Yeni Şafak / Faruk Beşer
Tevekkül nedir biliyoruz öyle mi?
İslam’ın temel kavramları bütün Müslüman milletlerin lisanlarında vardır. Her Müslümanın bunların anlamı konusunda öyle ya da böyle bir fikri bulunur. Ancak bunlarda zamanla anlam kayması olabilir ve görevlerini yitirebilirler. Sonuçta hem böyle bir kavram hem de onun İslam bütünü içinde tekabül ettiği mana ve yer tam anlaşılamayabilir. Böyle olunca da İslam hakkındaki kanaatlerde hem yanlışlar hem de farklılıklar oluşur.
Bu kavramları yazboza benzetebiliriz. Her bir parça yanlış yere konursa hem resmin bütünlüğü bozulur hem de bölümler arasında irtibatsızlık oluşur. Böylece de bunları yanlış bilenlerin İslam anlayışları birbirine uymaz, Müslümanlar arasında azami birlik sağlanamaz. O halde en azından bu temel kavramları ve anlamlarını çok iyi bilmek gerekir.
Ne var ki, bunu nasıl başarabiliriz sorusunun cevabı çok kolay değildir. Ne yapabiliriz de hem bu kavramları tanırız hem de manalarını doğru anlayabiliriz? Akla gelenleri söyleyeyim.
Önce böyle bir derdimiz olur. Umursamaz, dertsiz, gayesiz bir Müslüman olmayız. Kısaca diğer canlılardan farkımız olur, insan oluruz. Bunlar olmadan, ya da yerlerine tercüme kavramlar koyarak hakikati anlayamayacağımızı bilecek kadar davamıza ilgi duyarız. Dini ilimlerle iştigal edenler için söyleyecek olursak entel ve modern görünebilmek için kendi kavramlarımız yerine uydurma ya da yabancı kelimeler kullanmayız. Mesela icmaa konsensüs, imana inanç demeyiz. Bir fıkıhçının mezhep yerine ekol, bir hadisçinin rivayet yerine varyant, bir kelamcının kelam yerine teoloji demesi çok ayıp ve ezilmişliğin bir belirtisi değil midir? Ama bunlar ancak erginlikle ve yetkinlikle anlaşılabilecek hususlardır.
Kavramlarımızın doğru anlaşılabilmesinin bir yolu da bunların hayatımızda canlı ve yaşanır kılınmasıdır. Bunu tevekkül kavramı özelinde gerçek anlamda mütevekkil olan bazı tanıdıklarımın halini görünce daha iyi anladım. Becerebilirsem anlatmaya çalışayım.
Tevekkül, vekil edinme demek. Davasının savunulmasını bir avukata veren onu tevkil etmiş yani vekil edinmiş olur. Kendisi müvekkil, avukatı ise vekildir. Tevekkül ise tevkilden daha da ileri bir safhadır. Müvekkil olmayı tam bir güvenle yapan mütevekkil olur, yaptığı iş de tevekküldür. Çünkü tevekkül kalıbı, tevkil kalıbından daha güçlüdür ve zorlanmayı, yapabileceği her şeyi yaparak vekil edinmeyi yani daha çok iş yapmayı anlatır. Böyle bir güven ancak Allah’a olabileceği için, tevekkül de sadece Allah’a olur. O halde tevekkülün kelimesi bile bu işin lafla olamayacağını göstermeye yeter.
Buna binaen biz çeşitli münasebetlerle tevekkülü anlatırken, kulun yapabileceğini yaptıktan sonra sonucu Allah’a bırakması ya da O’na güvenmesi diye anlatırız. Böyle anlamak genel manada yanlış değildir. Ama gerçek anlamda tevekkül edenlerin bunu nasıl yaptıklarını görmeden bu söylediğimizin havada kalacağı açıktır.
Biz, elimizden gelen bu, sonucu Allah’a bırakıyor, O’na güveniyoruz derken, bu güveni gerçekten yaşamadığımızı, bundan kesin emin olmadığımızı ancak böyle olanları görünce anlayabiliriz. Allah kendine hakkıyla tevekkül edenlerin vekilidir, onların güvenini boşa çıkarmaz, onların işini kendi görür ama bu güveni gerçekten yaşayanlar için bu böyledir. Bu sadece sözde ise ya da Allah’ın onun işini göreceği kanaatimiz ihtimalli bir zan ise bunun adına tevekkül denmez, bu bir zandır. Tevekkülü böyle hakiki anlamda Allah’a güvenme duygusu ve bundan emin olma rahatlığı olarak yaşayan insanların işlerinin Allah tarafından gerçekten de görüldüğüne muhtemelen her birimiz şahit olmuşuzdur. İşte onların tevekkülü ile bizim tevekkülümüz arasındaki fark bu kesin güven, itminan ve emin olma halidir.
Ama bu hal, ben de öyle olayım demekle hemen oluşacak bir hal değildir. Uzun bir dini tecrübeye, dilden söylenenin iman haline gelmesine, bu yolda kişinin kendisini eğitmesine ya da eğitilmesine ihtiyaç duyurur. Bütün belgeleri ve delilleri vekiliniz kıldığınız Allah’a verdikten sonra O’na karşı duyacağınız böyle tam bir güven, O’nun sizin işinizi sizin adınıza gerçekleştirmesini sağlar. Yeter ki, bu güven yakîn haline gelmiş olsun. İşte bazı insanlarda bu hali açıkça görünce demek ki, biz tevekkül etmiyormuşuz, sadece tevekkül ediyorum diyormuşuz diye anladım. İyi bakan herkes bunu görebilir.
Resulüllah’ın (sa), ‘eğer siz Allah’a hakkıyla tevekkül etseniz siz de kuşların doyduğu gibi doyarsınız. Bakın, nasıl onlar sabah erkenden aç çıkar, akşam tok dönerler’ sözlerinde tevekkülün iki temel manası açıktır: İşini vaktinde yapma, sonucu dert edinmeme, yani Allah’a tam güvenme.