Güngör Menginin MGKsı...

Gülay Göktürk

Darbe Günlükleri'nin kıssadan hissesi okuyanın kafa yapısına göre ne kadar farklı olabiliyor.

Geçen gün Vatan Başyazarı Güngör Mengi'nin gazeteci ve komutan günlüklerinden çıkardığı sonucu okuyunca ağzı açık kaldım.

Mengi'ye göre bütün mesele "devletin zirvesinde iletişim sorunu" olmasından kaynaklanıyormuş, iyi mi?

Yazara bakarsanız "MGK askerlerin meşru anlamda siyasete katıldıkları zemin"miş. "Bu zeminin baskıdan ve her türlü çekinceden uzak şekilde çalışması, kullanılması çok önemli"ymiş, çünkü MGK demokratik rejimin sigortasıymış.

Bütün tıkanıklık bu kurulun iyi çalışmamasından doğuyormuş. MGK "ortak aklı arayan özgür bir zemin" olamamış bir türlü. MGK'da askerin rejimle ilgili endişelerini sakınmadan ortaya koyabileceği bir atmosfer yaratılamamış. Sistem doğru çalışsa, Silahlı Kuvvetler meşru bir gizliliğin korunması altında bütün rahatsızlıklarını siyasi iktidara anlatabilir ve dışarıda cadı kazanları kaynatmanın -yani darbeye kalkışmanın- sebebi kalmazmış!

Neresinden başlamalı...

Başyazarın demokrasi anlayışına bakın ki, askeri vesayet rejiminin sigortası olan bir kurumu "demokratik rejimin sigortası" olarak niteleyebiliyor. Ve hiç sıkılmadan "askerlerin meşru anlamda siyasete katıldıkları bir zemin"den söz edebiliyor.

Askerlerin meşru anlamda siyasete katıldıkları bir zemin olabilir mi? Böyle zeminleri darbe anayasalarıyla yani silah zoruyla yaratabilirsiniz elbette. Ama demokrasi açısından meşru hale getiremezsiniz. Çünkü demokratik sistemler askerlerin savunma konuları dışında siyasete katılmalarını hiçbir zeminde meşru görmez.

Eğer askerler MGK'da rahatsızlıklarını siyasi iktidarlara özgürce anlatabilseler sorunlar orada çözülür darbelere gerek kalmazmış. Böyle diyor Mengi. Bunları okuyan bir yabancı, askerlerin MGK'da süt dökmüş kedi gibi oturduklarını sanabilir. Ama Soner Çağaptay gibi Newsweek dergisinde yazmıyor Mengi. Onun okurlarının hepsi MGK toplantılarının oldum bittim askerlerin siyasetçileri sigaya çektiği, esip gürlediği, onlara madde madde siyasetler dikte ettiği, siyasetçilerin de alttan almak zorunda kaldıkları zeminler olduğunu bilir.

Aslında günlükler bize MGK'daki güç ilişkilerini bizzat komutanların ağzından dinleme olanağı da veriyor. Balbay'ın günlüklerinden öğrendiğimiz kadarıyla, komutanlardan birinin MGK toplantılarıyla ilgili söyledikleri şöyle: "Aytaç Paşa MGK'da çok ağır konuşacak. Son cümlesi de şu olacakmış: 'Bunlar bunlar olmazsa kırılma yaşanır.' Aslında onlarla konuşma değil de doğru neyse o söylenip tamam denmesi lazım. Bunlar cevap veriyor"

Ne kadar ibret verici değil mi? Mengi'nin "ortak aklı arayan özgür zemin"ine komutanlar hükümete ultimatom vermek ve tehditler savurmak üzere gidiyorlar. Üstelik karşılarındaki hükümet temsilcilerinin susup dinlemek yerine cevap vermesini bile küstahlık olarak değerlendiriyorlar.

Peki bütün bunları Mengi bilmiyor mu? Elbette biliyor ama onun niyeti başka.

Mengi MGK iyi çalışmıyor derken, siyaseti artık eskisi kadar kontrol edemiyor demek istiyor. MGK iyi çalışsın ki, askerlerin darbe yapmasına gerek kalmasın, çünkü zaten iktidarda olsunlar. Orada hükümetleri iyice şamar oğlanına çevirip avuçlarının içine alsınlar, her istediklerini dikte etsinler. Böylece askeri vesayet rejimi de sonsuza kadar sürsün...

Yeni taktikleri bu galiba. Darbeler döneminin geride kaldığı kafalarına dank etmiş olmalı ki, yeni çareler üretmeye çalışıyorlar.

Ne var ki,  "devletin zirvesindeki iletişim sorunu"nun Mengi'nin arzu ettiği gibi çözülmesi imkansız. Milli Güvenlik Kurulu'nun yapısı ve yetkileri 2001 ve 2003 değişiklikleriyle zaten değişti. Daha da değişecek. Sadece yasal olarak değil fiilen de değişecek MGK'nın fonksiyonu. Darbe yapma imkanı kalmamış bir gücün MGK'da tehditler savurmasının da bir anlamı kalmayacak çünkü...

Ne diyor Aytaç Yalman:

"Bunlar orduyu zayıflatma, etkisini azaltma girişimleri... Güçlü ama içte etkisiz bir ordu isteniyor. Biz bunun farkındayız."

Yalman farkında ama başyazar henüz farkına varamamış galiba...

BUGÜN