Üniversitelerde kılık kıyafet konusundaki engellerin büyük oranda halledildiğini, başörtülü öğrencilere zorluk çıkaran az sayıda hoca olduğunu söyleyen YÖK Başkanı Özcan, son olarak Hacettepe Üniversitesi'nde yaşanan sıkıntının nasıl çözüldüğünü anlattı.
Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Yusuf Ziya Özcan, görev yaptığı 4 yılda üniversitelerde gerçekleştirdiği en önemli üç işi, kontenjan artırımı, kılık kıyafet uygulamaları ve üniversiteye girişte katsayı farkının düşürülmesi olarak sıraladı.
Üniversitelerde yaşanan değişimi AKŞAM Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya ve Eğitim Muhabiri Ömür Emlik'e değerlendiren Özcan, üniversitelerin günlük siyasetin dışında kalması ve bilime yönelmesi gerektiğini de söyledi.
YÖK Başkanı Özcan şunları söyledi:
KATSAYIYI SIFIRLAYAN TASLAK HAZIR
Göreve başladığım dönem biraz rüzgarlıydı, ama aradan geçen sürede gerçekleştirdiğimiz değişikliklerle düze çıktık. Yaptığımız en önemli iş kontenjanların artırılmasıydı. İlk yıl yüzde 25, ikinci yıl yüzde 15 üçüncü yıl yüzde 13.5'e yakın artırdık. İkinci en önemli iş, üniversiteye girişte katsayı farkının azaltılması, üçüncüsü kılık kıyafet uygulamaları oldu.
Üniversiteye girişte katsayı uygulamasında makas daraldı. Bence bunu da kaldırmak en doğrusu olur. Bu düşünceyle yasa değişikliği taslağı hazırlayıp iki hafta önce Milli Eğitim Bakanlığı'na gönderdik. Hazırladığımız taslak katsayıyı tümüyle kaldırıp sıfırlıyor. Tabii Meclis bunu uygun görürse yasalaşacaktır.
MUHALEFETE DE ANLATIRIZ
Herkesin böyle bir yasaya destek vereceğini düşünüyorum. Ne yapmak istediğimizi anlatan çok açık bir metin halinde yazdık, isteyen olursa memnuniyetle muhalefet partilerine de durumu anlatırız. Bugüne kadar muhalefet partileri bizden bilgi almak, ne yaptığımızı incelemek konusunda çok uzak davrandı. Ama geçen gün Sayın Kılıçdaroğlu ile karşılaştık. Hoş ve sıcak bir havada sohbet ettik.
TEHDİT OLARAK ANLAŞILDI
Kılık kıyafet konusu da geniş ölçüde halledildi. Başörtülü öğrencilere zorluk çıkaran az sayıda hocamız var. Bu sabah Hacettepe Üniversitesi'nden bir haber geldi. Psikiyatri ve Halk Sağlığı Bölümü'nde kılık kıyafet nedeniyle öğrencileri derse almamışlar. Sayın Rektör Erdener'i aradım. 'Bakın Hocam, yapılması gereken talebeyi mağdur etmemektir. Siz derse alın, tutanak tutun gereken yapılsın' dedim, sorun çözüldü. 'Bir iki karşı duran hoca var. Bu hocalarımızı takip ediyoruz', dememiz 'Onlarla da konuşuyoruz' manasındaydı. Bu basında tehdit olarak algılandı, yanlış anlaşıldı. Tehditten de ayrıca nefret ederim.
YETKİM ÇOK FAZLA
YÖK'ün 12 Eylül döneminde üniversiteleri zapt-u rapt altına almak için kurulduğunu anlatan Özcan bu konuda itiraf niteliğindeki görüşlerini şöyle sürdürdü: 'Çok fazla yetkimiz var. 'Makul davranayım ben bunları kullanmayayım' deseniz bile, kanunla verilmiş yetkiler var. Kadroları biz belirliyoruz. Kadrolar, öğretim üyesinin özlük hakları ve bunu burada biz belirliyoruz. Üniversite kadro talep ediyor, biz buradan oraya bakıp olur ya da olmaz diyoruz. Bunu üniversitelerin kendisinin yapması lazım. Yeni anayasa sonrasında çıkacak Yüksek Öğretim Kanunu'nda bunu da düzeltmeyi planlıyoruz. Kadro belirleme işi üniversitelerin kendi sorumluluğunda olmalı. Sayıları yanlış hesaplarsa cezasını kendisi çeker. Üniversiteler ancak kendi davranışlarından sorumlu tutulursa özerkliklerin anlamı olur.'
ÜNİVERSİTELER ORDU GİBİ POLİTİZE OLMUŞTU
BATI ülkelerinde üniversitelerin toplumsal olaylara katılmadığını söyleyen Özcan, ABD'de paralı bir özel okul olan University of Chicago'daki 170 öğrencinin 1968 yılındaki öğrenci hareketlerine katılıp ulusal bir meseleyi protesto ettiklerini, ertesi gün 170'inin de kaydının silindiğini anlatarak, 'Bir daha da böyle bir şey olmadı. Almanya ve İngiltere'de de üniversite günlük politikaya karışmaz. Üniversiteler siyaset yapan kurumlar değildir. Üniversitenin görevi bilim yapmaktır' dedi. Özcan Türkiye'deki durumu ise şöyle anlattı:
'Eskiden üniversiteler çok politize olmuştu. Asıl işini yapmayıp siyasetle uğraşıyordu. Aynı ordu gibiydi. Bizim işimiz günlük siyaset yapmak değil. Biz yapılanları kritize edebiliriz ama biz toplu halde öğrencileri bir yerlere sevk etmeyiz. Bize düşen budur. Bir kez bilimsel bir tepki değildir. Yanlışlıklar bilimsel bir tepkiyle karşılanmalı üniversite çatısı altında. Üniversiteler bu yüzden vizyonunu kaybetti. Üniversitelerin esas görevi bulunduğu toplumdaki insanlara yararlı olmaktır. Şimdi mecraya döndük, bilimsel çalışma sayımız, patent sayımız artacak, üniversitelerimizde uçaklar yapacağız. Bilimsel gelişmelere hız verecek.'
VAKIF ÜNİVERSİTELERİ, ÖZEL GİBİ YÜKSEK ÜCRET ALIYOR
Mevcut anayasanın devlet üniversitelerini ve vakıf üniversitelerini düzenlediğini, özel üniversitelerin kurulması için anayasa değişikliği gerektiğini vurgulayan Özcan, vakıf üniversitelerine yönelik eleştiride bulunurken şunları söyledi: 'Özel üniversite herkesin ihtiyaç duyduğu bir konu. Türkiye'de birçok vakıf üniversitesi özel üniversite gibi çalışıyor. Vakıftan normalde kendisine vakfedilenleri insanların yararına kullanması ve bundan karşılık beklememesi beklenir. Halbuki bizim tüm vakıf okullarımıza harçla giriliyor. Ben vakıf üniversitelerinden çok fazla harç almamasını beklerim ama 30 bin TL'nin üstünde harç alan üniversiteler var. Özel üniversite gibi çalışıyorlar. Biz de fiilen özel statülü üniversiteler yaratalım, isteyen özel olarak devam etsin, isteyen vakıf üniversitesi olarak devam etsin diyoruz. Kar amacı güden bir okulsa bu açıkça belli olsun. İsteyen devlet üniversitelerinde devam etsin. Türkiye'deki harçlar yurtdışındaki üniversitelerle karşılaştırıldığında gerçekten yok gibi.
YABANCI HOCA GELİYOR
Amerika'da birçok öğretim üyesi vakıf üniversiteleri üzerinden Türkiye'ye geliyor. ABD'de ekonomik durumun kötüye gitmesi ve gelecekle ilgili vaatlerinin yetersiz kalması nedeniyle gelen öğretmen üyeleri var. Bazen de vakıf üniversitelerinden daha az maddi imkan sağlanmasına rağmen devlet üniversitelerini tercih ederek yurtdışından gelen öğretim üyeleri oluyor. Zamanında annesi ya da babası devlet bursuyla okumuş, onu ödemek istiyorum diyor. İnanılmaz şeyler oluyor bu günlerde. İnsanlar şakır şakır geliyor artık.
MASRAFLAR YÖK'TEN
Daha fazla yabancı öğrenci almak için çalışmalar yaptık. Ben YÖK Başkanı olduğumda 16 bin yabancı öğrenci geliyordu, şimdi 26 bin yabancı öğrenci geliyor. Amaç her yıl 50 bin yabancı öğrenci çekmek. Biz de bu kadar öğrenciyi yurtdışına yolluyoruz. Bunu bir adım daha ileri götürmek için Mevlana değişim sistemini kurduk. Erasmus'un bir benzeri. Yurtdışındaki bir üniversiteyle Türkiye'deki bir üniversite anlaşma kapsamında öğrenci değişiminde bulunuyor. En güzel tarafı gelenin de parasını biz veriyoruz, gidenin de parasını biz veriyoruz. YÖK karşılıyor parasını. Bunu ülkenin reklam faaliyeti gibi düşünün.
AFETLERE KARŞI 16 BİN KİŞİLİK EK KUVVET
Depremle ilgili üniversitelerin çok hazırlıklı olmadığına karar verdik. Her üniversitede deprem ve afetlerle mücadele edecek bir kulüp kurulacak. Bu depremde böyle bir hazır grubumuz olsaydı deprem faaliyetlerimiz çok farklı olabilirdi. İkinci bir emre gerek kalmadan harekete geçecek ekipler planlıyoruz. Şu an her üniversitede 100 ya da 200 kişilik eğitimli gruplar olsaydı Van depreminde en az 16 bin enkaz altından insan çıkarmayı bilen elemanımız olurdu. 4 yılda her yıl 20 kişiden toplam 80 kişilik hazır güç. Üniversitelerimiz bu depremden sonra yapı güvenliği konusunda yeni çalışmalar yapacaktır. Şehirlerin binaların yıkılıp yeniden yapılması çok büyük masraf gibi görülüyor. Ama yapılması gereken buysa yapılır.
Kaynak: Akşam