Hani HSYK, Erzurum Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi savcılarını, “göreve getiren kurul” sıfatı ile görevden almıştı ya. Hani o tarihlerde, Ergenekon destekçileri, “atayan makam, görevden almaya da yetkilidir” diyorlardı ya..
Ben de şimdi diyorum ki; Yargıtay Başsavcısı’nı seçen Cumhurbaşkanı olduğuna göre, görevden almaya da Cumhurbaşkanı yetkilidir.
“Yetkilidir” tesbitini, sadece bir bilgi amacı ile söylemiyorum.
“Cumhurbaşkanı,Başsavcı’yı görevden almaya yetkilidir ve bu yetkisini kullanmalıdır. Kullanması için gerekli şartlar vardır” diyorum.
Peki niye görevden alınmalıdır Yargıtay Başsavcısı?
AKParti hakkında kapatma davası ile ilgili soruya verdiği, ‘Onlar hissederler’ şeklinde verdiği cevap, başlı başına bir sebep..
Gerçekten de, bir Başsavcı, böyle bir soruşturma yürütüyor ise, bu soruşturma gizli olduğuna göre, bunu açığa vurması; “görevi suîstimal” anlamına gelir.
Eğer böyle bir soruşturma yürütmüyorsa, soruşturma olmadığı halde, bir parti hakkında gizemli sözler sarfederek, akıllarda soru işaretleri oluşturması da, yine görevi suîstimal suçunun işlendiğini gösterir..
Dolayısı ile, “Onlar hissederler” açıklaması, birinci azil sebebi..
Bir azil sebebi daha var..
CHP ve İP hakkında çok somut deliller olmasına rağmen, Başsavcı, bu partiler hakkında Anayasa Mahkemesi’ne ısrarla gitmeyerek, görevini ifa etmiyor.
Yabancı derneklerden yardım almadan tutun, partilerin TV kurması yasak olduğu halde, bir televizyon kanalı ile; “program yapma, parti haberlerini geniş olarak verme” şeklinde hileli anlaşma yapmaya kadar, birçok kapatma davası gerekçesi mevcut iken, Başsavcı dava açmıyor. İşçi Parti’nin birçok yöneticisi, terör örgütü sanığı olma iddiası ile tutuklu olduğu halde, ona da dava açmıyor.
Bunlar, başlı başına azil sebebi..
Kenan Kıran’ın bugünkü haberindeki olay da, bence tam bir skandal. Siyasi Partiler Masası’nın bulunduğu başsavcılık katından,Erzincan Başsavcılığı’na geçilen gizli belgelerin faksı, başsavcının hemen istifasını gerektiren, istifa etmediği takdirde azledilmesini gerektiren bir sebep..
Bunlar azil için sebepler.
Ama benim, uzun süredir araştırdığım bir konu daha var, SayınYalçınkaya’nın, Başsavcılık makamında oturmamasını gerektiren..
Nedir o?
Şu:
Başsavcı, başsavcılık ehliyetine sahip değil! Bunun için görevden ayrılmalı, ayrılmıyorsa Cumhurbaşkanı tarafından alınmalı..
Bazıları hemen itiraz edip, “Başsavcı’ya hakaret ediyorsun” diyecekler.
Niyetim hakaret değil.
“Ehliyeti yok” derken de, hakaret amaçlı bir niteleme olarak değil, seçilme yeterliliği olarak bunu söylüyorum.
Nasıl yani?
Şöyle: Yargıtay Kanunu 30. maddesi bakın ne diyor:
“Yargıtay Birinci Başkanı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı seçilebilmek için en az sekiz yıl, Birinci Başkanvekili, Daire Başkanı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili seçilebilmek için en az altı yıl süre ile Yargıtay üyeliği yapmış olmak zorunludur. Bu süreler Yargıtay üyeliğine başlama tarihinden hesaplanır.”
Demek ki; Yargıtay Başsavcısı olabilmek için, ne gerekli imiş?
“En az sekiz yıl Yargıtay üyeliği yapmak” gerekli imiş!
Peki Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, başsavcı seçildiği tarihte, “8 yıl üyelik” yapmış mıydı?
Bakalım: Yargıtay’a seçildiği tarih, 14.4.1998.. O görevde 6 sene kaldıktan sonra, Yargıtay Başsavcıvekilliği’ne seçildiği tarih: 21.6.2004.
Peki sonra?
Sonrasında ise, sayın Yalçınkaya; üç sene Başsavcıvekili olarak görev yapıp, 21 Mayıs 2007’de Başsavcılığa seçiliyor.
Yani; başsavcının, Yargıtay üyeliğinde fiilen bulunduğu süre toplam 6 yıl iken, 8 yıl şartı olan bir göreve seçiliyor.
8 yıl şartı olan bir göreve 6 yıl görev yapan bir kişinin seçilmesi, kanuna açıkça aykırı.. Bu açıdan da, başsavcının görevden ayrılması kanun gereği!
VAKİT