Bir ilkokul bahçesi. Eski bir hoparlörden her günkü nakarat! Fırçanın bini bir para..
Esas duruş, rahat!
Gülme, konuşma..
Bayan öğretmen, cırtlak bir sesle sabahın 07.30’unda bağırıyor:
Ben “günaydın” dediğimde, hep birlikte gür bir sesle “sağol” diyeceksiniz!
Anadolu’da insanlar, esnaf, sabah sabah birbirini “Selamünaleyküm”, “Hayırlı sabahlar” diye selamlar, ama devlet “Günaydın” dememizi istiyor..
“Günaydın” dememizi istiyor da, “Günaydın” diyene, “Günaydın” denir.. “Sağol” denmez ki!
Tabiî okul dediğin “kışla”ya benzemeli değil mi? Kışla düzeni!
“Tevhid-i Tedrisat”ın, “Milli Eğitim”in gayesi bu değil mi: Tek tipleştirmek!
Birazdan “Türküm, doğruyum” denecek..
Burası askerî bir kamp değil..
Bu gelenek, eski Rusya, Hitler ya da Musolini rejiminden kalma.. Partizanlar, kara gömlekliler filan..
Bu durumu ne velisi, ne öğretmeni garipsemiyor.. Öğrenciler de alışmış.. Çoğu kimse artık bunun ne zaman, kim tarafından ve niçin böyle yapıldığını da sorgulamıyor..
“Sorgulama” geleneği yok ki! Devlet yapıyorsa vardır bir hikmeti.
“Devlet” denen şeyin, insan gibi düşünen bir canlı olduğunu mu sanıyor birileri bilmiyorum.. İşte bildik “Politikacı” tipleri ve “Bürokrat” denen seçilmiş ya da atanmış adamlar oturup böyle bir kural koyuyor, sonra da bu “Kutsal devlet”in “değiştirilmesi dahi teklif edilemez kuralları”na dönüşüyor / dönüştürülüyor zaman içinde..
Bu zeminde adalet gülleri değil, zulmün bıtırakları boy veriyor..
Zaman içinde çocuğunuz giderek, “çağdaş” etiketli, sistematik bir gerizekalı olup çıkıyor. Ya da resmi ideolojinin kulu-kölesi haline getirilmiş biyonik bir robot..
Resmi bir dini vardır, resmi bir tarih anlayışı.. Resmi bir ideolojisi vardır..
Özgür bir yurttaş değil, teb’a ve reayadır.. Çoğul olmayı bölünmek-parçalanmak olarak algılayan bir “tektipleştirme” cenderesinden geçmiş, sosyal refleksleri kontrol altında bir “yurttaş” vardır.. Herkesin kendine düşman olduğunu düşünen, onun için de herkese düşman olan biri.. Kaybetme korkusu ile kazanmayı hayâl bile edemeyen bir insan düşünebiliyor musunuz?..
Biliyorum cahillik başa beladır ama ben eğitimli insandan daha çok korkuyorum..
Suç işleme istatistiklerine bakın, suçun ekonomik, sosyal maliyetine, can maliyetine bakın, ne demek istediğimi anlarsınız..
Siz terör denilen belanın, uyuşturucu, mafia, kaçakçılık işlerinin mali yolsuzlukları yapanların “cahil” insanlar olduğunu mu düşünüyorsunuz.
Gerçekte “okumuş” da olsalar, cahil oldukları muhakkak. Ama eğer “Cahil”in mefhum u muhalifini “eğitimli olmak” şeklinde düşünüyorsanız, suç örgütleri büyük ölçüde eğitimli insanların kontrolünde.. Zira bu kadar büyük soygun, vurgun, cahillik ancak eğitimle mümkündür!
Formül ezberlemekle fizik, kimya, geometri mi öğrenilir Allah aşkına.. Bunları öğrenmeden de olmaz da, bu iş bundan ibaret değil ki.. O formül dediğin şey kaç kilobaytlık bir şey.. Ya da kaç megabaytlık bir hafıza gerekiyor bu iş için.
Okulda öğrendiği Arapça ile, İngilizce ile dil öğrenen kaç kişi var, ya da sizin çocuklarınız öğrendikleri geometri ile bilardo oynayabilir mi? Okuduğu Yurttaşlık Bilgisi ile “iyi bir yurttaş” olabilir mi, insan hakları ile haklarını savunabilir mi? O din dersi ile “iyi bir Müslüman, dindar bir kişilik” mümkün mü? “Tamam inandım” dese, namaz kılmak istese ne yapacaksınız?..
Hem bir şeye inanacak, hem de inancınızın gereğini yapmayacaksınız.
Yani diyorsunuz ki; “Namaz kılmazsan cehennem var, ölecek din gününde hesap vereceksin.” Sonra da tamam namaz kılmak istiyorum diyen bir öğrenciye, hayır bunu yapamazsın, başını örtemezsin diyeceksin. Sonra da “kural böyle bana saygı duy, ben devletim, varlığını bana adayacaksın” diyeceksin..
Bir çocuğun ruhunda, beyninde kopan fırtınaları nasıl dindireceksiniz; bana söyler misiniz?..
Peki kendi kutsalını ayakları altına alan, onu görmezden gelen, aksi davranışları yapan birinin, kendi kutsalına ihanet ettikten sonra ihanet etmeyeceği başka bir değer var mı?
Bunun adına “eğitim” diyebilir misiniz! Böyle eğitim filan olmaz.. Yapılan işli eğitim filan da değil. Adının başına “Milli” kelimesi koyarak da Milli olunmuyor..
Siz birazdan internetinin başına geçip www... diye internete girecek, geometri dersinde x-y koordinatları üzerine kafa patlatıp, Q klavyesi ile arkadaşına mail gönderecek, ardından da okul çıkışı Q Cafe’den maximum kartı ile alışveriş edecek çocuğa siz niye, latin alfabesini kabul ederken niçin Ğ ve J’yi aldılar da W, Q, X harflerini almadılar, onu anlatın. Bu harfleri herkes fiilen kullanıyor da, resmen kabul ederse, Türkiye niçin ve nasıl bölünür, bunun felsefesi üzerinde bir şeyler söyleyin. Hani kızlar başını örtünce, okulda ibadet edecek yer olunca devlet bölünüyor ya; onun gibi bir şey işte..
Yok canım, sabahın ayazında, tabanı eskimiş ıslak ayakkabısı içinde kazık gibi ayakta dururken, parmağını kaldırıp “sıkıştım” bile demeye cesaret edemezler!.. Bastırılmış kızgınlıklar gün gelir öfke patlamasına dönüşür ve okul çıkışı ya arkadaşını, ya da öğretmenini bıçaklar..
Oysa anneler, gözlerinin ışığı çocuklarını “eti senin, kemiği benim” diye, bin bir zahmetle “adam olsunlar” diye okullara gönderiyorlar. Sonunda okuldan nasıl dönüp geliyorlar görüyorsunuz..
İtiraf ediyorum, ben iyi bir öğrenci değildim. Sonuçta bir “imalat hatasıyım”. (İyi ki de değilmişim). Hep ikmale kaldım, 4.5’dan 5 alarak kör topal bitirebildim okulları.. Çok okurdum ama, bildiğim şeyler, okullardan bana not olarak geri dönmezdi. Ne öğrendimse okuldan kaçtığım saatlerde öğrendim.. Tek bir kuralım vardı: Allah’a (c.c.) hesabını veremeyeceğim bir şey yapmayacaktım ve bir şeyi feda ediyorsam, o zaman içinde daha değerli bir şeye sahip olmalıydım.. 7 senelik İmam Hatibi 9 senede 7 okul değiştirerek ancak bitirebildim..
Siz demokrasi şarkıları söylemeye devam edin, faşizm okulları tutmuş..
Sahi, öğretmenler, öğretmen sendikaları, siz ne düşünüyorsunuz bu hususta?..
“Kilitlenmiş çeneler”, “sıkılmış yumruklar”la da özgürlük şarkıları söylenmez ki!
Selam ve dua ile..
VAKİT