Kanal 24'te Keşke Olmasaydı belgeselini izlerken eminim kimsenin yüreği dayanmamıştır.
Türkiye'nin en güzel insanlarından birine, Ahmet Kaya'ya, hem de ödül vermek için çağrıldığı çok özel bir gecede ölümcül saldırılar olacak ve kimse müdahale edemeyecek.
TRT 6 kanalının yaptığı yayını izlerken, bu kadar zor muydu insanların diline kültürüne saygı göstermek diyesi geliyor jnsanın. Deniz Baykal şimdilerde çeşitli açılımlara gerekçe olarak halkın cumhuriyetle barıştırılmasından sözediyor. Açılan yaraların, halkı içine alamayan cumhuriyet paradigmalarının itirafıdır bu. Kürtçe programlara eşlik eden görüntüler Güneydoğu'nun bütün güzelliğini, dağlarını, bitki örtüsünü, şehirlerin büyüleyici havasını, insanların yüzündeki iyiliği, şelalelerin soyluluğunu da açığa çıkarıyor. Savaş seyrettik bu güne kadar. İnsanlardan hep sayı olarak sözedildi. Temizlenen bölgeler, imha edilen gerillalar, şehit olan askerler, yerde sürüklenen kadınlar, sonra sayılar ve cansız bedenler.
Kürtçe yayın yapan kanal hakkında ilk günlerde birçok insanın, sağdan, soldan, İslamcılardan, görüşleri sorulmuştu bu açılımı nasıl bulduklarına dair. Hiçbir başörtülü insanın fikri sorulmadı. Başörtülü kadınlar buradan da itinayla dışlandı. Bu yayınla birlikte birden özgürlük gelmiş gibi sevinmiştik ama unutmuştuk sonuçta buranın da TRT zihniyetinin Kürtçe tekrarından başka bir yer olamayacağını.
Dili ve kültürü için açılım yapılan insanlar arasında da başörtülü olanlar hala muteber değil. Ötekinin ötekisi denilen durum bu olsa gerek. Yani TRT nin uygulamaları açısından bakıldığında resmi sıralamada en altta başörtülü Kürtler var artık bu durumda.
Başörtülü bir sosyoloji doktoru ve edebiyatçı olan yazar Fatma K. Barbarosoğlu TRT 2 de bir programa konuk oldu diye basında çıkan ihbar ve suçlamalar unutulacak gibi değil.
Şarkılar çalınıyor insanlar konuşuyor ama aslında katılımcıların birçoğunun Kürtçeyi çok da iyi bilmediği belli oluyor, unutturduk demek ki. Bosna da en çok dikkatimi çeken şey insanların Türkçe bilmemesiydi. Yüzlerce yıl boyunca cebredilselerdi sanırım tersine Boşnakça bilen kimse bulamazdık. Fakat öte yandan keşke Türkçe de bilselerdi. Bir sergide rastladığım, Osmanlının Macaristan'a gidecek doktorlar için yayınladığı genelgeyi hatırlıyorum. Gidenlerin kesinlikle Macarca öğrenmesi insanları Osmanlıca öğrenmeye zorlamaması telkin ediliyordu.
Asım Öz'ün Haksöz sitesi için yaptığı söyleşide Muhsin Kızılkaya'nın söyledikleri çok önemli. Buna göre gençlerin çoğu kendi dillerinde şarkılarını bile söyleyemedikleri için dağa çıkıyorlardı. Kızılkaya ise iki dilden hangisinin ana dili olduğunu bile ayırt edemeyecek kadar seviyordu Hem Türkçeyi, hem Kürtçeyi. Öyle bağlıydı ikisine de. Hatta Kürtçeyi muhafaza için çaba sarfediyor, hayatını ise Türkçesiyle kazanıyordu.
Şimdi şarkılar ezgiler hoyratlar ağıtlar aşık olunacak derelerin, göllerin, dumanlı dağların görüntüleri eşliğinde söylenirken geniş yüreğinden içimizin şarkılarını çekip çıkaran seslendiren Ahmet Kaya'yı hatırlamamak mümkün mü.
Ortak kaderimizin hikayelerimizin ve kurtuluş savaşı destanının bestecisi.
Yusuf Hayaloğlu ve Gülten Kaya ile birlikte kurdukları tadına doyulmaz üçlü kimya. Tedirgin, İyimser bir Gül, Başım Belada ve daha nice albümlerinin emekçileri. Bize Atilla İlhan'ın Mahur Beste şiirinden unutulmaz bir şarkı armağan eden insanlar.
Adıyaman'dan Malatya'ya iş bulmak için göç etmek zorunda kalan Kürt bir baba ile çocuklarını güzel insanlar olarak yetiştirmek için çırpınan Türk bir annenin beşinci ve en küçük çocukları olan Ahmet Kaya sinemaya gidebilmek için dedesinin ayvalarını satmış küçükken. Sanata ilgisi çekirdekten yani.
Şarkılarım Dağlara albümünde “beni bul anne” bestesiyle gözaltında kayıp olan çocuklarını arayan annelere bir teselli vermek istemişti. Tayip Erdoğan okuduğu şiir yüzünden yargılandığında bütün sol kesim susarken, kimse okuduğu şiir yüzünden özgürlüğünden alıkonulamaz diyerek karşı duran o olmuştu. Başörtülü öğrencilerin eğitim hakkını savunması yüzünden de epeyce tepki almış, tartışma yaratmıştı. Beni kimse sahiplenmiyorsa konserlere gelen onbinler de neyin nesi diyordu haklı olarak. Aslında o, acı neredeyse oraya eğildiği, bedenin neresi ağrıyorsa o yerle beraber canı yandığı için toplumun her kesiminde karşılık buluyordu. İnsani varoluşu derinleştirmenin sesiydi de ondandı bu sevgi halesi.
Ölümünün ardından şarkıları birçok sanatçı tarafından seslendirildi ama onun sesindeki ince nüansları ve duygunun sese yüklenişindeki tarifsiz hissiyatı iyi bilen hayranları her zaman orijinal cd'lerin peşinde oldu.
10 Şubat 1999 gecesi Magazin Gazetecileri Derneği'nin ödül töreninde ne söylemiş de hain sıfatını kazanmış bir çırpıda görelim.
Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği'ne, Cumartesi Anneleri'ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var: Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir KÜRTÇE şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayımlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum.
Vatana ihanetle suçlanınca sormuştu mahkemeye: Başka bir dilden, örneğin İtalyanca, Arapça ya da İngilizce şarkı söyleyeceğimi açıklasaydım, yine vatan haini ilan edilir miydim? Her an yanı başımızda duyduğumuz ve konuşulan bu dili ben bilmediğim halde, bilen ve konuşan milyonlarca insanla aynı topraklarda yaşıyor olmam gibi nesnel bir gerçekten yola çıkarak bu dilden bir tek şarkı söyleme isteğim, bütün bir Türkiye halkı ve çocuklarımın önünde 'Vatan Haini' olarak suçlanmamı mı gerektiriyor sizce?
Şimdi Kürkçe şarkılar çalındıkça dengbejler konuştukça anlamasak ta anlıyoruz biz Türkler de. Ortak halin, ortak dertlerin ve sevinçlerin getirdiği bir anlama. Bu ülkede şarkıların serbest bırakılmasından sözedilebiliyor. Çocuklar, şarkılar, duygular tutsak edilebilir mi. Kod Adı Bahtiyar şarkısında saz çaldığı için suçlanan genç, Ahmet Kaya'nın ta kendisi. 16 Kasım 2000 de Orhan Veli'nin dediği gibi tarifsiz kederler içinde ölümüne sebep olan şey, bu ülkenin kayıtsızlığı, güvendiği insanların duyarsızlığı oldu.
Yazıyı Paris'te kendisiyle son röportajlardan birini yapan gazeteciye söyledikleriyle bitirmek istiyorum: Bak gözüm, ülkemin insanlarına selam götür ve söyle onlara: Bir kere de benim için baksınlar pencereden gökyüzüne; ama ne olur, unutma da söyle, bir kerecik de olsa benim gözlerimle baksınlar, tıpkı Mecnun'un Leyla'ya bakışı gibi…”
TİMETURK