Habur’da sonlanan Kürt açılımı Silvan olaylarıyla başlayan bu süreçte kaos halini almış durumda. O gün açılıma konulan nokta bugün kocaman bir karadeliğe, o gün başlayan kırılma bugün büyük bir fay hattına dönüştü.
AK Parti, 2009 Haziran ayında başlattığı “açılım” hamlesini PKK’yi silahsızlandırma ve askeri gücünü tasfiye etme anlayışı üzerine kurdu. Bu konuda Öcalan ile yapılan ciddi müzakereler ilk sonuçlarını da verdi ve bir grup PKK’li, örgütün silah bırakacağının sembolik bir işareti olarak Habur’dan Türkiye’ye giriş yaptı. Bir grup da Avrupa’dan giriş yapmaya hazırlanıyordu ki Habur heyetinin geçiş güzergâhı boyunca yapılan coşkulu kitlesel karşılamaların yarattığı toplumsal tepki hükümetin kararlılığını yitirmesine yetti.
Habur hamlesi doğru düşünülmüş ancak iyi planlanmamış bir girişimdi. Bu süreç karşısında PKK içi dengelerin üreteceği tepkiler hesaba katılmadı. Hükümetin Habur girişiminin bir B planı olmadığı ilk olumsuz gelişmede görüldü. Süreç dikkate alındığında, toplumsal tepkileri göğüsleyecek bir hükümet kararlılığı ortaya konulamadığı gibi süreci toparlayıp yenileyecek iyi bir diplomasi de yürütülemedi.
Unutulan, hesaba katılmayan başka şeyler de vardı; mesela PKK yalnız PKK değildi. Çünkü örgüt kendi içinde farklı eğilimleri barındırıyordu. Ancak daha önemlisi ideolojik bir dünya görüşüne sahip olarak örgüt siyasal, toplumsal ve yönetsel bir takım projelere sahip. Ayrı devlet fikrinden vazgeçmiş olsa da tüm bunları gerçekleştirmek için bölgenin yönetimine talip. Demokratik özerklik tam olarak buna karşılık geliyor. Silahı ancak bu projesine halel gelmeyecek bir yöntemle ve zamanlama ile bırakabilir. Örgütün bu projesi, onun Kürtlerin temel haklarına kavuşmasına indirgenemeyecek kadar geniş. Örgüt gerekirse Kürtlerin temel haklarından taviz verebilir ancak bu projesini rafa kaldıramazdı.
Habur’da başlayan sürecin bugün Silvan’da kaosa dönmesinin sorumluluğunu tek başına bir kesime yüklemek doğru değil. Hükümet kadar PKK, PKK kadar hükümet de sorumludur. Nasıl ki hükümet atacağı adımları hesaplarken seçimleri, partinin geleceğini, parti içi dengeleri, toplumsal tepkileri ve bürokratik sistemi hesaba katıyorsa örgüt de bu süreçte benzer hassasiyetleri hesaba katıyor.
Eğer AK Partinin dengeleri dikkate alan yaklaşımı doğru ise PKK’nin yaklaşımı da doğru kabul edilmeli. AK Parti gibi PKK’nin de tepkilerini önemsemek zorunda olduğu bir toplumsal tabanı var, her ikisi de ideolojik bir projeksiyona sahip ve sorunu ele alırken bu projeksiyonu merkeze alıyorlar. Her ikisinin de atacağı adımlar kendileri açısından riskler içeriyor.
Bölge iki kesim arasında bölünmüş ve her bir kesim yekdiğerinin rakibi durumunda. Bileşik kaplar misali birinin öne çıktığı durumunda diğeri geriliyor. Bu noktada çıkar ortaklığı yapmaları çok mümkün görünmüyor.
Her iki kesimin de yaklaşımının ortak yanı meseleyi değerlendirirken sadece ve sadece Kürt halkının temel haklarını dikkate alan bir çözüme odaklanmayışları ve yanına illa ki kendi çıkarlarını da eklemeleridir. Oysa yukarıda sayılan paralel hassasiyetler ve çatışan çıkarlar nedeniyle ortak noktalar üretmek pek mümkün değil.
Bugün Kürt sorunu “çıplak” ve “giydirilmiş” Kürt sorunu olarak iki şekilde tezahür etmektedir. Çıplak Kürt sorunu Kürtlerin temel haklarının verilmemesi sorunu iken giydirilmiş Kürt sorunu milliyetçi ve ideolojik talepleri içeren Kürt sorunudur. O nedenle Kürt sorunu ile PKK sorunu her ne kadar iç içe geçse de asla aynı değildir. Öncelikle yapılması gereken sorunu, Kürtlerin temel haklarını müzakere konusu yapmadan, örgütsel/partisel çıkarların önüne geçirmeden, ideolojik projelerin parçası kılmadan çıplak Kürt sorununu çözmeye çalışmaktır. Kürtlerin temel hakları verildikten, yani çıplak Kürt sorunu çözüldükten sonra sorun PKK ile devlet arasında homojen, ideolojik ve siyasi bir soruna dönüşecektir. Böylece Kürtler de iki tarafın çıkarlarının, pazarlıklarının, kavgalarının nesnesi ve mağduru olmaktan çıkacaktır. Ancak maalesef böyle bir durum galiba tarafların işine gelmemektedir. Zira Kürt sorununu çözme ve Kürtlerin haklarını savunma konusundaki samimiyet iddiası, ancak önceliği çıplak Kürt sorununu çözmeye hasretmekle ispatlanabilir.