Haddini aşan "medeniyet"

Mustafa Kutlu, “çağdaş teknolojik medeniyet” şeklinde tanımladığı sistemin insana yönelik tehdidini inceliyor.

Mustafa Kutlu / Yeni Şafak

Kendini yiyen ejder

Masallarda, mitolojide ağzından alevler saçan, yılan gibi kıvrılıp çember haline gelmiş bir ejder motifi var. Neyi sembolize ettiğini bilmiyorum. Ancak zahiren şu gözüküyor: Etrafta ne varsa yiyip-yutmuş, sonra kıvrılıp kuyruğundan başlayarak kendini yemeye başlamış.

Bu bana “çağdaş teknolojik medeniyet”i hatırlatıyor. Bütün dünyayı insanıyla, hayvanıyla, suyu-havasıyla, ağacı, otu, kurdu, kuşu ile sömürüp semirdi. Kendi zihniyeti, hayat tarzı dışındaki inançları, hayatları yok etti.

Şişti, şişti, yeryüzüne sığmayıp gökyüzüne doğru yükselmeye başladı. Zafer çığlıkları attı, bir orangutan gibi göğsünü yumruklayarak “en büyük benim, başka büyük yok” diye efelendi.

O orda efelenedursun, daha dün Çin’de bir trafik kazası sonucu 11 ton siyanür bir ırmağa döküldü. Siyanürün 0,3 gramı bir insanı öldürmeye yetiyor.

Güya insanı mutlu etmek için yaratılan konforun bedeli nedir? Çok açık.

Zengin kuzeyin, fakir güneye yüklenmesi. Her geçen yıl bu yük arttıkça artıyor. Kuzey tıka-basa doyuruyor karnını; genişliyor, geğiriyor; çöpüyle, pisliğiyle, nükleer artıklarıyla, zayıflıktan; açlıktan beli bükülmüş güneyin üzerine abandıkça abanıyor. Güney ve bütün dünya kendisine benimsetilen, hedef gösterilen konfora kavuşmak, açlığını bastırmak için, kâh kendi içinde, kâh komşularıyla çarpışıyor, çırpınıyor.

Borca batıyor, borçtan kurtulmaya çabaladıkça her geçen gün bir kolunu, bir bacağını daha kaybediyor. Ancak bu çağdaş teknolojik medeniyeti ayakta tutan çarklar, şirketler, politikacılar, ordular, payandalar, teoriler, gökdelenler, çıkar ortaklıkları, gizli örgütler, iletişim teknolojileri, laboratuvarlar, biyolojik ve nükleer silahlar, füzeler ve uçaklar, elektrik şebekeleri, süper marketler, bilgisayar ağları, borsalar ve bankalar tıpkı solunan havanın kirlenmesi, içilecek bir bardak temiz suyun kalmaması gibi kendini ısıran ejdere dönüştü artık. Dönüştü çünkü şimdi korku dağları bekliyor.

Mutfağımızdaki tüpün ufak bir dikkatsizlik yüzünden patlayacağı, şofbenin gaz kaçırıp farkında olmadan banyoda bizi zehirleyeceği biliniyor. Bile bile lades yani. Ve tabii ki, her zafer biraz hasar ister. Bu defa hasar çok büyük oldu. Hayatın konforlu atmosferi aynı zamanda bir “tehlike ortamı” olduğunu bütün dünyaya ilan etti.

Öyle ki devletler, örgütler, kişiler, teröristler, her türden muhalefet bu konfora yan gelmiş yatan “hayat tarzı”nı felç etti.

Zaten öteden beri dünya metropollerinde gece sokağa çıkmak başlı başına cesaret isteyen bir iş olmuştu. Evlerine, etrafı duvarla çevrili, kapısında korumalar bekleyen sitelerine kapananlar posta kutusuna atılan bir mektubu açmakta tereddüte düştüler. Tüketim ideolojisinin yarattığı ejder “Dabbetü’l-arz”ın bizatihi kendisi oldu. Emeğin, alın terinin, beyin gücünün, madenin, ormanın, suyun, havanın, bitkinin, çiçeğin, şu güzelim dünyanın imkânları; Cenab-ı Hakk’ın insanoğluna ihsan ettiği aklın kendini yok edecek, zehirleyecek silahlar üretmesi; nükleer bombalar yapması, dakikada bilmem kaç mermi atacak, füzeler fırlatacak teknolojilere kurban edilmesi nasıl bir medeniyettir?

Bu silahların şu veya bu sebeple mazlumlara, masumlara döndürülmesi, onların göklerine veya çöllerine bomba yağdırması nasıl izah edilecek? Bu kendini yiyen ejderden başkası değildir. Kur’ân-ı Kerim’de açıkça beyan edilen ve insanlık tarihi boyunca defalarca ihlal edildiğinden insanoğlunun türlü felaketlere duçar kaldığı “haddi aşma”nın işaretidir. Ve bu medeniyetin insanoğluna sunduğu iki alternatif vardır: Ya zorba olacaksın, ya da esir. Başka yolu yok. Yüzde beşin, yüzde doksan beşe tahakkümü.

Kültür Sanat Haberleri

Genç Birikim dergisinin Aralık 2024 sayısı çıktı
Vatanına dönerken yaşadıkları kadar ağır değildi yükü
“Made in Gaza: From Ground Zero” Savaş bölgesinde mahsur kalan film yapımcılarının sesi oluyor
Taksim Camii Filistin Kitap ve Kültür Günlerine ev sahipliği yapacak
Ümraniye Kitap Fuarı cumartesi günü başlıyor