Önce Trakya bölgesini ve ardından da İstanbul’u vuran ve 30’dan fazla insanın ölümüyle sonuçlanan sel felaketi, insanoğlunun acziyetini, zayıflığını bir kere daha bütün çıplaklığıyla ortaya koydu.
Rabbimizin “İnsanı nutfeden (bir damla sudan) yarattı. Böyle iken bakarsın ki o, Rabbine açık bir hasım kesilmiştir.” (Nahl 16/4) ayet-i kerimesinde işaret ettiği gibi, insan, yaratılış sürecini unutarak Rabbine karşı çıkmaya cüret edebilmekte, ancak bu tür felaketlerle acziyetinin yeniden farkına varmaktadır.
Bununla birlikte, yine Rabbimizin “Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgârla alıp götürdükleri ve (yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini yalnız Allah'a halis kılarak: "Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız" diye Allah'a yalvarırlar. Fakat Allah onları kurtarınca bir de bakarsın ki onlar, yine haksız yere taşkınlık ediyorlar. Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir; (bununla) sadece fani dünya hayatının menfaatini elde edersiniz; sonunda dönüşünüz yine bizedir. O zaman yapmakta olduklarınızı size haber vereceğiz.” (Yunus 10/22-23) ayet-i kerimelerinde beyan buyurduğu gibi, insanların çoğu, felaketlerin ardından selamete çıkınca kısa sürede her şeyi unutur, felaket anında Rabbine yönelişini ve verdiği sözleri hatırdan çıkararak kendini mustağni görmeyi sürdürür.
Miladi 1999 yılında yaşadığımız Marmara Depremi sonrasında tanık olduğumuz manzaralar, Rabbimizin yukarıdaki beyanlarının bu çağdaki birebir karşılığından ibaretti.
İnsanlar, felaketlerin ardından selamete çıkınca, yeniden kendi kendilerine yeterli oldukları zehabına kapılmakta ve Rablerine sırt çevirmektedirler. Ne yazık ki bu korkunç aldanıştan beri olanlar, insanlık tarihi boyunca azınlıkta kalmıştır.
Trakya ve İstanbul’u vuran sel felaketi, insanlara, unuttukları zayıflıklarını yeniden hatırlattı. Dileriz toplum olarak yaşadıklarımızdan kalıcı dersler çıkarmayı öğreniriz.
Son sel felaketinde beni en çok etkileyen görüntülerden biri, sele kapılmış insanların kendilerine atılan iplere/halatlara tutunma gayretini bize aktaran sahneler oldu. Tonlarca ağırlıktaki tırlar dahil önüne gelen her şeyi sürükleyen azgın sel sularına kapılmış veya kapılma tehlikesi altından bulunan insanlar, kendilerine atılan iplere tutunmak için bütün güçlerini sarf ediyorlardı. Zira biliyorlardı ki, o ip, Allah’ın izniyle kendileri için bu felaketten kurtuluş demekti. İpe tutunamamak, azgın sel sularıyla sürüklenmek anlamına geliyordu.
İtfaiye görevlilerinin veya olay yerinde bulunan duyarlı insanların kendilerine attığı iplere tutunup sel sularında sürüklenmekten Allah’ın izniyle sağ-salim kurtulanların yaşadıkları sevinç görülmeye değerdi.
Bu görüntüler bana Rabbimizin Kur’an’la ilgili beyan buyurduğu “Hablullah” nitelemesini çağrıştırdı. İnsanlığı, içine düştüğü günah, tuğyan ve zulüm karanlığından aydınlıklara çıkarmak için Rabbimizin tabiri caizse gökten sarkıttığı bu hayat kaynağı ipe insanlığın ilgisizliğini düşündüm. Günahın ve tuğyanın azgın dalgalarında sürüklenen insanlığın Allah’ın ipine (Hablullah) karşı, kendilerini bu dalgalarda boğulmaya götürecek duyarsızlığına bir kere daha hayıflandım.
Rabbimizin, insanlığa yönelttiği son teklif olan hidayet rehberimiz Kur’an’daki “Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın…” (Al-i İmran 3/103) şeklindeki çağrısına, sel felaketinin zihinlerimize kazıdığı görüntüler eşliğinde yeniden kulaklarımızı kabartmalı, kalplerimizi açmalıyız. Ve şu soruyu kendimize çok güçlü şekilde sormalıyız:
Allah’ın ipine sarıldığını düşünen, bu konuda iddia sahibi olan bizlerin bu sarılışı ne kadar içten, ne kadar güçlü, ne kadar sıkı?
Sel felaketi sırasında çekilen görüntülere, insanların, o dalgalardan kurtulmaları için kendilerine atılan iplere nasıl bir gayretle sarıldıklarına bakarak bu konuda kendimizi test etmemiz mümkün. Bunca günah ve tuğyan dalgaları içinde “Benim tutunmak için bir ipe ihtiyacım yok” diyenlere söyleyecek sözümüz yok tabi…