İki gün önce Erbakan'ın vefatı, RP dönemi ve 28 Şubat vesilesiyle, Abdullah Gül'le Mayıs 2000 tarihinde yaptığımız bir konuşmayı hatırlatmıştık.
Gül o günlerde yeni kurulan FP'nin ilk kongresinde Erbakan ekibinin karşısına, Recai Kutan'ın rakibi olarak çıkmıştı.
Gül seçimi kaybetmiş, ancak aldığı ciddi oy oranıyla yeni bir hareketin, daha sonra AK Parti'ye dönüşecek bir yapılanmanın ilk ciddi adımını atmıştı.
Şöyle demiştik iki gün önce:
"Gül'ün dün söyledikleri, bugün dahi onun çevresinden pek az kişinin yapabildiği özeleştiri, siyaseti yeniden okuma haline işaret ediyordu. Ve değişim sürecinin ilk filizlerine vurgu yapıyordu..."
28 Şubat değerlendirmesinin devamı şöyleydi Gül'ün:
"En büyük hatamız ülkenin hassasiyetlerini bilmemek, devleti tanımamaktı...
Hoca bunları aslında bilirdi.
Zamanında bir MGK toplantısında Demirel başbakan, Hoca başbakan yardımcısı iken bir MİT raporu gelmiş önlerine. Bakmışlar bazı sayfalar Demirel'de başka, hoca'da başka.
Konuşup, 'bunlar bizi aldatıyor, bu işe el atalım' demişler. Hoca bilir devletin nasıl işlediğini.
Ama aynı durumları bir kere daha yaşadı. Yine de karşı tarafın bu kadar acımasız olacağını beklemiyordu...'
Süleyman Bey'e güveniyordu.
'Cumhurbaşkanı'na dikkat edin, bu işlerin arkasında o var' diye uyardıkça, 'Süleyman Bey bizim eski arkadaşımız, yapmaz öyle şeyler' diyordu. Sonra gerçeği gördü...'
'Mesela, seçimlerin hemen ardından ANAP'la görüşmeye başlamıştık. Herkes hükümetin kurulmasını bekliyordu. Her şeyde anlaşmıştık. Diyaneti bile ANAP'a vermiştik.
O günlerde, emekli profesör İlhan Arsel, Demirel'e bizi keyfi fikirlerle suçlayan şahsi bir mektup yazmış. Demirel, ne ilginçtir, tutup bu mektubu Genelkurmay Başkanlığı'na göndermiş. Onlar da TBMM Başkanı Mustafa Kalemli'ye havale etmişler.
Kalemli almış mektubu Mesut Yılmaz'a götürmüş. Yılmaz, hemen çark etti, hükümeti kurmaktan vazgeçti.
Mektupta bir şey yok ama prosedür önemli. Bunu başlatan da Cumhurbaşkanı. Askeri daha bu aşamada devreye sokan o. Erbakan bunları sonra öğrendi...
Evet yanlış adımlar attık. Libya seyahati de bunlardan biridir.
Biz karşı çıktık, hoca ısrar etti.
Uyardık hocayı ama, 'ne var Çiller gitti, Baykal gitti, ben niye gitmeyeyim dedi...'
Devleti tanımadığımız o kadar barizdi ki...
Mesela askerlerle ilk gerilimimiz Milli Savunma Bakanlığı Bütçesi konusunda oldu. MSB'da ihaleler genellikle acil olur. Yani ihale olmaz, istenilen şey istenilen yerden alınır.
Hoca, 'yerli sanayii geliştirmek için 60 trilyonluk bir Ar-Ge kuralım' dedi. Kuruldu.
Ama bunu MSB'nin genel bütçesinin içinden alıp, Başbakanlık Stratejik Yatırım Takip Merkezi'ne bağlamaya, yani paranın acil alımlarla erimemesi için başbakanlık ile bakanlığın ortak imzasına tabi kılmaya kalkınca, kıyamet koptu.
İlk gerginlik orada başladı..."
İşte böyle...
Öykünün bir yüzünde bunlar var...
Dünden kalan bu sözler bugünü anlamaya da, gelinen noktayı kavramaya da yardımcıdır.
Bu satırlar özellikle ilke meselesini öne alan genç kuşaklar için...
YENİ ŞAFAK