Aklını peynir ekmekle yediğini geçen hafta bütün dünyaya kanıtladığı için artık kimse tarafından ciddiye alınmayan bir insana dönüşen Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili’nin başlattığı savaşın ülkesi açısından iki tane pratik sonucu olacak: 1. Güney Osetya, Gürcistan’dan ayrılacak, Kuzey Osetya ile birleşecek ve Rusya Federasyonu’na katılacaktır; 2. Abhazya bağımsız olacaktır. Bu iki gelişmenin yarın sabah yaşanması gerekmiyor ama göreceksiniz, sonunda bu iki şey olacaktır!
Ben, Slobodan Miloşeviç’in Kosova’da yaptıklarının ardından başına gelenlerden sonra başka hiçbir liderin aynı yola sapmasını, ayrılmak isteyen bir halkı, üstelik uzunca bir süredir fiili olarak zaten ayrılmış olan bir halkı kafalarına bomba atarak ikna etmeye kalkışmasını beklemezdim.
Ama Saakaşvili bunu yaptı.
Aynen Miloşeviç’in, bütün dünya karşısına geçmiş, ‘Kosova’ya saldırma’ derken yaptığı şeyi yaptı, saldırdı ve ülkesini kumarda kaybetti.
Baksanıza Rusya Dışişleri Bakanı dün açık açık söyledi, ‘Gürcistan’ın toprak bütünlüğünü artık unutun’ dedi. Bizim Başbakanımız istediği kadar Moskova ile Tiflis arasında mekik dokusun, istediği kadar kimseyi ilgilendirmeyen ve ne olacağını öneri sahibi Türkiye dahil kimsenin bilmediği bir ‘Balkan Paktı’nı masaya sürsün, Gürcistan bu işten büyük zarar görerek çıkacak.
Rusya ile yatağa girmenin ne demek olduğunu henüz kimsenin tam olarak anladığını sanmıyorum. (Belki Amerika hariç. Onlar bunun ne demek olduğunu bildikleri için meseleye uzak durmaya çalışıyorlar.)
Fransa ve Avrupa Birliği sanıyor ki, Osetya’ya uluslararası barış gücü gelmesine Rusya izin verecektir. Hayır, hiç sanmıyorum.
Rusya, kendi askerini oraya ‘barış gücü’ olarak yerleştirecektir. Geçmişten tek fark, artık aynı yerde Gürcü ‘barış gücü’nün olmaması olacak. Yani Osetya’nın Gürcistan’dan coğrafi kopuşu bir adım daha ileri gitmiş olacak.
Fransa sanıyor ki, ateşkesi onlar sağladı. Hayır, Rusya zaten duracaktı. Çünkü haklıyken haksız konuma düşmek, ‘Osetya’yı kurtaran ülke’ iken ‘Gürcistan’ı işgal eden ülke’ haline gelmek istemezler elbette.
Bugünden tezi yok, Kafkasya ile ilgili geliştirilecek politika önerileri geçmiş statüye dönmeyi hayal bile etmeden oluşturulmalı. Yeni bir durum var, Rusya’nın bölgedeki ağırlığı biraz daha arttı, bu ‘biraz artma’ başta Türkiye olmak üzere herkesi yakından ilgilendiriyor.
Mesela bu ‘biraz artma’ yüzünden Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye ile barışmayı yeniden düşünmek isteyebilir, hatta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yönelik 6 Eylül’deki maça daveti bile gözden geçirebilir. Çünkü Ermenistan, ağababası Rusya’ya biraz daha yaklaştı.
Azerbayan, Rusya ile ilişkilerine yeniden bakmak, bu ülkeye düne göre daha sıcak davranmak isteyebilir. Şahdenizi doğalgazı ansızın bizden uzaklaşabilir. Aynı şekilde Türkmen gazı da, Kazak petrolü ve gazı da.
Mesela Türkmenistan, bölgenin en büyük doğalgaz üreticisi Rusya ile birlikte. Ve Türkmen gazının en büyük, hatta neredeyse tek alıcısı Rus Gazprom şirketi. Gazprom, oradan aldığı gazı bize mavi akım üzerinden satıyor.
İşte bu mekanizma Azeri ve Kazak gazları için de işleyebilir, yani biz gazı kaynağı yerine aracısından, Rusya’dan almak zorunda kalabiliriz. Rusya’nın Gürcistan’da pazusunu göstermesinin bir sonucu bu olabilir.
İşte böyle kötümser konulara kafa yorması gereken ve maalesef bu büyük oyunda pasif oyuncu konumuna itilmek istenen Ankara, gerçeği bir an önce kabullenmek ve ona göre tedbirler, politikalar kararlaştırmak durumunda.
Bu politikaların ne olduğunu bilmiyorum ama ne olmadığını biliyorum: Kafkas paktı, anlamı olan, içeriği olan bir öneri değil. Süleyman Demirel tarafından dokuz yıl önce önerildiğinde anlamlıydı ve önemliydi, çünkü amacı Kafkaslar’da birlik yaratıp Rusya etkisini sınırlamaktı, şimdi ise geçmiş olsun, Rusya etkisini sınırlamak artık çok ama çok zor.
Radikal gazetesi