Hacı Mustafa’nın Yerine Bekri Mustafa

Ahmet Varol

Biz bu konuyu Özgürlük Filosu yolculuğumuza çıkmadan birkaç gün önce 21 Mayıs 2010 Cuma günü yayınlanan “Yargının Müftülük Gaspı” başlıklı yazımızda ele almıştık.

O zaman konu Türkiye'de henüz yeterince bilinmiyordu. Fakat daha sonra değişik vesilelerle gündeme getirildi. Gazetemizin de bunda önemli bir payı var ve özellikle genç gayretli muhabirlerimizden Mustafa Uzun kardeşimize Bulgaristan'da yargının yetkisinin istismar edilerek Müslümanların kendi müftülerini belirleme haklarının zorla ellerinden alınmasını gündeme taşıma çabalarına da teşekkür ediyoruz. Mesele henüz sonlanmadığından ve Müslümanlar gasp edilen meşru haklarını geri alma konusundaki mücadelelerini sürdürdüklerinden bizim de medya kanalıyla onların haklı mücadelelerine destek vermemiz gerekir.

Herkesin bildiğini tahmin ettiğimiz ve başlıkta da işaret ettiğimiz fıkrayı özetle yeniden hatırlatarak söze başlayalım. Köyün birinde bir cenaze olur. Kaldıracak hoca bulamazlar. Az çok okumuşluğu olan Bekri Mustafa akıllarına gelir. Onu da bir içki masasında her zaman olduğu gibi kafa çekerken bulurlar. Adam önce itiraz eder sonra zorlamalara tahammül edemeyerek kabul eder. Cenazeyi gömdükten sonra kabre doğru eğilerek bir şeyler konuşur. Ne konuştuğunu sorarlar. O da: “Birazdan sana sorgu melekleri gelir. Dünyadaki durumu sorduklarında Bekri Mustafa köye imam oldu dersin, gerisini anlarlar!” dedim cevabını verir.

İbrahim Nedim Gencev de sosyalist diktatör Jivkov döneminde polis istihbaratında çalışıyordu. Ama içki düşkünü olmasından dolayı çıkardılar. Sonra hükümet onu ortada bırakmamak için Suriye'ye gönderip biraz Arapça biraz dinî bilgi öğrenmesini sağladı, döndüğünde de ülkenin başmüftüsü yaptı. Belki de adamı özellikle bu görev için tahsis etmişlerdi. Çünkü dikta rejimlerinde bu tür görevlere rejim için çalışacaklarından şüphe edilmeyen özel yetiştirilmiş kişilerin getirilmesine özen gösterilir. Ama istisnaları olur. Gencev istisna değil, kalıba uygun çıkarılmış, yetiştirilmiş ve görevlendirilmiş biriydi.

Jivkov diktası devrilince ve sosyalist rejim çökünce Müslümanlar bu adamdan rahatsız olduklarını ortaya koyarak kendi baş müftülerini özgür iradeleriyle seçme hakkı istediler. Bu hak kendilerine verildikten sonra da önceden Velingrad'ın bir kasabasında imamlık yapan, kendini ilmî yönden yetiştirmiş ve ilim okyanusunun suyunun tükenmeyeceği bilinciyle yetiştirmeye devam eden, dinî duyarlılığı ile de tanınan Mustafa Aliş Haci'yi yani Hacı Mustafa'yı baş müftülüğe seçtiler. O da yıllardan beri bu görevi yürütüyordu. Bulgaristan Müslümanlarına önemli hizmetleri oldu. Müslüman toplumun dinî bilgi ve duyarlılık düzeyinin yükseltilmesi için çalıştı. Çocuklarının İslâmî ilimleri tahsil edebileceği okullar açtırdı. İmamların, bölge müftülerinin ve dinî hizmetlerde görev alan diğer kişilerin ülke dışında Arapça ve İslâmî ilimler tahsil ederek görev ehli olmalarına öncülük etti. Müslümanların ihtiyaç duyduğu İslâmî kitapları temin etmeleri için bağlantılar kurdu, hayır kuruluşlarıyla işbirliği içine girerek bu kitapların kendilerine ulaşmasını sağladı. Başkent Sofya'da İslâmî ilimlerin yüksek düzeyde öğretimi ve İslâmî araştırmalar hizmeti için enstitü kurulmasına öncülük etti.

Fakat çağdaş misyonerliğin kirli yüzünü oluşturan siyasi amaçlı misyonerlik cephesi bütün bunlardan, Bulgaristan Müslümanlarının gerçek kimliklerine dönme çabalarından rahatsız oldu. Öte yanda Müslüman toplumun devre dışı bıraktığı Nedim Gencev yani Bulgaristan'ın Bekri Mustafası da rahat durmuyor, baş müftülük yetkisinin kendine iade edilmesi için yargı nezdinde uğraşıyordu.

Ne kadar ilginçtir ki yıllardan beri Gencev'in taleplerini dikkate almayan ve Müslümanların kendi müftülerini seçme haklarını tasdik eden yargı, siyasi mekanizmanın devreye girmesinden sonra tutumunu değiştirdi ve baş müftülük yetkisinin Gencev'de olduğuna dair Jivkov dönemine ait baskıcı, totaliter bir uygulamayı onayladı. Mahkeme kararının açıklanmasından sonra hükümet yetkililerinin sevinçlerini gizlememeleri, bu konuda artık yargının kararını verdiği ondan geri dönülemeyeceği tarzında açıklamalar yapmaları bu kararın hukuki değil tamamen siyasi olduğunu gösteriyor. Karar aynı zamanda Müslümanların meşru haklarının ellerinden alınması konusunda sosyalist dikta dönemine dönülmesi anlamına gelir. Fakat Müslümanlar haklarından vazgeçmeyecek siyasi otoritenin yargının yetkisini istismar ederek gerçekleştirdiği hak gaspına boyun eğmeyecektir.

VAKİT