Güzel Nedir?

MURAT AYDOĞDU

 

 

“Ruhuma büyük zevk veren üç şey vardır, Allah ve insanlar için de sevindirici olan: Kardeşlerin anlaşması, komşuların dost olması, birlikte uyum içinde yaşayan karı koca.

Ruhum üç tür kişiden tiksinir, Onların var olmasını bir rezalet olarak görür: Kibirli yoksul, yalancı zengin, akıldan yoksun zina eden yaşlı kişi.” Sirak 25,1-2
 

Sonu Gelmez Arayış

Sokrates sorar: “Güzel nedir?”

Sofist Hippias art arda cevaplar verir: “Kadın, altın, …”

Sokrates verilen örneklerin yerine göre güzel, yerine göre çirkin olabileceğini söyler ve ‘güzel’in tanımını ister.

Hippias devam eder: “Uygunluktur.”

Sokrates onu da çürütür: “Yemek kaynatılan bir çömlekte uygun olan tahta kaşıktır, o halde tahta altından daha güzel.”

“Faydalı olandır.”

“Bazı kötülüklerde insanda ‘fayda’ya neden olabilir.”

“O halde güzel, ‘iyiye götüren fayda’dır.”

“O zaman iyi güzelin sonucu olur ve ideaların düzeni kaybolur.”

Sokrates ile sofist’in tartışması bitmemiştir ve hala da devam eder.
 

Gayb’dan Kopuk Bir Güzellik!

Sevilen bir şey ‘güzel’ ve güzel’i amaç olarak gören bir idealizm için haykıran bir devrimci:

“Sevgi kuşun kanadında…”

Özgürlük, güzel bir hedef, güzel bir amaç,.. Tekrar başa dönüşün daha idealist bir haykırışı onu bastırır: “Ama ben özgürlüğümden geçtim, bir güzel şey uğruna”

 Dünyevileşmiş zihinlere isyanla Mümince bir cevap gelir: “Kişinin yaratılıştaki güzelliği, şahitlik ettiği güzelliği ifadesi ‘iyi bir şey’dir.”

“Dinsellik!” Diye burun kıvıran ‘seküler ve/veya nefsanî beyin’ sonu gelmez diyalektiğinde kavgasına döner.
 

Modern Batı’nın Tekrar Arayışı

“Üç türlü yeti vardır: ‘bilgi yetisi’, ‘hoşlanma-hoşlanmama duygusu’ ve ‘arzulama yetisi’. Ben birincisi için ‘mutlak akıl’ kritiğinde, üçüncüsü için ise ‘pratik akıl’ kritiğinde ‘a priori ilke’ler buldum. Şimdi pek mümkün sayılmasa da, ikincisi için de bir ‘a priori ilke’ arıyorum” Emmanuel Kant.

Hoşlanacağı şey’in ‘mutlak bir güzel’ olmasını arzular Kant. İsim veremediği şey’e Ali Şeraiti ‘dördüncü zindan’dan kurtulmanın yolunu gösterecektir ama ‘seküler ve/veya nefsanî beyin’ tekrar yüz çevirecektir.

“Güzellik, akıl tarafından örtüsü kaldırılan bir hakikatin taklidi midir, yoksa yüreğin ifade edilemez kıpırtılarının öznel görüşe çıkışı mıdır?” Der, Luc Ferry. Bu mutlak hakikat ile insan fıtratının aynı kapıya çıkışını fark edemeyen Batı mantalitesinin çatışmacı zihninin eseri bir soru’dur. Estetikte bu arada sadece ‘beğeni’ye indirgenerek nesnelleştirilir. Ve devamında Descartes’ten Heidegger’e oradan Nietzche’ye uzanan ‘nesnelleştirme’ güzelliği hapsetmektedir. Daha doğrusu parmakların arasından kayıp giden su misali, güzelliğin ruhu da uçup gitmektedir. Artık günümüzde ‘güzellik’, tüketilen kapitalist bir kavram olarak vitrinleri süsler.

Phronesis; Demokritos ‘yüce erdem’ der. Aristo ‘pratik bilgelik’ olarak tanımlar. Heidegger üç kelime ile tanımlamaya çalışır ‘sağduyu’, ‘vicdanın sesi’, ‘duygulanma’.
 

Ahlak’lı Bir Güzellik Arıyorum!

Arap dilindeki ‘ahlak’ sözcüğü etimolojik kökeni bakımından ‘hulk/yaratılış’tan başka bir deyişle ‘huy/mizaç’tan türer. Yunancada’ki ‘ethikos’un ‘karaktere ait olan’ Latin dilinde ilk kez Cicero tarafından kullanılan karşılığı olan ‘moralis’ İngilizceye de moral olarak aktarılır. ‘Etik/ahlak’ ve ‘estetik/güzel’ arasında da kopmaz bağlar var.

“Ehtik ile Estetik birdir” Diyor Anthony Shaftesbury

“Bizim moral kurtuluşumuz, kendilerimizle otantik moral temasa yeniden kavuşmaktan geçer.” Der Charles Taylor ve ekler, “Jean Jacques Rousseau, bir sevinç ve hoşnutluk kaynağı olan ve herhangi bir moral görüşten daha temel olan bu ‘kendiyle içten temasa bir ad verir; ‘le sentiment de l’existance/Varoluş Duygusu’”.

Bunu da itiraf edecektir Ruosseau:

“Adına uygarlık denen Avrupa geleneğinin insani, moral, politik, sanatsal, felsefi, bilimsel vs birikimini ve değerlerini topyekûn reddediyorum.

İlimlerin ve sanatların ihyası ahlakın düzelmesine yardım etmiş midir? Hayır.”

Bu nedenle Rousseau’nun aradığı devrim’dir ve toplumsal değişimlerde ‘fayda’yı merkeze almıştır.

“Faydalı olmayan her vatandaş, zararlı bir insan sayılır.

Tek başına iştiha tarafından yönetilmek kölelik, kendine koyulan bir yasaya itaat etmek ise özgürlüktür.” Jean Jacques Rousseau

Yine bu arayışa rağmen Fransız Devrimi ve sonrasında bir türlü bulunamayan bu duygu, vahyin yardımını reddetmiş ve bununla yetinmeyerek doğa, toplum ve insan fıtratını nesnelleştirme kaygısı ile dünyevileştirmiş, nefsanîleştirmiş bir paradigmanın kaos’udur.

Bu paradigmanın devrimlerle getirdiği ‘Jakobenizm’ bunun törpülenmesi ile de ‘Nesnel Fayda’ ya dayalı ‘Kapitalizm’ ifsadını kemale erdirir. Modern çağın bu ‘Tuğyan’ı karşısında ahlaki temelsiz devrimleri yenilgiye mahkûm kuru isyanlardır artık.

Sosyal/tarihsel Ethos’undan ahlaki bir model çıkartamayan ‘Batı Düşüncesi’, bizzat varlık sebebi olan ‘akılsal hakikat’ iddiasından da vazgeçer, üstelik akıl kavrayışının çok daha ötesine uzanan ‘güzellik’ arayışını da yitirerek.

‘İyi’ ve ‘kötü’; insanın takvasından ya da kibrinden doğmuş, ahlakın alanına özgü kişiliğin seçtiği yollar.

Zihin, kısmen gördüğü hakikat karşısında çok sayıda bulanık vesveselerle çevrelenir.

Vicdan;  bu bulanıklığın arasından günışığında gibi aydınlanmış bir görme, ama bir bakışta görülmesi çok zor zarafetinden dolayı kibirlendiğin an elinden kaçıp giden bir meleke.

Kibir; kendi bütünlüğünden kopmuş, boşlukta yüzen bir parça. Ya da kibir; cengâver kılığı içinde, nereye çeksen oraya giden, nereye yamasan oraya uyan, bencil kişiliğine uygun uyumsuz kalabalığa karışan savruk kişilik. O kovulmuş ve yalnızlığa mahkûm ise, ne kadar büyük olabilir ki?
 

Sorgulama: Çirkin

Yüzünü yaklaştırdı ve soğuk yüzeye sağ eliyle hafifçe dokundu. Yüzeyi nefesinin buğusu kapladığında, tam göz hizasında bir damla belirdi ve aşağıya doğru süzüldü.

Sıcak, sımsıcak kırmızının akışı, yüreğinin soğukluğunu gidermiş miydi bilinmez. Aşağıya süzülen damlanın sildiği buğuların arasından yüzünü görebilmiş miydi o da bilinmez. Bilinmeyen her değişimin olanaksızlığı hızlı hızlı nefes alışından belliydi. Sıkılmış sağ yumruğu kırmak istediği soğuk yüzeyi de fark edemiyordu zaten.

Çekişip tartıştığı soğuk yüzlü ayna ile lanetleşti, sürüklediği bütün herkesle birlikte. Karşısındaki görüntüye yüz çevirdi ve onu kırmak için çabalayan hırsı ile boşluğa savurdu hıncını. Boşluktan gelen aksi de duymadı “Beni kınama kendini kına, oysa kendinden başka kimse seni zorlamadı”

Gökyüzüne baktı ve “kızıl” dedi. Anlaşılan o ki, yarın hava bozuk olacak. Bozuk zamanların, bozuk yolların ve bozuk kişilerin arasından, sakınması gereken Ferisilerin ve Saddukilerin mayası ile kişiliği oluşmaya başladı.

Karanlıkta göremeyen, aydınlıkta kapanan gözüyle, darmadağın olmuş elleriyle, yıkıverdi kolaylıkla zor zamanların binasını. Altında kalan kabardıkça kabaran öfkesiyle birlikte kendi oldu. Kana kan kokan yumrukları, hep öyle kaldı.
 

Sorgulama: Güzel

Yüzünü yaklaştırdı ve soğuk yüzeye sağ eliyle hafifçe dokundu. Yüzeyi nefesinin buğusu kapladığında, tam göz hizasında bir damla belirdi ve aşağıya doğru süzüldü.

Sıcak, sımsıcak kırmızının akışı ile ısındı yüreği. Aşağı doğru süzülen bir damla gözyaşı, aynadaki damla ile birleşti. Ve gevşeyen parmaklarının arasından, kalbindeki bütün öfke süzülüp indi.

Gökyüzüne baktı ve “şafak” dedi. Yarının sökmesi ile aydınlanan; doğru zamanın, doğru yolu ve sağlam insanların arasında buldu kendini.

Engin bir düzlüğün ortasında, mizanı yakaladı. Toprağın kokusu ve gökyüzünün aydınlığı birleştiğinde, yüzüne çarpan suyun kıpırdattığı gözkapaklarını kaldırdı. Parlak bir güneşin ya da pırıltılı bir dolunayın altında gökyüzüne uzanan bir bina sardı benliğini. Şimdi nefes alışlarındaki güveni duyumsuyordu. Fücurdan uzak bir kıvamla ayakta durdu.

Ay yüzlü çocukların gülümsemesi ile kana kana su içti ve haykırdı;

“Korkularımı attım içimden ve düzenlenen bendim, aynadaki ay yüzlü çocuk kimliğimden”
 

Nasıl Bir Güzel?

Güzel/hasen iyi ile aynı anlamı yüklenir

‘Hanif’ bir geleneğin içindeki ‘güzel’.

“İyilik(ahsen) eden bir kimse olup, kendisini tam bir yönelişle Allah’a teslim eden ve İbrahim’in hanif olan yoluna uyan kimseden daha güzel din sahibi kimdir? Ki Allah, İbrahim’i dost edinmiştir.” 4 Nisa 125

‘Adalet’, pay ile birlikte anlamlı bir ‘güzel’.

“Allâh adâleti, güzelliği (ihsanı), akrabâya vermeyi emreder, fahşâdan, münkerden ve azgınlıkdan meneder.” 16 Nahl 90

‘Birr’ olan hayır işleme, hümetkârlık ve keremkârlıkla birleştiğinde tamamlanan, müşahede edilen akıl, heva ya da duyularla beğenilenleri gerçek anlamda ‘iyi’ye ulaştıran bir ‘güzel’.

“Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik (birr) değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip dilenene ve kölelere veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler. İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.” 2 Bakara,177

“Şüphesiz O'dur gerçekten iyilik (birr) eden ve gerçek rahmet kaynağı!" Tur 28

“Biri/iyiliği ve takvayı konuşun ve huzurunda toplanacağınız Allah'tan sakının.” Mücadile 9

‘Birr’ ile ilintili tamamlayıcı kavramlar; denizin/bahr enginliği, bereket, basiret, kurtuluş/beraat, örtülemeyen/açıklık Berah,  müjde/Beşir ile birlikte mahiyetini ve seyrini de belirleyen bir ‘güzel’

“Tağut'a kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde (buşra) vardır, öyleyse kullarıma müjde (beşir) ver. Onlar ki, sözü dinlerler ve onun en güzeline(ahsene) uyarlar. İşte onlar Allâh'ın kendilerini doğru yola ilettiği kimselerdir ve onlar sağduyu sâhipleridir.” 39 Zümer 17-18 

Hayrın, nihayetin ve akibetin taşıyıcısı bir ‘güzel’.

“Allah’tan korkan kimselere “Rabbiniz size ne indirdi?” denildiğinde, ‘iyilik!’ (hayr) diye karşılık verirler. Bu dünyada güzel (ahsen) davrananlara, “nimet ve güzel(hasenat) akibet” vardır. Ahiret yurdu ise daha güzeldir (hayr). Allah’tan korkanların yurdu ne güzeldir.” 16 Nahl 30

Daha çok bir ‘eylem’ olan ‘güzel’, kaybolduğunda katı bir ideolojik partizanlığa, körü körüne itaat’e, merhametsiz/jakoben devrimciliğe ya da umarsız münzeviliğe dönüşen ahlak(sızlık)/fahşa. İman ve salih amel ile hem aracı, hem de amacı kuşatan ve asla boşa çıkmayacak, varılacak yeri de gösteren bir şahit bir ‘güzel’.

“Onlar, çirkin bir hayâsızlık (fahişeten) işlediklerinde: ‘biz atalarımızı bunun üzerinde bulduk. Allah bunu bize emretti’ derler. ‘Şüphesiz Allah, çirkin hayâsızlıkları (fahşa) emretmez. Bilmediğiniz bir şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?’” 7 Araf 28

"Size hakkı getirdik, fakat sizin birçoğunuz hakkı çirkin (kerih) görüp uzaklaşanlardansınız." 43 Zuhruf 78

"İster erkek, ister kadın olsun, çaba gösterenlerden hiç kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım… Mükâfatların en güzeli (husnussevab), Allah katında olanıdır.” 3 Ali İmran 195

“İman edip salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel (hunsu meab) olanı onlarındır” 13 Ra’d 29

Ragıp el İsfehani Müfredatın’da, güzel/hasen kelimesini beğenilen şey olarak ifade eder ve Akıl, Heva ve Duyu tarafından beğenilen şeyler olarak üç kısma ayırır. Biz her üç beğeninin de ortak kökleri, güzelliğin kaynağı açısından ele aldığımızda, ‘güzel’ yaratılıştan, yaratılış gayesi olan kulluk’tan ve bu kulluğun gereği amelden ayrı olamayacağını anlıyoruz.

Ragıp el İsfehani devamında; hasen olanın bir nimet olarak, bolluk, bereket, genişlik, refah anlamında, karşıtı olan ‘seyyiet’ ise kuraklık, kıtlık ve hüsran anlamına vurgu yapar. Nisa 78. ayette bu ‘iyi’ ve ‘kötü’ tanımlamalar, ahdas/maddi olan dünya hayatındaki insanın sınavının, sorumluluğun parçası olduğu, 79. ayette ise sıfat olarak gerçek sonucun alındığı ahret hayatında, ‘iyi’nin mükâfat, ‘kötü’nün ise hüsran ve azap olduğu belirtilir.

“Nerede olsanız, olun ölüm sizi bulur. Onlara bir iyilik erişirse: ‘Bu, Allah tarafındandır’ derler. Onlara bir kötülük erişirse: ‘Bu, senin yüzündendir’ derler. ‘Hepsi Allah tarafındandır’. Bu topluma ne oluyor ki hemen hiç söz anlamıyorlar?

Sana gelen her iyilik Allah'tandır, sana gelen her kötülük de kendi günahın yüzündendir. Seni insanlara elçi gönderdi ki, şahit olarak Allah yeter.” Nisa 78

İhsan adı verdiğimiz, güzelliğin insanda ortaya çıkışı, insanoğlunun sahip olduğu nimetlerden ve yaptığı amellerle kendine ve kendi dışındakilere vermesi ile gerçekleşir.

“Eğer iyilik ederseniz kendinize, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz.” 17 İsra 7

“Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever.” 2 Bakara 195
 

Güzel, Ahlaki Olandır!

Parçalar, kavrayışla bütünün altına yerleştirilir ve parçalar bütün için belirleyicidir, iradidir.

Bütün, düşünme ile verilmiş parçaların birleştirilmesi ile oluşur doğaldır, kendiliğindendir.

Parçalardan hoşlanırız, bütüne bağlı parça ise güzeldir.

Güzel demek bu maddi varlığa yönelik hoşlanmadan/uyumdan daha kapsamlıdır, bütüncüldür.

Güzel ahlaktan, yaratılıştan/fıtrattan bağımsız değildir. Gerçek bir güzel, iyi olandır. İyi olan güzel mutlak bir değere, yaratılışa uygun fıtri bir ahlaka bağlıdır.

Ahlaka ait olmayan güzel, sahtedir, hoşlanmanın/haz’ın bencil yönüdür.

Vahyin yardımı ile insanın, doğanın ve toplumların fıtratını takip edin.

Kişilere ve kurumlara güvende, davranışta ve hedeflenen şeylerde, ahlakı izleyin yanılmayacaksınız.

"Herkes kendi fıtratına göre davranır. Şu halde kimin daha doğru yolda olduğunu Rabbin daha iyi bilir." 17 İsra 84

“Öyleyse sen yüzünü Allah'ı birleyen bir hanif olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din budur. Ancak insanların çoğu bilmezler.” 30 Rum 30

“Onlar, sözü dinleyip en güzeline (Ahsen) uyarlar. İşte onlar Allahın kendilerine hidayet verdiği ve akıl iz'an (Ulul elbab) sahibi olanlardır.” 39 Zümer 18