeye başlamıştır. Hep bir taraf eziyor, diğer taraf ise eziliyor algısı zihinlerimizde pekişti/rilmiştir. Oysa bizler hayata adalet penceresinden bakan bir dinin mensuplarıyız.
Bu bağlamda son zamanlarda Suriye’de yaşanan insanlık dışı katliamlar sonucunda Türkiye’ye muhacir olarak gelen kadınlar üzerinden de bir propaganda yürütülmek istemektedir. Üç yıldır Suriye’de kardeşlerimiz Esed Rejimi zulmünün en çirkin boyutlarına maruz kalıyorlar. Bu nedenle önce çoğu aç-biilaç 700 bini aşkın Suriyeli muhacirin Türkiye’ye gelmek için niçin yurtlarını terk ettikleri sorgulanmalıdır.
Savaşların en çok çocukları, kadınları ve yaşlıları mağdur ettiği de bir gerçektir. Elbette savaş ortamından hicret etmek zorunda kalan insanların yaşadıkları sıkıntılar farklı boyutlardadır. Ancak son dönemlerde özellikle Suriyeli kadınlar üzerinden yürütülen ve “münferit” olaylardan kalkarak “genelleme” yapılan fuhuş ve ikinci eş olma söylemleri, Suriye’de yaşanılan direnişin üzerine gölge düşürmekte ve sanki bütün Suriyeli kadınlar iffetsizmiş gibi bir algı zihinlere aşılanmaya çalışılmaktadır. Normal zamanda Suriye’de de görülebilecek bir-kaç fahşa halinden kalkarak yakılan orman yerine, bir-iki ağacın tutuştuğunu söyleyip çok saçma ve sülfü bir yaklaşımla büyük yangın gizlenmeye çalışılmaktadır.
Bu bağlamda geçen hafta “Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi” adında çoğu başörtülü bir grup ayrımcı kadın Fatih Camii avlusunda "Suriyeli Kadın Ticaretine Hayır"adlıbasın açıklaması yaptı. Bir iki gün öncesinden bu etkinliğin yapılacağı ile ilgili haber bazı TÜSİAD medyasında yer aldı. Ayrıca sosyal medyada da teşvik edilen bu etkinliğe itibar eden de olmadı. Ancak basın bildirisindeki ifadeler Müslümanlar açısından incitici ve ucuz ifadelerdi. Özellikle de ikinci eş alma niyetinde olan Müslüman erkeklerin “ucuz, az masraflı”kadın arayışlarının keşfedilmesi ve bu evliliklerin komisyoncular vasıtasıyla yapılan bir tür kadın ticaretine dönüştüğü ifadeleri; ayrıca Suriyeli kadınlardan “patates” olarak bahsedilmesi, sanki TÜSİAD medyasının vurguları gibi arzı endam etti.
1. Oysa en başta İran ve Rusya destekli Katil Baas Rejimi’nin çocuk, yaşlı, kadın tüm Müslüman Suriye halkını karşısına alan saldırıların neticelerini sadece “kadın” başlığı altında ele almak başlıca ayrımcılıktı.
2. Ayrıca hicret edemediği için tutuklanan önemli kısmı kadın, çocuk ve ihtiyar 200 bin Suriyeli kardeşimizin niçin Esed Rejimi tarafından tutsak edildiği gündemleştirilmeliydi.
3. Geçen sene İHH aracılığıyla 48 esir İran askeriyle takas edilerek hürriyetine kavuşturulan 2 bin kadının serbest kaldıktan sonra, tutsak iken tecavüze uğramanın mahcubiyetiyle gözlerini yerden kaldıramamalarının hesabı sorulmalıydı.
4. İşkenceyle öldürülen ve fotoğrafları yayınlanan 11 bin Suriyeli arasında kaç tane de kadının ve çocuğun bulunduğu araştırılmalıydı.
5. Ayrıca böyle bir süreçte Suriye Baas rejiminin mustazaf kadın, çocuk ve erkeklere yaptığı işkence ve tecavüzcüleri örtmeye yarayacak bu tür eylemlerin, Esed ve İran kanallı iftiracıların sesi olacağı kavranmalıydı. Eğer kadına karşı tacize hayır demek için sesimizi yükseltmek istiyorsak lütfen adil olalım ve önce Esed zulmünün Suriye’de kardeşlerimize yaptığı insanlık dışı katliam ve tacizleri protesto edelim…