Hacda olmanın düşündürdükleri...

Ersin Çelik, hac vazifesini yerine getirirken İslam ve Müslümanların ahvali üzerine düşündüklerini aktarıyor.

Ersin Çelik / Yeni Şafak

Mina: Şeytana direniş ve sonrası

Müzdelife vakfesini yaptık. Dualarımızı ettik, saatler gece yarısını göstermek üzere. Hava sıcak. Durunca, soluklanınca yorgunluk kendini gösteriyor. Ancak kimse “Ben yoruldum” demiyor. Hacılar, haber bekliyor.

Bu arada herkes çevreye yayılmış, taş arıyor. Nohut büyüklüğünde 49’ar taş toplanacak. Arayan buluyor. Gençler amcalara, teyzelere de topluyor. Fazla olanlar eksik olanlarınkini tamamlıyor. Taşlarının şeklini sevenler de var, beğenmeyip yenilerini arayanlar da... Hac ibadetinin disiplini çok farklı. Rükünler sırayla yerine getiriliyor. Farzlar, vacipler, sünnetler. Allah kullarını, bu meşakkatli yolculukta yeniden inşa ediyor.

“Ey ihsan ve ikram sahibi yüce Mevla’mız! Taşına, toprağına peygamber kokusu sinmiş bu güzel şehirde, “habibim” dediğin Peygamber Efendimizin (s.a.s.) İslam’ı tebliğ etmek için çektiği çileler düşüyor hatırımıza. O’nun, ‘Allah yolunda hiç kimsenin görmediği eziyetlere maruz kaldım.’ deyişini hatırladıkça gözlerimiz doluyor, içimiz yanıyor, çektiği eza ve cefalar yüreklerimizi dağlıyor. Şimdi yine zamanın çileli yıllarına düştü yolumuz. Dermansız kaldı dizlerimiz, zayıf düştü yüreklerimiz. Habib-i Zişan Efendimizin (s.a.s.) dualarıyla Sana yalvarıyoruz. Bizi sahipsiz bırakma Allah’ım.” (Prof. Ali Erbaş, Vakfe duası)

Birazdan İrfan Açık hocamız duyuruyor: “Hacılarım! Vakit tamam, yeniden yola koyuluyoruz.”

Arefe günü geride kalırken Mina’da olacağız. Altı kilometrelik yolun sonunda Cemarat’ta büyük şeytanı taşlayacağız. Yolun sonunda şeytanı taşlamak olunca herkese adeta can geliyor. Amcalar, teyzeler adımlarını gayretle, imani güçle atıyorlar.

Yol boyunca son telbiyeler getiriliyor. “Lebbeyk Allâhümme lebbeyk…”

Tünelleri adımlıyoruz. Kafilelerle tebrikleşiyoruz. Mina’ya yaklaşırken kurbanlıkların bekletildiği yerden geçiyoruz. Sabaha bizler adına Allah’a kurban edilecekler. Allah, Hz. İbrahim’e, oğlu İsmail’i kurban etmesini emrettiğinde şeytan bu emri yerine getirmelerine engel olmaya çalışmış. Bunun üzerine Hz. İbrahim, eşi Hacer ve oğlu İsmail, şeytanın bu tuzağını fark edip onu taşlamışlar.

Sinsi ve büyük düşmanı gören, fitnenin önüne geçen üç kişilik direniş, karşı koyma ve protesto!

Telbiyeleri sıklaştırıyoruz. İşte Cemarat göründü. Son tüneli geçiyoruz. Sağda solda çadır kampları var. Mescid-i Haram’a uzak olmasıyla birlikte, Hz. Peygamber Efendimizin sünneti doğrultusunda bayramın birinci ve ikinci günlerinde geceyi Mina’da geçirecek Hacılar buralarda kalıyorlar.

Akabe Cemresi’ne yani büyük şeytana yedi taş atılacak. Hazırlanıyoruz. Hocamız tarif ediyor: “Taş sağ elin başparmağıyla işaret parmağının uçları arasında tutulur, atarken kol fazla kaldırılmaz.”

Ve ilk taşlar atılıyor: “Allah’ın ismiyle Allah en büyüktür. Şeytan ve taraftarlarını kastederek taş atıyorum.”

Aramızda konuşuyoruz, herkeste bir rahatlama, sanki büyük bir yük kalkmış üzerlerimizden.

Fakat bir sorun var… En az iki milyon Müslüman, aynı günde teker teker yedişer taş attılar Şeytan’a. Peki namazlarda ve şimdi Hac’da bir araya gelen, yekvücut olan Müslümanlar, ortak düşmanlara karşı, bürünen, bilinen büyük şeytanlar karşısında neden bir araya gelemiyorlar? Oysa haccın anlamı bu; birlikte olmak ve karşı koymak. En büyük eksikliğimiz, insani ve İslami olarak verdiğimiz büyük açıkla tam olarak Mina’dan sonra yüzleşiyoruz. Anlıyoruz ki; hacı olmakla hacı kalmak arasında keskin, net bir hat var.

“Ey büyüklüğünü kudretiyle izhar eden Rabbimiz! Kovulmuş şeytanın şerrinden, vesveselerinden, kurduğu tuzaklardan, Senin üstün zatına ve ezeli kudretine sığınıyoruz. Fani dünyanın sıkıntılarından, nefislerimizin şerrinden, kötü ahlaktan ve kötü amelden Sana sığınıyoruz, bizleri muhafaza eyle Ya Rabbi. Yokluktan, yoksulluktan, cimrilikten, tembellikten, gafletten, kibirden, riyadan, zilletten, cehaletten Sana sığınıyoruz. Bizleri Müslümana yakışmayan her türlü halden muhafaza eyle Ya Rabbi.” (Prof. Ali Erbaş, Vakfe duası.)

Yorum Analiz Haberleri

Ekran karşısında beyni çürüyen bir nesil...
Filistinli gazetecilerin ölümündeki hızlı artışın sebebi ne olabilir?!
Bunlar tuvalet değil Esed'in zindanları!
Mimaride insani saiklerin yerini; kârlılık ve verimlilik aldı...
Siyonist çeteye karşı direnişle geçen bir yıl...