Geçen ay bir dizi etkinliğe katılma üzere Ağrı’da bulunduğu sırada “Güven toplumu olursak güvenlik toplumuna ihtiyaç kalmaz” diyordu Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez. Biliyorsunuz her yıl Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri için bir tema belirleniyor ve etkinlikler bu tema etrafında icra ediliyor. Geriye doğru hatırlatmak gerekirse 2016 için “Tevhid ve Vahdet: Gelin Birlik Olalım”, 2015 için “Hz. Peygamber, Birlikte Yaşama Ahlâkı ve Hukuku”, 2014 için “Hz. Peygamber ve İnsan Yetiştirme Düzenimiz”, 2013 için “Hz. Peygamber ve İnsan Onuru” vd. şeklinde son birkaç yılın teması akla gelecektir.
Bu yıl için belirlenip ilan ve icra edilen tema ise malum: “Hz. Peygamber ve Güven Toplumu”. Ankara’daki açılış programından sonra ilk büyük etkinlik için Başkan Görmez’in tercih ettiği il Ağrı’ydı. Ağrı’da bütün bir bölgemizin güven ve emniyet açısından büyük yorgunluklardan geçtiğini fakat arınma sürecinin başladığını hatırlatıyordu ilk söz olarak. Devamında hayati düzeydeki şu tespit ve tavsiyeleri sıralıyordu Başkan Görmez: “Her ferdi her ferde güvenen, her ailesi her aileye güvenen, işçinin işverene, işverenin işçiye, komşunun komşuya, dostun dosta kalbini, evini teslim edeceği ve edebileceği kadar güvendiği bir ortamın yeniden inşa edilmesini yüce Allah'tan niyaz ediyorum. Kutlu Doğum Haftası'nın zaman zaman sarsılan bu güvenimizin yeniden inşa edilmesine vesile olmasını diliyorum.”
Rahmet ve Güven, Sizlere Ömür!
Allah-u Teâla nasip ederse bu gece sahura kalkıp yarının orucuna niyetleneceğiz ve Ramazan ayının bereketine bütün bir ümmet ile beraber katılacağız inşallah. Ramazan ayı her birimize ve bütün bir toplumumuza takvayı kuşanmak üzere önemli imkân ve fırsatlar sunuyor. Kur’anı Kerim’in inzal olmaya başladığı Ramazan ayı oruç ve infakla, sahur ve iftarla, teheccüd ve teravihle, zikir ve itikâfla inşallah bizlerin Salihler zümresine ilhak olmamıza vesile olur inşallah. Yetime yoksula, yolda kalmışa, hasta ve yaşlılara, akraba ve komşulara, muhacirlere, gücümüz yettiğince Suriye’den Filistin’e, Afrika’nın en mahrum bölgelerine değin bütün bir insanlığa ikram ederek yeryüzünde bir rahmet iklimi inşa etmeye girişme sorumluluğu omuzlarımızdadır.
Ramazan-ı Şerif akıllarımızı ve kalplerimizi Kur’anı Kerim ve Sünneti Seniyye ile daha güçlü bir biçimde buluşturmak üzere en güzel vesilelerden biridir. İfsad ve israfın egemen kılınmak istendiği toplumumuza ıslah ve infakı egemen kılabilmemiz için hidayet kitabımız Kur’anı Kerim’e ve âlemlere rahmet olarak gönderilen Muhammed Mustafa (a.s)’ın sünnetine sımsıkı sarılma gayretimizi en üst düzeye çıkaracağız inşallah. Bu sorumluluk sadece âlimlerin, hocaların, akademisyenlerin değil yaşı, konumu, mesleği, cinsiyeti her ne olursa olsun tüm mü’min ve muvahhidlerin ertelenemez ve devredilemez bir vazifesidir. Kur’anı Kerim’de vasıfları tasvir edilen şahid ve salihler, muhlis ve muhsinler, muttaki ve mücahidler olabilmek üzere bütün bir hayatımızı Ramazan kılmak üzere ahdedeceğiz, azmedeceğiz inşallah.
Ancak mesele sadece iyiliği, güzelliği ve hayrı yaygınlaştırmaktan ibaret değil. Kötülüğü, çirkinliği ve şerri def etmek de bizim görevimiz. Zalimlerle, kâfirlerle, fasıklarla, münafıklarla, mücrimlerle kim mücadele edecek? Zulmü, küfrü, fıskı, nifakı, cürümü karakter ve meslek edinmiş kişi, toplum ve örgütlere karşı sessiz kalmak, görmezden gelmek Ramazan’ın bize kazandırmak istediği davranış olabilir mi? Diğer günahlar gibi yalan ve iftiralar karşısında susmak oruca fazilet mi katar yoksa gölge mi düşürür?
Susma Orucu mu Adandı?
Cinayet, gasp, yalan, içki, kumar, fal, faiz, fuhuş, dedikodu, israf, rüşvet vd. günahlar önü alınamaz bir biçimde yükselişe geçerken bütün bir ömrünü orucun-sahurun vakti üzerine vesvese oluşturan tartışmaları yaygınlaştırmakla geçen hocaların İslam’ın ne anlaşılmasına ne de yaşanmasına zerre miktarı katkısı olur. Seküler-Kemalist medyanın hassaten ilgi gösterdiği bu türden gündemler tevhide, adalete, merhamete, sahih bir itikad ve salih bir amele değil çok büyük bir oranda vesvese, cedel ve ayrışmaya hizmet ediyor sadece. Gösterişli iftarları, israftan öteye geçmeyen davetleri, atalar dinine benzeşen seremonileri veya hurafelerle örülü geleneğin ihyası kampanyalarını elbette eleştireceğiz ve reddedeceğiz. Ancak bunu hikmet ve güzel öğütle örneklenmiş salih amelleri öne çıkararak yapmakla emrolunduğumuzu da unutmayalım.
Dikkatinizi çekmiyor mu? Diyanet İşleri ve Başkan Mehmet Görmez’e kamuoyunun yakından bildiği haysiyet celladı tetikçi ve ahlaksız troller tarafından edepsizce iftiralar atılıyor, tuzaklar kuruluyor. Ne yazık ki sadece birkaç köşe yazısı ve bir iki basın açıklaması yapıldı bu konuya dair. Diyanet İşleri Başkanlığı, Kutlu Doğum etkinlikleri ve Mehmet Görmez hakkındaki iddialarındaki doğruysa biz de önce istifasını isteyelim sonra mahkeme yolunu gösterelim. Yok değilse bir mü’min kardeşimiz, değerimiz olarak Başkan Görmez’i bu durumda leş yiyici mahlûklar çetesine yedirmeyeceğimiz yüksek sesle ilan edelim. Her hâlükârda tavrımız ve beyanımız gibi safımız da net olmalıdır.
Güven toplumu ve rahmet iklimi inşa edilsin diyorsak her biri Fethullahçı Cunta’nın talim ve terbiyesinden geçmiş takıyye ve kumpasta uzmanlaşmış tetikçilere geçit vermeyeceğimiz görülmeli. Ne uslandılar ne de geri çekildiler. Pelikan Şebekesi sadece zamanın ruhuna uygun bir biçimde ‘ihlas’ maskesi geçirdi yüzüne. Recep, Şaban, Ramazan hiç fark etmez ülke ve toplumda inşa etmek istediğimiz rahmet iklimine suikast ve sabotaj düzenliyorlar. Toplum nefret ediyor, tiksinti duyuyor. Fakat siyaset ve medya bu fasıklar ve münafıklar çetesiyle ‘hayırlı’ işler yapılabileceği rüyasını yaşıyor adeta.
Saldırı altında olan ahlaktır, rahmet ve merhamettir, doğruluk ve şeffaflıktır. Ramazan-ı Şerif sadece bireylerin değil toplum, siyaset ve devletin teamüllerini de şeytan ve şeytani teamüllerden arındırmayı hedefler. Güvenlik toplumu ve devleti değil güven toplumu ve devleti istiyorsak eğer Ramazan’ın idrak ve inşa edilecek birçok imkânı şimdi önümüzde duruyor işte, Elhamdulillah.