GÜZEL BİR SEFERE “KAÇAK YOLCU”
BETÜL ÜZER / HAKSÖZ-HABER
“Ümmet coğrafyası”nı karış karış gezerek Müslümanların direnişlerini, acılarını ilk elden Türkiyeli okuyucuya tanıtma gibi önemli bir misyonu icra eden gazeteci Adem Özköse altıncı kitabı “Kaçak Yolcu“ ile karşımıza çıkıyor. “Yolculuk sadece gitmek değil aynı zamanda var olmaktır” diye başlıyor söze yazar. Yaptığı yolculuklar arasında en unutulmaz olanının 2006 yılında İstanbul'dan Afganistan'a yaptığı kaçak yolculuk olduğunu dile getiriyor. Kitabında kaçak olarak yaptığı bu yolculuğun yanı sıra, Veziristan’da geçirdiği günleri de anlatıyor.
Afganistan-Pakistan sınırındaki Veziristan’a ulaşabilmek için İstanbul ve Ankara büyükelçilik ve konsolosluğundan türlü çabalara rağmen vize alamayan Özköse kaçak yolculuk macerasına başlıyor. Şimdiye kadar birçok savaş bölgesine riskli seyahatler yapmış olan yazar ilk defa Kaçak olarak yollara düşüyor. İran üzerinden türlü zorluklarla önce Pakistan sonra da Afganistan’a ulaşıyor. Afganistan'da neler yaşandığı ile ilgili haberler daha çok batılı ajans ve haber kaynaklarından gelen bilgilere göre yapıldığın bu tekeli kırıp, doğru bilgiler taşımak için yola çıkıyor. Yol arkadaşı ile yola çıkan yazar arkadaşının Ağrı’da rahatsızlanması üzerine yolculuğa tek başına devam ediyor. Hayli meşakkatli bir yolculuk sonucu Veziristan’a ulaşıyor.
Özköse direnişçilerin kamp hayatını ayrıntılı bir şekilde okuyucuya aktarır. Kaldıkları kampta hayat sabah namazı ile başlıyor. Sonra 1 saate yakın Kuran okunuyor. Sabah kahvaltısının ardından öğlene kadar spor yapılıyor. Öğlen namazının akabinde yapılan cihad fıkhı dersinden sonra savaş eğitimine geçiliyor. Akşamları marşlar ve muhabbet. Namazlar cemaatle kılınıyor. Bu kampta direnişçi liderlerden Ebu Ömer ile görüşebilmek için uzun zaman sabırla bekliyor. Kampta kaldığı süreçte ABD ve İngiliz askerlerinin bulunduğu bir üsse saldırı düzenleniyor. Bu operasyonu gazeteci olarak izleyen yazar operasyonu görüntülemeye çalışırken kolundan vuruluyor. Sonrasındaki görüşmede komutan Ebu Ömer’den “Allah bu yaranı cennette senin için bir süse dönüştürsün” duasını alır. Türkiyeli direnişçilerden Numan, bu saldırıda şehit olurken Halid ise ciddi şekilde yaralanıyor ve Özköse’ye “Eğer bana bir şey olursa mavzerimi ve mermilerimi mutlaka Ebu Ömer’e ulaştır. Bunlar ümmetin parasıyla alındı.” diye vasiyet ediyor. ABD’nin en çok arananlar listesindeki Molla Dadullah ile görüşebilmek için haftalarca bekliyor ve onunla iyi bir röportaj gerçekleştiriyor. Müslüman olup Afganistan’daki direnişe katılan Avustralyalı Mefyu Stifut (Hamza)’nın hayat hikâyesini kendi ağzından dinliyor.
Kaçak olarak geldiği Veziristan’dan yine kaçak olarak zahmetlere katlanarak geri dönüyor. Okuyucuyu sıkmadan yolculuğun içine sürükleyen yazar, büyük bir ustalıkla kitabın başından sonuna kadar zihinde “Acaba şimdi neler olacak?” sorusunu uyandırmayı başarıyor. Kaçak yolculuğa yazarla birlikte çıkan okuyucu direnişçilere yol arkadaşlığı ediyor. Onlarla açlığı, sabrı, direnişi yaşıyor. Kardeşleri vurulunca o acıyı yaşıyor. Şehitlerin öyküsüne şahitlik ediyor. Adem Özköse’nin “Gerçek teröristler dünyanın öbür ucundan gelip Afganistan’ı işgal edenler miydi yoksa ülkelerini işgal edenlere karşı evlerini ve topraklarını koruyanlar mı?” sorusu zihinlere kazınıyor.