Kur’an-ı Kerim’in Müslümanları uydurma ve provokasyon içerikli haberler karşısında nasıl uyardığını geçen yazımızda görmüştük. Kur’an hükümlerinin zihin kodlarını şekillendirdiği sahabe neslinin de kendilerine ulaşan haberler karşısında tahkiki öncelediklerini onlardan bize nakledilen uygulamalardan biliyoruz.
Bu meyanda Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’den (ra.anhm) nakledilen rivâyetler câlibi dikkattir:
“Bir büyükanne, hilafeti döneminde Hz. Ebu Bekir’e gelir ve ölen torununun terekesinden (miras) payını ister. Hz. Ebu Bekir ona; “Senin hakkında Allah’ın kitabında bir hüküm yoktur. Bu hususta Peygamber Efendimiz’den de bir şey işitmedim ben. Sen şimdi git. Tâ ki ben Hz. Peygamber’in ashabından sorup soruşturayım” der.
Bunun üzerine Muğire b. Şu’be; “Ben bir defasında Resûlullah (sas)’in yanında idim. Büyükanneye altıdabir hisse verdiğine şâhit oldum” dedi. Hz. Ebu Bekir ona; “Senden başka kim vardı orada?” diye sordu. Bu sefer Muhammed b. Mesleme; “‘Ben de orada idim. Muğire’nin dediği doğrudur” diye şâhitlik yaptı. Duydukları üzerine Hz. Ebu Bekir (ra) büyükanneye mirastan altıda bir pay verdi.” (Tirmizi: 4/420, hn. 2101; İbn Mâce: 4/26, hn. 2724; Muvatta Mâlik: 1/414, hn. 1465)
Bu rivâyette görüldüğü üzere Hz. Ebu Bekir (ra) âdil bir sahabinin naklini bile tekit yoluna gitmiş, kendisine ulaşan mezkur uygulamanın Hz. Peygamber’e (sas) ait olup olmadığını tahkik etmiştir. Kendilerine önemli bir haber ulaştığında titiz davranan sahabenin bu tutumuna bir örnek de Hz. Ömer’den verebiliriz.
Farklı versiyonlarla hadis kitaplarında yer alan bir olay özetle şöyledir. Ebu Said El Hudri (ra) anlatıyor: “Ubey İbnu Ka’ab’ın bulunduğu bir mecliste oturuyordum. Ebu Musa El Eşarî (ra) korkmuş bir vaziyette çıkageldi. Bize: “Ömer (ra)’in huzuruna girmek için izin istedim. Üç sefer tekrar etmeme rağmen cevap alamadım. Ben de geri döndüm. Arkamdan adam göndererek geri çağırttı ve; “Niye girmedin” diye sordu.
“Üç sefer izin istedim, cevap alamayınca geri döndüm. Çünkü Resûlullah (sas)’in: ‘Biriniz üç sefer izin istedikten sonra cevap alamazsa geri dönsün’ dediğini işittim” diye açıklama yaptım.
Bu cevabım üzerine Hz. Ömer (ra): “Resûlullah (sas)’in böyle söylediğine dair ya şâhit getirirsin veya ben sana yapacağımı bilirim” dedi. İçinizde Resûlullah (sas)’den bunu işiten bir kimse var mı?” diye sordu.
Ubey İbnu Ka’ab: “Seninle cemaatin en küçüğü gelebilir” dedi. Cemaatin en küçüğü bendim. Kalktım. Ebu Musa ile beraber gittik. Resûlullah (sas)’in bunu söylemiş olduğunu haber verdim. Bunun üzerine Ömer, Ebu Musa’ya; ‘Ben seni itham etmiyorum. Fakat halkın Resûlullah (sas) hakkında gelişigüzel konuşmasından korktum’ dedi.” (Bknz. Müslim: 6/178, hn. 5753; Muvatta: 2/964, hn. 1731; Tirmizi: 5/53, hn. 2690)
Bu hadîsin fârklı tariklerinde bâzı açıklayıcı ziyadeler de gelmiştir. Bir rivâyete göre Ubey İbnu Ka’ab (ra) Hz. Ömer (ra)’e çıkışır:
“Ey İbnu’l-Hattâb, Resûlullah (sas)’in ashâbına azâb (verici) ve katı olma!” Hz. Ömer (ra) de ona şu cevabı verir: “Subhânallah! (Niye yanlış anladınız!) Ben yeni bir hadîs işittim ve tahkik edeyim dedim.” (Muslim: 6/179, hn.5759)
Hz. Ömer (ra) bir haberi Hz. Peygamber’e (sas) atfen ilk kez işittiğinde tahkik yoluna gittiği bilinmektedir. Bu onun Kur’an’dan ve Hz. Peygamber’den (sas) öğrendiklerinin bir gereğiydi.
Tâbînin önde gelen ilim ehlinden İbni Sirin, Hz. Peygamber’den haber veren kişilerin âdaletini sorgulama sanatının önemini; “Bu ilim dindir, dini kimden aldığınıza bakın” (Muslim: 1/11) sözüyle belirtmiştir.
Bu ve benzeri uygulamalar ileride inşa edilecek ve insanlık tarihinde sadece Müslüman medeniyetine özgü bir ilim dalı olan “cerh ve ta’dil” (haber nakledenlerin doğruluğunu inceleyen ilim dalı) disiplininin meşru zeminini teşkil edecektir.
YENİ AKİT