Hamza Türkmen / Haksöz Haber
Dün gazetelerde (25 Aralık 2014) "vesayete, karanlık suç örgütlenmelerine, tüm darbe girişimlerine" karşı kaleme alınan bir kararlılık bildirisi yer aldı. Bir sayfalık bu ilan tarzındaki bildiride Milli İrade Platformu şemsiyesi altında 150 kuruluşun ismi bulunuyordu. Bu kuruluşların bazısı meslek bazıları da cemaat kuruluşları.
Türkiye adıyla onay alan ve biçimlendirilen bu ülke ve toplumsal mirası, 1923 Lozan Vesayet Anlaşması'ndan bu yana sürekli tarihi ve İslami kimliğinden yabancılaştırılmaya çalışıldı. Uluslararası egemenlerden icazet alan Garpzede elitler sürekli Merkez'i oluşturdu. Kimlikleri sindirilen ve Batılı değerler istikametinde transformasyona uğratılmaya çalışılan kitleler ise Çevre'yi ifade etti. Ama maalesef ki Tevhidi diriliğini tarihi süreç içinde kaybeden toplumsal geleneğimiz cumhuriyet, şeyhlik, krallık, şahlık formlarıyla tüm ümmet coğrafyasında kuşatıldı. Bu arada sömürüye müsait hale getirilenler de asimilasyona uğrayanlar da oldu. Türkiye'de varlığını korumak ve kimliğini yenileyebilmek için ülkenin hukukileşmesi için çalışan Çevre genellikle 1945'te Milli Kalkınma Partisi ile; sonra Demokrat ve daha sonra da Adalet Partisi içinde; 1970'ten itibaren Milli Nizam Partisi ve ardıllarıyla; 2002'den bu yana da AK Parti ile yürüyerek reel politika içinde hukuka, düşüncelere ve geleceğine özgürlük alanları açmak istedi. Bu yürüyüş içinde yer alan İslami kesimler ıslah önderliğinin yoksunluğunda birçok metodik tartışmalar yapsalar da; hiç biri Çevre ve ümmet coğrafyası lehine elde edilen maddi, hukuki, sosyal ve yasal kazanımlara "bane ne" demedi. Son dönemlere kadar AK Parti kimliğinin "ne'liği" tartışmaları sürse de, bu kadronun iktidar olduğu Hükümet süreçlerinde Çevre hak ve özgürlükler açısından en imkanlı günlerini yaşadı. Özellikle 2007 sonrasında artan oranlarda AK Parti Hükümeti, Çevre'ye ve çevre sorunlarına olduğu kadar; hak, adalet ve özgürlük mücadelesi veren ümmet coğrafyasının öznelerine de el uzattı. Ancak Türkiye bir NATO ülkesiydi ve Anglo-Sakson bir eksende yürümek noktasında icazet almıştı. Ülke üzerindeki küresel vesayeti sınırlandıracak, elitlerin vesayetini geriletecek teşebbüsler önemli tepkiler alsa ve şüpheleri celbetse de, AK Parti kendini oluşturan bileşenlerle gerektiğinde liberal, gerektiğinde "Ilımlı dindar", gerektiğinde medeniyetlerarası diyalogcu, gerektiğinde G 20'ler çizgisinde Batı'ya uç gelmeyen görüntüler verdi. Ancak kendisini taşıyan Çevre'nin istemleri karşısında demokrasinin gereklerine hep uydu ve ön açmaya çalıştı.
AK Parti kendi kombinezasyonu içinde Kemalist-Batıcı derin yapının sivil-asker bürokratik vesayetini geriletme imkanını yakaladı. Çevre, TC'nin kuruluşundan beri ötelenmiş Müslüman kitleler, ana dili yasaklanan Kürtler ve kıyıma uğratılmış veya Kemalizmin alt kimliğine indirgenmiş Aleviler, bir de Romanlar gibi daha küçük gruplardan oluşuyordu. Bu süreçte dayanılan en büyük kesim olan Müslümanlar, ancak Ant ritüeli veya Milli Güvenlik dersi gibi dayatmaların iptalinden, başörtüsü ve İHO yasaklarından kurtulmalarından ve "One Minute" çıkışı gibi elleri birbirinden koparılmış kardeşlerine yönelinmesinden sonra bu ülkede eşit vatandaş olabileceklerini hissetmişlerdi. Ancak AK Parti'nin olumlu uygulamalarını destekleyen Müslüman bileşenler arasında yer alan Fethullah Gülen'i rehber edinmiş olan Hizmet Hareketi, kazanımların paylaşımına da razı olmadı, Çevre ve ümmet adına oluşturulan imkan ve özgürlüklerden de rahatsız oldu.
Daha sonra öğrendik ki bu camia yerel sistem içinde liberalizme ayak uyduramayan unsurları tasfiye edip, küresel sistemle birlikte rol almak ve Türkiye inisiyatifini ele geçirmek istemektedir. Bu istikameti için küresel kapitalizmin ABD'deki, AB ve İsrail'deki kontrol üstleriyle birlikte çalışmak istemektedir. Artık Gülen Cemaati'nin üst kademesi tercihte bulundukları stratejilerine engel çıkartacak bütün unsurlarla, İslami çevre ve cemaatlerle hatta AK Parti yöneticileriyle çatışmayı göze almıştır. İşte Cemaat'in bu pragmatik ve ABD'nin "Ilımlı İslam" tasarımlarıyla paralelleşen yaklaşımları, hedeflerine uymak için kendilerini bir nevi Gülenist çeteler veya küresel mafya örgütü haline getirdi.