Cumhurbaşkanı Gül'ün bir "Güçlü Türkiye" formülü var. Bu bir "üçleme" niteliğinde.
-Sağlıklı işleyen bir demokrasi.
-Güçlü bir ekonomi.
-Güçlü bir ordu.
Siyasi sistemi sancılı bir ülke olan Türkiye'de, politik hayatta önemli roller üstlenmiş veya üstlenmeye aday insanların, bu tarz formülleştirmeler yapması için her meseleyi, her sosyal dinamiği ince eleyip sık dokumaları gerekir.
Gül'ün bu sözünü de ben, böyle ince elenip sık dokunmuş bir değerlendirmenin ürünü olarak gördüm ve önemsedim.
Bu üçlemede, demokrasi ve ekonomi duyarlılığını kolayca izah etmek mümkün.
Ben Gül'ün "Güçlü bir ordu" vurgusunun özel bir duyarlılık ürünü olduğunu düşünüyorum.
Buna, Gül'ün bu düşüncesinin, alışılmış bir ordu güzellemesi olmadığı, gerçek bir stratejik düşünce ürünü olduğu kanaatimi de ilave etmeliyim. Yani Gül, iltifatta bulunup, ordu ile iyi geçinme kaygısı ile rüşvet-i kelamda bulunmuyor. Gerçek düşüncesini söylüyor.
Evet, doğrudur, bir ülkenin gücü, savunma gücü ile de ciddi bir bağlantı içindedir.
Denir ki, diplomasi savaşın silahsız yapılanıdır ama gene de güçle yapılır. Askeri anlamda güçsüz bir ülkenin diplomatik oyunları, genelde boşa çıkar.
Askeri anlamda güç, ekonominin güçlü olması ile mümkündür.
Peki ama Cumhurbaşkanı Gül, "Güçlü bir ordu" derken, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin, Türkiye'nin sistem yapılanması içindeki tartışmalı hüviyetini mi kastetmektedir?
Kendine saygısı olan bir devlet adamı, ülkesi için böyle stratejik değerlendirmeler yaparken, kendi kendine de yalan söylemez. Yani inanmadığı bir şeyi, kalıcı bir cümlenin içine koymaz.
O yüzden Gül'ün, "Güçlü ordu" derken, "siyasi hayatı vesayet altında bulunduran bir ordu gücü"ne işaret ettiğini asla düşünmemek lazım. Gül, öyle bir düşüncenin insanı değildir ve bu düşüncesi de, asla "Ordu karşıtlığı" diye algılanmamalıdır. Aksine, "Güçlü ordu, siyasetin içinden kendini çekmiş ordudur" da denebilir. Ordunun siyaset dışı tutulması, "Güçlü ordu" hedefi için olmazsa olmazdır da denebilir.
Bunun için Gül, bir ayağına "Güçlü ordu" ilkesini koyan üçlemesinin, diğer ayağına "Sağlıklı işleyen bir demokrasi" ilkesini koymaktadır. Sağlıklı işleyen bir demokraside, ordu, siyaseti tanzim gibi, millet iradesini denetleme gibi misyon arayışları içine girmez. Evet, ülke güvenliğine dair düşünceleri olur, bunları seslendireceği zeminler bulunur ama millet iradesine güven konusunda en küçük bir tereddüt sergilemez.
Şimdi, bu genel çerçeve içinde, yaşananların değerlendirmesine gelirsek...
Gül devlet hiyerarşisinin tepesinde bulunuyor.
Şu sıralar, yine "Asker'in konumu" ile ilgili bir gerilim yaşıyoruz.
Türkiye, kaçınılmaz bir gereklilik olan demokratikleşme sürecini geliştirmek ve bu noktada önemli bir çerçeve olan AB ile uyum ilkelerini hayata geçirmek zorunda ise, Asker'in etkinlik alanı sınırlandırılacaktır.
Bilinen bir şey ki, Türkiye'de Asker'in etkinliği, "Güçlü bir demokrasi" çerçevesi ile uyum arz etmiyor.
Türkiye'de "Askeri müdahale ihtimali" hep bir potansiyel olarak var kabul ediliyor. Çünkü Asker bunu yapıyor. Komutanların zaman zaman "demokrat karakter"de olmaları, topluma nefes aldırabiliyor ama ilkesel olarak, "Asker asla siyasi hayata müdahale etmez" güvenini doğurmuyor.
Yapılması gereken, sistem planında Asker'in tüm müdahale ihtimallerini ortadan kaldırmaktır.
"Güçlü Ordu"yu "Halkının iradesine karşı darbe yapan ordu" olmaktan çıkarıp, "Türkiye'nin dostlarına güven, düşmanlarına korku salan" bir güç haline getirmektir.
Bu, "Sağlıklı işleyen bir demokrasi" ile olacaktır.
Bu durumda, Cumhurbaşkanı Gül'ün "Darbecileri kim yargılayacak?" konusunu düzenleyen hukuki metinlere karşı tavrının ne olması gerekir?
Ben, Cumhurbaşkanı Gül'ün, "Sağlıklı bir demokrasi" için darbe girişimi vs. gibi, ağır cezalık suçlar işleyen asker kişilerin adli yargıda yargılanması gibi bir düzenlemeyi kaçınılmaz göreceğinden kuşku
duymuyorum. Yasal zeminde, darbelerin önünü alacak düzenlemeleri ilkesel olarak engellemesi beklenemez.
Ama son düzenlemede yargıda yetki kargaşasına yol açacak problemli durumlar varsa bunların gözden geçirilmesini istemek de demokratik duyarlılığın gereğidir.
Belki bir şey daha:
Cumhurbaşkanı Gül, demokratikleşme sürecinin "Asker'in burnunu sürtme" niteliğinde olmaması için de özel bir dikkat gösterecektir. Çünkü bu da "Sağlıklı işleyen bir demokrasi"ye gidiş için olmazsa olmaz bir hassasiyet olarak görülmektedir.
Sanırım "Güçlü ekonomi-Güçlü demokrasi-Güçlü ordu" denklemi, şu anda Başbakan Erdoğan'ın da Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un da altına kolaylıkla imza atabilecekleri bir çerçevedir.
BUGÜN