Selahattin Eş Çakırgil’in konuyla ilgili bugünkü (11 Haziran 2018) yazısı şöyle:
Âsumânımızdan Kayıp Giden İki Yıldız
Geçen hafta içinde âsumânımızdan bir yıldız daha kaydı, ‘şehidler kervanı’na bir yiğit hanım kızımız daha katıldı, Gazze’den..
Onu tanımasam da, onun âsumânımızdan kayıp gitmesi karşısında da hüzünlendim.. Sanki dünyamız biraz daha kararmış gibi oldu.. Elbette yeni yıldızların doğması da sunnetullah’ın gereği..
*
İnsanların ortak özelliğidir, sevdiklerinin dünyadan ayrılması karşısında üzülürler, ağlarlar. Her ne kadar ‘Mesnevî’ müellifi Celâleddin Rûmî, ölüm gecesinin ‘Şeb-i Arus/ Düğün ve Vuslat Gecesi’ olarak anılmasını istiyor ve, ‘Öldüğüm gün, benim ‘firâk /ayrılık ‘ değil, visâl ve mülâkat (kavuşma ve görüşme) vaktimdir.
Tâbutum götürülürken, bende ‘Bu dünya derdi, gamı var, dünyadan ayrıldığına üzülüyorum’ sanma.
Sakın, benim için ağlama, “Yazık oldu! Yazık oldu!” deme.. Eğer nefse uyup şeytanın tuzağına düşersen, işte o zaman hayıflanmanın sırasıdır.’ diyorsa da, sevdiklerinin ölümü karşısında neş’elenen yoktur. (…)